İBDA mimarı Salih Mirzabeyoğlu, bir iddianın, bir fikriyatın sahibi olarak ortaya çıktığına göre onu tanımak suratını görmek değil; fikrini ve duruşunu tanımaktır mühim olan. Sevmek için ise bilmek gerek! Sevgimizin daim olması için de nisbetimizi her an yenilememiz gerekiyor. İnsan ve toplum meselelerinde fikriyatı pıhtılaştırmaktan, bir bakış açısı ve bunun hayat tarzına dönmesinden bahsediyorum. Yaşamayı fikir, fikri yaşamak bilmek!
Haliç Kongre Merkezi’nde 29 Kasım 2014 tarihli konferans-sohbeti de her daim Kumandan’la nisbet kurmaya bir vesile görmeliyiz. Orada Salih Mirzabeyoğlu sevenleriyle kavuştu, canlı olmanın farkı başka ama ayrılınca da bu kavuşma arzusu sürmeli. Her dâim davamızın istediği oluş ve hasret içinde olmalıyız ki, kavuşmak da ayrılık da yerini bulsun. Nisbetimizi her dem muhafaza ederek bunu yapabiliriz.
İBDA, kurusıkı ve takım tutar gibi bağlılık istemiyor. Bir partiye veya cemaate adam toplanır gibi keyfiyetsiz kalabalık istemiyor. “Ben kimim?” sualini soran her ferdin yaşanmaya değer hayat hakkında kendini bulacağı bir fikirler manzumesinin adıdır İBDA. Karşı olursan da kendini buna göre göre temellendirmeni istiyor İBDA. Mensup olacağım bir cemaat olsun, cakam olsun veya slogan olsun diye gelenler İBDA’yı ve Salih Mirzabeyoğlu’nu anlamayacağı gibi hiçbir davaya da gönül veremezler. Böyleleri belki bir kadına bile gönül vermezler. Gel gör ki, böyleleri biraz da arsızlıklarından ortalıkta arzı endam ederler. Parsa ve görüntü peşinde koşanlar ve asalaklar her zaman mevcut olsa da, İBDA, söyleyecek birçok şeyi olan ve herkesi kendinden zuhuru ve şahsiyetiyle selamlayan bir harekettir. Tıpkı “emir Allah’tan, oluş kendinden” hikmetinde olduğu gibi.
Salih Mirzabeyoğlu, insan ve toplum meselelerini, girift meseleleri kolayca vererek ve içten gelen bir üslupla akıl ve kalbimize aynı anda sesleniyor. Aklımıza kalbimiz yolundan giriyor. Fikri, düşündüğümüz çeşitleriyle ve psikolojimize girerek zerk ediyor. Birçok şeyi onun uyarılarıyla düşünüyor ve hissediyorum. Bu tefekkür ve tahassüs bizi mutlu ediyor ve zengin de kılıyor. Modern hayatın sıkıntılarından ve düşünce tembelliğinden kendimizi kurtardığımız kadar kurtarıcı fikir ve kurtarıcı ıstıraba malik olma şansına erebiliyoruz; ancak konferansın başında telegram baskısından dolayı sesi bazen çatallaşıyor. Kendi de bunu ifade ederek, “o konuyu dikkate alın!” diyor. Buna rağmen sevenlerine fikir ziyafeti çekiyor, fikir peteğinden ballar damlatıyor. Konferans üzerine ikinci yazımı kaleme almak ihtiyacı duyuyorum. O kadar zenginlik var ki, işle işleyebilirsen.
Konferansından 4 ay önce tahliye olduğu 22.07.2014 tarihinde Sapanca’da sevenleriyle buluşmuş ve orada, cezaevinden ve uzun tecrid şartlarından yeni çıkmış bir insan olarak, Ramazan olmasına rağmen binlerce seveniyle tek tek görüşmüş, gazeteci ve televizyonculara da mülakat vermiş ve fikir ziyafetine o gün de şahid olmuştuk.
