Suriye’de ihtilal süreci önemli bir başarı olarak kaydedilse de, esas mücadele inkılap süreciyle başlayacaktır. Türkiye’nin bu noktada bölgeye şekil verme misyonu devreye girecektir. Ancak bu misyonun başarıya ulaşması için, Batıcı rejim ve kültür anlayışını ihraç etmek yerine, bölgenin ortak paydası olan İslâm’ı merkezine alan bir düzenin Türkiye’de de tesis edilmesi gerektiği aşikardır.

Suriye’de 10 yıldan fazla süren ve geçen ay rejimin yıkılmasıyla yeni bir safhaya giren halk devrimi, Devlet-i Aliyye’den bugüne dek bölgede kendisini gösteren medeniyet çatışmasının yeni bir tezahüründen başka bir şey değil kanaatimizce. Ancak bu sürecin en dikkat çekici özelliği, Suriye’de halkın kendi kaderini tayin etme iradesine büyük ölçüde yer açılması ve bu iradenin, HTŞ ve diğer devrimci yapılar vasıtasıyla şekillenmesidir. İşte bu devrim süreci, sadece yerel dengelerin değil, uluslararası sistemin de kökten sorgulanmasına sebep olacaktır.

Bölgeye İstikrar Getiren Tek Güç: Türkiye

Suriye’deki çatışma alanlarında görülen temel bir gerçek, Amerika, Rusya ve İran gibi büyük güçlerin girdiği bölgelerde kalıcı bir düzen tesis edememiş olmalarıdır. Bu ülkelerin müdahaleleri, genellikle daha büyük kaoslara yol açmış, toplumların dokusunu bozmuş ve çatışma alanlarını genişletmiştir. Buna karşın, Türkiye’nin müdahale ettiği bölgelerde bir düzen ve istikrarın tesis edilmesi, Türkiye’nin bölgedeki özel kabiliyetini ve tarihî mirasını ortaya koymaktadır. Osmanlı'dan miras kalan idarî tecrübe ve düzen tesis edebilme kabiliyeti, Türkiye’yi bu konuda öne çıkan bir aktör haline getirmiştir. Elbette Osmanlı idaresi altında nasıl huzur içinde yaşadıklarına dair hatıraların bölge halklarının hafızalarından silinememiş olmasının da bunda tesiri var.

Bu durum, sadece askerî ya da lojistik başarılarla açıklanamaz. Türkiye’nin sosyal yapıyı çözme, öncelikleri tespit etme ve yerel halkla ortak bir zemin oluşturma konusundaki kendisine mahsus becerileri, bölgedeki diğer aktörlerden farklılığını göstermektedir. Bir kere başta Türkiye bu coğrafyanın bir parçasıdır ve bölge halklarıyla müşterek paydaları vardır. Bu nedenle, Suriye’deki halkın umudu olmuş ve halk devriminin yeşermesine katkı sağlamıştır.

Diplomasinin Kritik Rolü

Suriye’de halk devriminin şekillenmesinde, Türkiye’nin uluslararası arenada yürüttüğü diplomasi büyük önem taşımaktadır. Özellikle Amerika, Rusya, İran, Fransa gibi güçlerle kurulan ilişkiler, Türkiye’nin mahallî konumunu sağlamlaştırmış ve Suriye’deki inkılap sürecine yön verme kabiliyetini artırmıştır. Bununla birlikte, Türkiye’nin özellikle İngiltere ile yürüttüğü diplomasinin dikkat çekilmesi gereken bir boyutu vardır. Bu ilişkiler, ihtilâlin son hamlesinin kansız bir şekilde tereyağından kıl çeker gibi gerçekleşmesi sürecinde önemli bir diplomatik başarı olarak kaydedilmeli ve Suriye’de barışın tesis edilmesi noktasında başarılı bir strateji olarak değerlendirilmelidir.

Antiemperyalist ve Devrimci Perspektif

Afganistan, Filistin ve Suriye’de yaşanan hadiseler, antiemperyalist mücadelenin tamamen Müslümanların omuzlarında yükseldiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Uzun yıllar boyunca antiemperyalizmi kendi ideolojilerinin varlık sebebi olarak ilan eden kimi grupların, bu süreçte işbirlikçi yüzlerinin ortaya çıkması, Müslümanların haklı mücadelesine olan desteği daha da artırmıştır. Aynı şekilde, devrimcilik de Müslümanların elinde yeniden tanımlanmış; bir zamanlar sadece söylem düzeyinde kalan lafta “devrimci”lerin, gerçekte statükocu bir anlayıştan öteye gitmediği ortaya çıkmıştır.

