7 Nisan 2025 tarihinde Suudi Arabistan’ın kuzeybatısında yer alan ve Kur’ân-ı Kerîm’de “helâk edilen kavimler”den Semûd’un yurdu olarak zikredilen Al-Ula bölgesinde, Batılı DJ’lerin katılımıyla bir müzik festivali gerçekleştirildi. Etkinliğe Arap ve Batılı katılımcıların birlikte katılması ve eğlencenin Gazze’de devam eden İsrail saldırılarının gölgesinde gerçekleşmesi, sosyal medyada ve İslâmî çevrelerde büyük tepkiye sebep oldu.
Festivalin düzenlendiği alanın yalnızca 22 kilometre uzağında, Kur’ân’da ismi geçen Medâin Salih (Hicr) bulunuyor. Bu bölge, İslâm kaynaklarında lanetlenmiş kavimlerden biri olan Semûd’un yaşadığı ve Allah’ın azabına uğradığı mekân olarak bilinmekte. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu topraklardan geçen ashâbına bölgenin “azap yurdu” olduğunu hatırlatmış ve oradan sadece ibret almak amacıyla geçmelerini emretmiştir.
Ancak günümüzde Suudi Arabistan’ın “turizm ve reform” politikaları çerçevesinde bu kutsal uyarılar göz ardı edilmekte; bölge, Batı kültürünün teşvik edildiği bir eğlence ve turizm alanına dönüştürülüyor. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Batı ile normalleşme adımları, İslâmî değerlerin geri plana atıldığı, Batı normlarının ise kutsandığı bir siyaset anlayışını ortaya koyuyor.
Aynı günlerde Gazze’de devam eden İsrail saldırılarında yüzlerce Filistinli hedef alınırken, Arap dünyasındaki sessizlik ve bazı ülkelerin İsrail ile stratejik iş birliğini sürdürmesi, kamuoyunda “ümmetin zilleti” olarak nitelendiriliyor. Filistin meselesine dair yeterli bir tavır almayan Arap yönetimlerinin, Batı ile kurduğu yakın ilişkiler ve ekonomik çıkarları uğruna İslâmî sorumluluklarını ihmal ettiği değerlendirmeleri yapılıyor.
Yaşanan gelişmeler, İslâm âleminin içinde bulunduğu gevşekliği bir kez daha gözler önüne serdi. Filistin halkı için adalet talep eden sesler yükselirken, Arap rejimlerinin dünyevîleşme ve sekülerleşme politikaları ise bu taleplerin karşısında bir set oluşturmaya devam ediyor. Otoriteler, Arap gençliğinin bu tablo karşısında giderek daha fazla rahatsızlık duyduğunu ve bir vicdan hareketinin doğmasının kaçınılmaz olduğunu ifade ediyor.