Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Doğu dünya görüşü üzerine bina ettiği fikriyatında sanattan siyasete, felsefeden hikemiyata neredeyse her sahada eşsiz eserler vermiştir.
“Elif” eseri resim üzerine yazılmış kitap olup “Resim Redd Kökündendir” alt başlığıyla yayınlanmıştır.
Tasvir meselesi İslam dünyasında her zaman tartışılan bir konu olmuştur. Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun eserinin değerlendirmesine girizgâh mahiyetinde İslam’da tasvir meselesini kısaca ele alacağım.
İslam’da mutlak surette Allah’ın resmedilmesi, karikatürize edilmesi veyahut herhangi bir şekilde tasvir edilmesi (ikonlar da dahil) katiyyen yasaktır. Tasvir meselesinde en net hüküm burada verilmiştir. Aksi halde büyük günahlardan şirke düşülür.
İslamiyet öncesi Cahiliye devrinde Araplar, İlahları ile aralarında köprü kuracak veyahut dolaylı – dolaysız yoldan ona tapacak kimi zaman taştan, kimi zaman ise helvadan yaptıkları “put”lara taparlardı. Kur’an’da bu putlar “evsan” (vesen’in çoğulu ve put demek), “esnam”(sanem’in çoğulu ve put demek), “ensab” (dinsel taş, put), “temasil”(tasvir, heykel, sembol) gibi isimlerle anılmıştır.
“Allah’a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım. Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların en büyüğünü bıraktı.”(Enbiya Suresi, 57-58. ayetleri meali)
Tasvirin yasak olduğu düşüncesi Hz. İbrahim’in ayette anlatılan kıssasından beri gelir. Nefis insanı delalete ve sapkınlığa sürüklediğinden olabilecek çoktanrıcılık düşüncesinin veya vesvesesinin önüne geçmek için ulemanın ekseriyeti tasvire karşı çıkmıştır.
Kur’an’da tasvir ve suret kavramı farklı anlamlarda kullanılmıştır. Zaten “suret” kelimesi Kur’an’da bir defa geçer. “Dilediği surette seni tertib etti.” (İnfitar, 8.) Svr kökünden türetilen suret kelimesi “suretlendirmek, ona bir biçim vermek ve yaratmak” manalarına tekabül eder.
Tasvir meselesi hakkında hadislerde direkt hüküm bulunmamakla birlikte Kütüb-i Sitte’de Buhari’de dolaylı olarak tasvirlere değinilmiştir. Genel olarak tasvire bakışı iki başlık altında toplayabiliriz. Birincisi “tasvirler pistir”, ikincisi ise “tasviri yapanlar Allah’a karşı kibre kapılmıştır.”
Birinci düşünce olan “tasvirler pistir” meselesini ele alacak olursak “içinde köpek ve tasvir bulunan eve melek girmez.” Buhari’de geçen hadise göre tasvir, köpekle bir tutulmuştur. İslam’a göre köpek necistir, bu yüzden tasvirde necistir. Temiz olmayan yerde ise ibadet yapılamaz. Başka bir hadiste ise Peygamber Efendimiz namazını kılarken dikkatini dağıtmasın diye figüratif tasvirleri kaldırtır. Burada asıl düşünce gizli veya açık bir şekilde putperestliğe dönüş sakıncasıdır.
Tasvir; Sünni ve Şii kaynakların muttefikun aleyh karar kıldığı meselelerden biridir.
Rivayet edilen başka bir hadise göre “Peygamber Efendimizin hanımı Ayşe, üzerinde canlı varlıkların resimleri olan bir kumaştan perdeler dikmiş ve asmıştır. Bunu gören Efendimiz, Hz. Ayşe’ye kızar. Ayşe o zaman bunlardan minder yapar. Efendimiz ise bir şey demez.”
Buhari’nin naklettiği bu hadisi temel alacak olursak iki sonuç çıkarırız. Birincisi herhangi bir suretin veya simgenin tasviri yerden yukarıda olduğunda kabul görmüyor ve hoş karşılanmıyor. İkincisi ise herhangi bir suretin veya simgenin tasviri yere konulduğunda itiraz edilmiyor. Bunun sebebi yere konulan şeye kutsaliyet atfedilmemesidir.
