Hasan Hüseyin Akdağ yazısında Vitruvius’un mimarlık ilkelerinden sağlamlık, faydalılık ve güzellik prensiplerini öne çıkararak, bu ilkelerin Roma döneminden günümüze kadar mimarlık üzerindeki etkisini inceliyor. Vitruvius’un antik çağdaki yapı tekniklerine ve sütun başlıklarına getirdiği yorumları ele alıyor, bu prensiplerin İslami düşünceyle nasıl uyumlu hale getirildiğini ve Turgut Cansever’in İslami mimaride bu ilkeleri nasıl uyguladığını açıklıyor.

Mimarlığa ilişkin bilinen en eski metinler MÖ. 1. yüzyılın sonlarına doğru Roma devrinde yaşamış olan mimar, mühendis ve asker Vitruvius’un “Mimarlık Üzerine On Kitap” eseridir. Bu kitapta genel olarak Romalıların inşaat uygulamalarını belgelemiş ve bunların genel ilkelerini yazmıştır. İki bin yıl evvel kaleme alınan bu kitapta Vitruvius’un mimarî ve inşaattan neler anladığını ve dolayısıyla da Roma halkının mimarî seviyesini görebiliyoruz. Kitapta yapı malzemeleri ve işlevlerinden, inşa etme yöntemlerinden, planlamadan, güneş ışığı, ısıtma ve renk özelliklerinden bahsediyor.

Vitruvius, mimarlığı “sıralama, düzenleme, öritmi, simetri, uygunluk ve ekonomi”1 olarak sıralıyor. Mimarlığın ana ilkelerini ise şu üç şey üzerine bina ediyor: “sağlamlık (firmitas), faydalılık (utilitas) ve güzellik (venüstas)”.

Vitruvius, kendi zamanından önce ve kendi zamanına kadar inşa faaliyetlerini açıklamasının nedenini, Caeasr Augustus’un “hem mevcut hem de inşa edilecek binaların niteliği hakkında bilgiye sahip olmasını sağlamak” şeklinde ifade eder. İki bin yıl önce kaleme alınan mimarî metinlerin asıl nedeni siyasî iradedir. Böyle bir siyasî irade olmamış olsa, böyle bir kitap da olmayacaktı. Çünkü siyaset, mimarî çizgiyi tayin eder. Erken cumhuriyet devrinde “Ankara Kübiği” ve “asrileşmek iddiası” böyle bir iradenin sonucuydu.

Vitruvius’un iki nihai amacı vardı. Birincisi geçmişte inşa edilen yapıları pragmatik, estetik ve formel olarak izah etmeye çalışmak. İkincisi ise kendi döneminde var olan yapıları inceleyip, ilkeler çıkarıp, yeni yetişecek mimarlara yol göstermek.

Vitruvius, mimarların iyi derecede yazı diline sahip olması, geometri bilmesi, felsefe çalışmış olması, müzikten anlıyor olması gerektiğini, tarihe hakim olması, tıp bilimini genel geçerde olsa biliyor olması, hukukçuların düşüncelerini bilmesi, astronominin teorik bilgisine vakıf olması gerektiğini ifade etmiştir.

Dünya mimarlık tarihine geçen su yolları, köprüler ve camileriyle Vitruvius’un saydığı bu özelliklerin hepsine ve daha fazlasına Mimar Sinan sahipti. Mağlova Su Kemeri üstün bir mühendislik ve mimarlık eseridir. İnşasından bugüne yaklaşık 500 sene geçmesine rağmen ne korozyona uğramış, ne de derz açıklıkları olmuştur.

Vitruvius, Yunanlıların taklit edilmesi gerektiğini söylüyordu. Çünkü kitabında Roma mimarisinin kökenlerini belirtip, bazı çıkarımlarda bulunmuştu.

Romalılar, Yunanlıların felsefesini ve mimarlık anlayışlarını benimseyip, eklemeler yapıp, mimarların konuşacağı dil ve uygulayacağı teknik haline getirmişlerdi. “Vitruvius’un sunduğu şekliyle Yunan modelini esas alan mimarlar orantı ve dekorasyon sistemlerini beceriyle kullanarak güzel, uygun ve iyi yerleştirilmiş binalar yapmışlardır.”2

Vitruvius kitabında üç Yunan düzeni olan “Dor, İyon ve Korent” düzenlerini de irdelemiştir. Bu üç düzeni kadın bedeninin fizikî hatları üzerinden açıklar. Dor sütunu, İyon sütunundan daha incedir. Vitruvius ise şöyle söyler: “Bir genç kızın inceliğini taklit eden Korent düzeni hepsinin en incesidir.”

Vitruvius, Yunan düzenlerinin oranları ile kadın vücudu arasında bağlantı kurar ve bu ilişkinin inşa faaliyetlerini şekillendirdiğini ifade eder.

Roma’daki sütun düzenlerinin temelini Yunanlılarda arayan Vitruvius’un aksine Gottfried Semper şöyle izah eder: “Dor sanatı bu konuda Mısır sanatını takip etmiş de olabilir; buna karşılık İon sanatı Asurluların henüz taş kesip hiyeroglif halini almamış olan özgün halılarına dayanmış ya da en azından Asur sanatıyla ortak bir kökten gelmiş olabilir.”3

Vitruvius taklidi yeni bir buluş gibi anlamlandırır. Bunun için taklit üzerinde tam bir hakimiyet sağlamaya çalışır. Roma dönemi sanat, kutsallanmış sanattır. İnsanı insan, Tanrıyı Tanrı olarak ele alırlar. Tanrı figürleri ile insan figürleri boyut ve hacim olarak farklıdır. Yani bir mimar bir sütun başlığını referans alarak inşa edilecek binanın tamamı için geçerli olacak mühendislik ve geometrik kuralları belirleyebilir.