Kumandan tahliye olduğu gün “hapishaneyi hayatımın heba olmuş bir sahnesi olarak görmüyorum” derken, devlete karşı kırgınlığı olup olmaması sorusuna da, “devlet düşmanlığı olarak değil de, talebi olanın bunu ileri sürmesi mevzuu olarak”, meseleyi değerlendirmişti. Salih Mirzabeyoğlu cezaevindeki 16 senelik zindan hayatında 18 eser verirken, çıktıktan 4 ay sonra da, sözünü ettiği gibi, Haliç Kongre Merkezi’nde tecelli ederek fikir balını damıtmaya devam etti.
Konferansa katılım çok yüksek idi. 15.000 kişiden bahsediliyor, içeriye giremeyenler, gelip dönenler, koridorları da dolduranlar vs. vs… Sinevizyon gösterisinde Salih Mirzabeyoğlu’nun Üstad’la ilişkisi, Gölge ve Akıncı Güç'ten bugüne kadar olan çizgisi heyecanlı bir üslupla verilmeye çalışılmış. Avukat Hasan Ölçer organizasyon başkanlığını başarıyla yürüttü. Hem ona hem diğer organizatörlere tebrik ve teşekkürlerimi bir borç bilirim. Eksiklikleri (protokol ve kulisteki yığılmalar şeklinde) Hasan bey BARAN Dergisi'ndeki mülakatta belirtti zaten. Unutulmaz konferansta halisane katkıları olan ve buna vesile olanlardan Allah razı olsun. Kumandan’ın salona girişiyle birlikte salonda tansiyonun birden yükselişine şahid olduk. Aslında ruhların birleştiği an, bunun vesile ve vasıtası da İBDA mimarı Salih Mirzabeyoğlu... Onun Yol ve Dua şiiri çağrışımı yapıyor bende: “Nakışlar düğüm düğüm/ Donmaz durmaz akışta / Ruhlardaki kördüğüm/ Çözülür bir bakışta/ O bakış ki ân kadar/ Erişen yakarışta/ Yâr ey yâr ey yâr ey yâr/ İçten içe varışta”
Fırsat buldukça kültür ve aksiyon etkinliklerine katılırım. Hem katılım olsun hem katkım olsun diye. Bu faaliyetlerde fikir zafiyeti ve ruh ve heyecan eksikliği söz konusu; istisnalar hariç. Sadece tekrarlar ediliyor ve biz de ayaktayız görüntüsü veriliyor. Bunların da yeri var tabiî. Fakat Haliç Kongre Merkezi’nde sevenleriyle Kumandan’ın buluşması ve farklı yerlerden gelen ve birbirini tanımayan insanların oradaki bu tablosu görülmeye ve yaşanmaya değerdi. Bu aşk ve heyecanın, yeni iş ve faaliyetlerde sık sık tezahür etmesini hasretle arzularım. Kumandan’ın yanında boy göstermek ve pasta hevesine düşenlerden olmadan ihlas ve çile ile üretken olmak. Sahabîler bir ayeti iyice yaşamadan diğerine geçmezlermiş. Olmadan olmuş görünme heveslilerinden olmadan fikri ekmek gibi bilmek ve sindire sindire gitmek. Başkalarının fikirleriyle ilgilenmekten rahat bulmak. Birbirimizle didişmek değil, dışımızdaki fikirleri süzgeçten geçirmek ve diğer problemlere çözümler üretebilecek erginliğe erişmek. İBDA güdülecek ve güdük kafa sahiplerini istemiyor, bağlılıkta kendini ortaya koyacak şahsiyet sahiblerini istiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Haliç Kongre Merkezi’nde Salih Mirzabeyoğlu ile görüşmesini, Avukat Hasan Ölçer BARAN’daki mülakatında şöyle değerlendirdi: “Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir fikir adamına, hukuksuzluk konusunda direnmiş, şahsiyetini ve duruşunu değiştirmemiş bir adama verdiği önemi göstermesi bakımından bu buluşma fevkalade önemlidir…” Yeni Şafak istihbarat şefi gazeteci Recep Yeter’in Twitter’daki tesbitleri de önemli. Gençliğin Salih Mirzabeyoğlu’na ilgisini tahlil eden Recep Yeter, “gençler kendilerine nutuk çekilmesinden ve vaazdan nefret ediyor. Kendisine söyleyecek bir şeyleri olanı arıyor. Kendilerine tutunacak dal arıyor. Bu ülke gençlerinin sıkı bir şekilde yoğurulmaya ihtiyacı var. Bunun için de sıkı bir fikir mayası gerekiyor.” der.