Tasvirle alakalı ikinci düşünceye gelirsek “tasviri yapanlar Allah’a karşı kibre kapılmıştır.” Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur. “Kim bir sureti tasvir ederse azaba uğrar ve bu yaptığına ruh üflemesi emredilir, ama üfleyemez.” Yaratma kudreti ve azameti yalnızca Cenab-ı Allah’a aittir.
Allah’ın isimlerinden biri “Musavvir” hem ressam hem de Yaradan manalarına gelmektedir. Musavvir ismi Kur’an’da bir defa geçmektedir ve tamamen yaratma kudretinin azameti ve güzelliği ile ilgilidir.
Tasvirlerle alakalı genel bir kanıya varacak olursak üç sonuca ulaşabiliriz:
Birincisi; suret ve tasvirlerin bulundukları yerde pisliğe sebebiyet vermeleri.
İkincisi; suret veya tasviri meydana getiren ressamın kendini İlahi gücün yerine koyma isteği.
Üçüncüsü; suret veya tasvire kutsaliyet atfedilip putperestlik tehlikesinin doğması sakıncası.
Geleneksel İslam düşüncesinin tasvire, resme veya surete bakılı bu şekildedir. Makine ve teknoloji çağıyla beraber fotoğrafın yayılması, TV ve sinemanın hızlandırılmış resim olması dikkate edilirse bu meselenin mücerret açıdan ele alındığını idrak edebiliriz. Mesela; Kabe’de vakit namazını kıldıran imamın canlı olarak yayınlanması yukarıda saydığımız meselelerden hangisine girer?
Sadece tasvir meselesinden birçok konu tartışılabilir fakat benim, yazıdan amacım bu değil. Tasvir ve resmin mücerret olarak anlaşıldığı ve idrak edildiği peşin fikirle, Salih Mirzabeyoğlu’nun “Elif” eserinin değerlendirmesine girmek istiyorum.
Kitap; “Rüyaların İzinde”, “Ressam ve Seyirci”, “Resim Çerçevesinde”, “Ressamların Hayatı”, “Estetik ve Resim”, “Ressamlar ve Tablolar” olmak üzere 6 levhadan oluşmaktadır.
“ ‘Suret olmadan manalar tecelliye gelmez’; ilk tecelliye gelen de “elif”. Bu yüzden resim hikmetine dair elinizdeki eserin ismi, “Elif” oldu.” (2003, 7)
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu resmi şöyle tarif ediyor:
“Resim nedir? Şekillerin ve renklerin kaynaşması içinde ahengi arayan, manaları suretlendirme sanatı diyebiliriz.” (2003, 13)
Resmi, manaları suretlendirmek olarak tarif ediyor. Yani ressam kuru kuruya gördüğü şeyi çizen değil, gördüğü şeyde kendisinde uyanan tecelliyi çizen demektir. Yoksa ressamın fotoğraf makinesinden farkı olmaz. İslam sanatlarının temel ölçülerinden biri de mücerret olmasıdır.
Picasso’dan birçok alıntı yapan Mirzabeyoğlu, onun mücerret dehası üzerinde sıklıkla durmuştur. Picasso’nun tablolarına baktığımızda resimlerini, tabiatta bire bir aynısını görebilir miyiz? Bu sorunun cevabı çok net bir biçimde “hayır”dır. Yaptığı resimler tabiatın aynısı değil ama tabiatın dışında da değil. “O değil, O’ndan” hikmeti nispetince.
Batı sanat tarihi incelendiğinde madde planına hâkim, ruh planına mahkum olduğu görülür. Kiliselerde yaşanan ikon savaşları, Aqunaslı Thomas ile başlayan kiliselere resimlerin girmesi, resimlere tapılması madde planına ne denli hâkim, ruh planında ise ne denli aciz olduğunu gösterir. Karolenj Kiliseleriyle ahşaptan taş yapı malzemesine geçiş de aynı zihniyetin tezahürüdür.
Mücerret resim iç alem düzeninin de resmidir. Ressamı hemen ele verir. Psikoloji ve psikanaliz de bu durum derinlemesine incelenir ve şahsa bir tanı konur.