Vitruvius’un yorumcusu olarak bilinen Perrault ise sütun düzenleri hakkında farklı yorumlamalar yaptı. “Mutlak güzellik ve alışılmış güzellik” ayrımlarını getirdi.

Mimar Halil İbrahim Düzenli, Turgut Cansever’in mimarlığını anlattığı “İdrak ve İnşa” kitabında Cansever’in öne çıkan dört temel ilkesini şöyle ifade eder: “Niyet her şeyin başıdır; ümitsizlik bize has değildir; vazife, dünyayı güzelleştirmektir; bilgi ve seziş önceliklidir.”

Turgut Cansever’in anlayışı ve dolayısıyla da Müslüman mimarların ortak anlayışı böyle olmalıdır. Çünkü Vitruvius’un ortaya çıkardığı ilkeler ve çıkarımlar Paganist ve daha sonra Hıristiyanlaşan Roma’nın mimarlıktaki ana prensibleriydi.

Vitruvius gibi Turgut Cansever de sütun başlıklarına büyük bir ehemmiyet göstermiştir. Bu yüzden 1949’daki doktora tezini “sütun başlıkları” üzerine yapmıştır. Vitruvius sütun başlıkları üzerinden yeniden yorumlamanın ve yeniden inşa etmenin peşindeydi. Ve ardından gelecek mimarlara bir öğreti bırakmak istiyordu. Turgut Cansever de ilk iş olarak sütun başlıklarını incelemeye konulması böyle bir anlayışın İslâmî tezahürüdür. Mücerret bir ikonolojik anlayış ve bu anlayışa anlam arama çabası.

Turgut Cansever, Muhiddin-i İbn Arabî Hazretlerinin “Fususu’l Hikem” kitabından şu iki ölçüyü süzmüştür. Birincisi “ferdiyetin yüceliği”, ikincisi “güzellik sevgisi”. Mimarî yapılarına bakıldığında insanî ölçüler kullanması, malzemenin ontolojik yapısıyla oynamaması, mahalli malzemeler kullanması, betonarmeyi topyekûn reddetmemesi, tabiat – yapı ilişkisinde tabiatı katletmemesi teorik planda savunduğu tezinin, pratik alanda da savunduğunun ispatıdır.

Muhiddin-i Arabî’den iki ölçü çıkarması ve mimar Düzenli’den mülhem, kendi fikir çerçevesini ortaya çıkaran dört ölçü ortaya koyması bir anlayış ikonolojisinin ortaya koyma çabasıdır. İkonografi ve ikonolojiye dair daha sonradan Müslüman olan Rene Guenon’un getirdiği izahatlar mücerret bir ikonolojiyi mümkün kılar. Hristiyan ikonolojisinde olduğu gibi İsa ve Meryem figürlerinin resmedilmesinden bahsetmiyorum. Bu zaten olduğu gibi küfür hatta şirktir. Mücerret bir anlayışı kastediyorum. Unutulmamalıdır ki Rene Guenon eserleriyle Cansever’i etkilemiş biridir.

Meşhur bilinen “Cibril Hadisi” bu anlam arayışında her zaman yol gösterici olmuştur. Bahsi geçen hadisde Cebrail (as) insan suretinde gelir ve Peygamber Efendimiz’e üç tane soru sorar:

“İslâm nedir?”

Peygamber Efendimiz cevap verir:

“İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve M…….’in Allah’ın Resulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekatı tastamam vermen, Ramazan orucunu tutman, güç yetirebilirsen Hacca gitmendir.”

Cebrail (as) doğru söyledin şeklinde tasdik eder ve ikinci soruyu sorar:

“İman nedir?”

“Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kadere iman etmendir.” şeklinde Peygamber Efendimiz cevaplar. Cebrail (as) yine doğru söyledin diye tasdik eder ve üçüncü soruyu sorar:

“İhsan nedir?”

“Allah’a O’nu görüyormuşçasına kulluk etmendir. Sen O’nu görmüyorsan da O, seni mutlaka görüyor.” diye cevaplar Peygamber Efendimiz. Ve yine Cebrail (as) doğru söyledin şeklinde tasdik eder. Daha sonra “kıyametin ne zaman kopacağını ve kıyametin alametlerini sorar” ve daha sonra kalkıp gider.4

İslam sanatının temel anlayışı olan tevhid inancının tefsir edilmiş halini Cibril Hadisi’nde görebiliriz. İslam nedir, sorusunda “namaz kılmak” cevabı İslam şehirciliğinin nasıl oluştuğu gösterilir. İslam ve Türk şehirciliği tarihine bakıldığında bir yerin şehir olarak kabul edilmesi için iki şart aranmıştır: “Cuma kılınır ve pazar kurulur.”

Cibril Hadisi; İslam şehirciliği ve mimarisi için adeta bir ikonografya oluşturmuştur. Cansever’in hayatı boyunca oluşturmaya çalıştığı şey de işte bu Cibril Hadisiydi denilebilir.

Kaynaklar

1)  Vitruvius, Mimarlık Üzerine On Kitap, çev. Suna Güven, 4. Baskı, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayınları, s.13

2) Andrew Leach, Mimarlık Tarihi Nedir?, Koç Üniversitesi Yayınları, çev. Hayrullah Doğan, 3. Baskı, s.28

3) Gottfried Semper, Mimarlığın Dört Öğesi ve İki Konferans, Janus Yayıncılık, çev. Alp Tümertekin – Nihat Ülner, 1. Baskı, s.123

4) Müslim, İman 1, 5. Ayrıca bk. Buhari İman 37; Tirmizi İman 4; Ebu Davud Sünnet 16)

Aylık Baran Dergisi 32. Sayı, Ekim 2024