Konferansta Salih Mirzabeyoğlu, “karşınızda bir fikir ve aksiyon adamı olarak bulunuyorum. Aksiyon, eşya ve hadiseler üzerinde fikrin pıhtılaşmasıdır…” der ve “silahlar sustuğu zaman ne konuşulacak…” diye fikir zafiyetine ve sığ tartışmalara dikkat çeker. İnsan ve toplum meselelerine bütüncül bakış içinde fikirde derinliğe doğru. Herkesin fikir değeriyle katılacağı, hangisinin doğru ve tutarlı olduğunun konuşulacağı bir yol. “Bütün insanlığa tavsiye edilebilir fikrin olmadığında o fikir, fikir değildir!” diyor Mirzabeyoğlu. Ve şunları vurguluyor:
“Bizi boğmak üzere arsızlığa varacak kadar sululuk, bazen hain beleşçiler doğdu. Onların da istismarcısı olan karşı taraf bize bakacak yerde, onların hazır karikatür hâllerini esas alarak zıttımız beleşçiler oldu. Mesele: Büyük Doğu var. Külliyatı var. Dünya çapında iddiası. Bu memlekette çıkmış tek orijinal buluştur. Şimdi adam bunu bırakıyor. Birilerinin peşine takılarak “İslâm bu!” demeye çalışıyor…”
“Evrensel ilkeler palavrasını bir kenara bırakalım…” diyen Salih Mirzabeyoğlu şunları söyler: “Adam dünyanın öbür ucundan tanklarıyla, uçaklarıyla geliyor. Adamı demokrat yapacak. Yeni Dünya Düzeni kurulacaksa biz de diyoruz ki buradan başlasın!” Salonda coşkulu alkışlar yükseliyor. Palavradan ona buna karşı çıkalım diye ucuzculuktan bahsetmediğini belirten Mirzabeyoğlu, “reel politika diye bir şey var. Bunu kabul ediyoruz. Ambargo koyarlarmış.” der…
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun en derin fikir tabakalarından gelerek anlaşılır misallerle ve formül halinde müşkülleri halletmesi, içe işleyici nazik bir dille anlatması herkesin dikkatini çekti. Düşmanın da etkilendiği dili, direnişi ve tutarlı çizgisi…
Salih Mirzabeyoğlu’nun nezaketi nezaket olsun diye değil. Fikir adamlığı da okumuş olan adamlığından değil. Fikri ve çileyi içselleştirmiş, tabiî hâli bu. Yaşamayı fikir bilmek, fikri yaşamak bilmenin canlı hâli. Büyük bir misyon adamı olduğu da her halinden beliriyor, ne kadar saklamaya çalışsa da.
Bir gönüldaşın uyarıcı olması üzerine konferansı videodan da izledim. Üç saate yakın bir zamanda dinleyicilerin yüz hallerini donmuş bir karede tahlil ettim. Kısa bir arayı saymazsak, yorgunluk alâmeti görülmeyen yüzlerin hepsi bir noktaya dikkat kesilmiş, kimi anlamanın verdiği zevkle yüzü pembeleşmiş, kimi anlamak için sarfettiği cehd ile yüzü gerilmiş, kimileri ise yüzünü, gözünü oğuştururken bile elinin arasından Kumandan’ı bir an bile kaçırmamaya özen göstermiş idi.
Ne diyelim, kendimiz ve ülkemiz için, sabır ve emekle güzel günlere! İnsanî hakikatimizin heyecanını yaşayacağımız unutulmaz günlere ulaşmak üzere!
Baran Dergisi 413. Sayısı