Esas Mesele: İnkılap Süreci

Suriye’de ihtilal süreci önemli bir başarı olarak kaydedilse de, esas mücadele inkılap süreciyle başlayacaktır. Türkiye’nin bu noktada bölgeye şekil verme misyonu devreye girecektir. Ancak bu misyonun başarıya ulaşması için, Batıcı rejim ve kültür anlayışını ihraç etmek yerine, bölgenin ortak paydası olan İslâm’ı merkezine alan bir düzenin Türkiye’de de tesis edilmesi gerektiği aşikardır. Bu da ancak Büyük Doğu-İbda sisteminin ortaya koymuş olduğu gaye ve vasıta fikirleriyle mümkün olabilir.

Yeni Suriye Devleti Teşkilatlanması

Senelerdir mücadele ettiler, onlarca şehit ve gazi verdiler ve nihayet Allah’ın izniyle kazandılar. Bugün kalkıp da küstah bir şekilde akıl vermeye kalkmak haddimize değil. Buna karşılık, “eğer ki ihtilâli yapan biz olmuş olsaydık” fikrinden yola çıkarak bir beyin jimnastiği yapacak olursak, Suriye’de kurulacak yeni devletin şu şekilde bir yapıya sahip olması hem halkın beklentilerini karşılayacak hem de dış müdahalelere kapıları kapatacaktır diye düşünürdük:

Devlet Başkanı (veya cumhurbaşkanı): Ordunun kendisine bağlı olduğu en yüksek otorite.

Münevverler Meclisi: Devlet başkanını kendi içinden seçen, bir kereye mahsus olarak Suriye’nin ahlâklı ve namuslu olmak şartıyla önde gelen fikir, sanat, ekonomi ve hukuk gibi alanlarında öne çıkan münevverlerinden teşkil edilecek, devletin orta ve uzun vadeli siyasetinin tayini ve bu siyasetin tatbikinin takibini yapacak, Halk Meclisi’nde çıkan yasaları denetleyecek bir meclis.

Halk Meclisi: Daraltılmış bölge seçimleriyle oluşan, esas yasama görevini yürüten organ. Partilerden ziyade, bağımsız milletvekili adaylarının yarışacağı ve seçmenin adayı tanıyıp ona göre oy kullanmasına imkân verecek bir sistemle oluşmuş bir meclis.

Bağımsız Yargı Müessesesi: Yeni Suriye devletinin adalet mekanizmasının temel taşı olarak tasarlanmıştır. Bu müessese, tam bağımsız bir yapıya sahip olacak ve doğrudan halkın haklarını koruma misyonuyla çalışacaktır. Devlet Başkanı tarafından atanacak olmakla birlikte, görevini yürütürken herhangi bir baskı ya da etkiden tamamen bağımsız bir şekilde hareket edecektir. Görevleri arasında: Halk Meclisi ve Münevverler Meclisi tarafından çıkarılan yasaların anayasa ve hukuk prensiplerine uygunluğunu denetlemek, adil ve tarafsız bir yargılama süreci sağlamak ve tüm vatandaşlara eşit adalet sunmak bulunur. Bu müessese hem hukuk devleti prensibinin sağlanması hem de yeni Suriye devletinin meşruiyetinin pekiştirilmesi açısından kritik önemdedir.

Mahalli İdareler: Belediyecilik hizmetlerini yürütmek üzere halkın seçtiği yerel birimler.

Böyle bir teşkilatlanma modeli, hem halkın idareye doğrudan katılımını sağlayacak hem de İslâmî esasların idarede hâkim olmasını temin edecektir. Demokratik bir yapı sunarak, ileri sürülmesi muhtemel muhtelif itirazları en başından bertaraf edecek olması ve Suriye’de kontrolü yerel güçlerin elinde tutarak emperyalistlerin müdahalelerine engel olması da ayrıca önemlidir.

***

Suriye’de Anadolu dalının yeşermesi, Türkiye’nin tarihî misyonunu ve bölge halkına duyduğu sorumluluğu göstermektedir. Ancak bu misyonun başarıyla yerine getirilebilmesi için, İslâm’ı merkezine alan bir medeniyet anlayışının tekrar hayata geçirilmesi ve bu anlayışın Büyük Doğu - İbda fikir sistemiyle yoğrulması gerekmektedir. Büyük Doğu istikametinde bir adım daha şeklinde değerlendirilebilecek bu tecrübenin yarınki tecrübeler için kıymeti baha biçilemezdir.

Aylık Baran Dergisi 35. Sayı, Ocak 2024