Mirzabeyoğlu, İslam resminin bazı karakteristik özelliklerini 8 maddelik bir alıntılamayla izah eder. Bu maddeleri tek tek inceleyecek olursak;
1) İslam resminin “hat” sanatıyla ilişkili ve çizginin güçlü tesiri olduğunu ifade edip İslam resminin hat sanatından çıktığını söyler.
2) İslami resminin tarih – tabiat ilişkisinin güçlü olduğunu, insan ve ihsana zemin hazırladığını, Batı’nın İslam resmindeki ihsanı göremediklerinden dolayı “İslam resmini hissi ve romantik” nitelemesinin hatalı olduğunu izah eder.
3) İslam resimlerinde perspektifin asla kullanılmadığını söyler. Perspektif ile resmedilen şeyin üç boyutlu hali çizilir. Perspektif tekniği ile ele alınan resim, resme bakanları aldatır, yanıltır ve üzerinde tahakküm kurmaya çalışır. Sahte hat sanatı da diyebiriz. Küfi tekniğiyle yapılmış bir hat resmine, bir de perspektif ile çizilmiş olan resme bakınız. Hat gözünüzü dinlendirip sizi huşuyla tefekküre sevk ederken, perspektif ise göz altına alıp hapsetmeye çalışır.
4) İslam resimlerinde karanlığın hâkim olmadığını söyler. Karanlık, Batı’nın sanatının meydana gelmesinde temel öğe teşkil eder. Karanlığın tonlarıyla resmedilen resimlerde insanlar daima günahkâr, feryat eden ve zavallı biri olarak görülür. Çünkü Batı sanatı dünyayı güzelleştirmek yerine teolojik anlatılarla gelen Âdem ve Havva’nın memnu meyveyi yemesi sonucu dünyaya cezalandırılmak için gelen Adem ve neslinin günahlarını resmeder ve dünyayı yaşanılmaz hale getirir. Aynı zamanda karanlık sevgisinin altında paganist dürtüler yatar.
5) İslam resmi mistisizmi ve mistik sembolleri yansıtır. Batı sanatında mistik anlayış ezoterizm ve egzoterizm üzerinden inşa edilmiştir. Rene Guenon Batı’nın mistik anlayışını eserlerinde derinlemesine işler ve Batı’nın Doğu kadar mistik öğeleri iyi kullanamadığını söyler. Çünkü Batı, ruhunu hala bulamamıştır.
6) Junng’dan mülhem aldığı sözle resim sanatında imajın önemli bir yer tuttuğunu söyler. İmaj resmin son rötuşları sonucunda ortaya çıkar. “Ameller niyetlere göredir” ihtarına göre imajı belirleyecek olan da niyettir.
7) İslam resminde kullanılan her unsur melodi oluşturmak için bir araya gelir. Melodi zamanın içinde bir akstır ve kesintisiz hareket eder. Melodi yani geniş anlamıyla ritim belli bir ahenk ve düzen içerisinde oluşur. Nereden geldiği belli olmayan unsurlar ile ritim meydana gelmez. Müzikte kulağı, resimde gözü tırmalar. Ayet meali olarak “Allah her şeyi bir kadere göre yarattı” buyrulmaktadır. Müfessirlerimiz buradaki kader kelimesi “kadar (tartı birimi olarak), ölçü, ahenk, denge ve kıvam” olarak yorumlamıştır. İslam resminde ritim varsa orada ahenk, denge ve kıvam da var, demektir.
8) İslam resmi minyatürleri logosu gibi kullanır. İslam tarihine bakıldığında minyatürler resimden daha çok gelişmiştir. Bunun nedeni resme bakılan anlayışın menfi oluşudur. Minyatürler adeta Allah’ın “Kün fe yekün” emri ilahisinin tecellisinin gölgesi ve yaşanılan güzelliğin küçültülmüş hali gibidir.
Mirzabeyoğlu; resmin ana karakteristik özellikleri olarak ifade ettiği maddeler aynı şekilde İslam mimarisi ve şehirciliği içinde geçerlidir.
Not: Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun eserinin birinci levhasını izah etmeye çalıştım. Geriye kalan levhalar diğer yazılarımda bir seri olacak şekilde devam edecek.