Her şeyin çığırından çıktığı bir rejimde de hiçbir ahlâk ve sınır tanımayan bir topluma getirilecek bir model nasıl ve ne şekilde tutacak? Ahlâkî değerlerin dumura uğradığı, toplumun yozlaştığı ve bunun sonucunda oluşan değerlerin kaybı, tamahsızlık, aç gözlülük, para hırsı, kazanma hırsı bitmeden yahut bu problemleri bitirecek bir İslâmî bir sistem kurulmadan pislik nasıl temizlenecek?
Cahiliye döneminde putlara aşırı değer atfedilirdi. Bu putlar içtimai düzen ve kabile dayanışmasını sağlayan kutsal unsurlar olarak görülür ve insanların arzularına cevap vereceği düşünülen araçlar olarak addedilirdi. Hatta sadece sosyal düzen değil ekonomik düzen de bu putlar aracılığıyla şekillenmekteydi. Modern dönemde ise putun yerini para aldı ve cahiliye devrindeki gibi her şeyin odak noktası ve gayesi olarak addedilir oldu. Cahiliye devrinde somut şekilde tapılan putlar, modern dönemde para üzerinden soyut bir formda yapılır oldu ve adeta kutsal hale getirildi. Artık para, mutluluk ve sosyal statünün ana kaynağı olarak algılanıyor, kapitalist ekonomiyi şekillendirerek içtimai yapının kontrolünü elinde tutuyor. Adeta putperestlik yerel bir fenomen olurken, para küresel bir etki oluşturuyor.
Modern kapitalizmde para, hem araç hem de amaç halini almış ve meta statüsüne yükselmiştir. Bu süreçte, para artık basit bir değişim aracı olmaktan çıkıp, kendi içinde değer taşıyan bir unsura dönüşmüştür. Finans sisteminde, fizikî bir karşılığı olmasa da dijital ve kâğıt paraya olan inanç, onlara gerçek değer atfedilmesini sağlıyor. Bu durum, paranın sosyal düzeni şekillendiren bir güç olarak kalıcılığını da garanti altına almış oluyor.
Para ekonomik sistemin merkezine oturmasıyla da "put" görevini icra ediyor. Kapitalist sistemde para, sadece bir ölçüm birimi değil, insan davranışlarını ve içtimai yapıları belirleyen bir güç olarak işlev görüyor. Bu yapı, paranın eleştirilmez ve rasyonel bir statü kazanmasına sebep oluyor ve diğer değer sistemlerini gölgede bırakıyor. Adeta ekonomik düzeni koruma adına toplumun refahı feda ediliyor, içtimai kaynaklar mali sistemin ihtiyaçlarına göre yönlendirilerek para bir amaç haline getiriliyor. Böylece para maddi bir temele dayanmaksızın kendi değerini meydana getiren bir sistem olarak işleyişini ortaya koyuyor. Bu sistem içinde, para tartışılmaz bir gerçeklik kazanıyor.
Para, fertlerin temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kullanılması gerekirken; fertler ona bağımlı olmak suretiyle yeni ihtiyaçlar üretiliyor ve bunun kalıcılığı için de, sıklıkla zenginlik ve statü aracı olarak görülerek hayatın merkezine konuluyor. Para maddi kazanımlar uğruna ahlaki ve manevi değerlerden ödün verdirmeye iten bir etken oluyor.
Kazanç yöntemleri konusunda her ne kadar liberal bir iktisadi düzene bağımlı olsak da ahlak ve dini sınırların gözetilmemesi, para kazanma sürecini putlaştırıyor. Hile, yalan ve kumar gibi yöntemlere başvurulduğunda, para artık bir değer ölçütü olmaktan çıkarak fert üzerinde egemen bir güç haline geliyor. Ferdin hayatını şekillendiren ve onları esir alan bir varlık oluyor. Böylece adalet, paylaşma, yardımlaşma ve manevi değerlere karşı toplum yabancılaşıyor. Bunun sonucunda daha çok kazanma hırsı, daha fazla çalma ve daha fazla dolandırma temayülü baş gösteriyor. İnsan, maddi kazanç uğruna her yolu mubah saymaya başlıyor.
Misal verecek olursak; Müslüman olduğunu ve beş vakit namazını kıldığını söyleyen bir yedek parçacının orijinal olmayan bir parçayı bile isteye orijinal olarak sattığına ve bunu da kazanmak ve bu sektörde tutunmak zorunda olduğuna bağladığına şahit olduk. Yani bu şekilde yapmasa batacağına inanıyor. Böylece her türlü yolu meşru görmeye başlıyor. Gazze’ye bakarak ağlayan bir esnafın dükkanından İsrail ürünlerini çıkarmaması ve çıkarırsa iş yapamayacağına inanması da aynı minvalde okunabilir. Yani kazanma hırsı ve kaybetme korkusu Allah’a olan tevekkülü unutturuyor. Ahlaksız kazancın bereketsiz bir kazanca dönüştüğü şuurunu kaybediyor. Yukarıda bahsettiğimiz üzere, farkında olmadan kazancı puttan umar hale geliyor.
Bunun başlıca sebeplerinden biri de Batı ekonomisine olan bağımlılık. Batı ekonomi anlayışı insanı maddi kazanç ve tüketim odaklı değerlendiriyor, tamamen tüketmeye ve ihtiyacı olmadığı halde ihtiyaca mecbur bırakmaya itiyor. Bencilce davranmaya, daha çok hırs yapmaya yönlendiriyor. Dinî ve ahlaki değerleri göz ardı ediyor. Haliyle kendi toplumumuz da buna entegre olmuş durumda. Ekonomik hadiseler maddî olmakla birlikte ahlâkî ve kültürel değerleri de şekillendirmiş oluyor. Bundan dolayı evet, kötü olan ekonomi düzelmeli, bunun çareleri aranmalı, materyalist Batı’dan alınan iktisadî modeller yerine kendi kültür ve dinimizi dikkate alan İslâmî bir iktisadî düzen getirilmeli. Fakat her şeyin çığırından çıktığı bir rejimde de hiçbir ahlâk ve sınır tanımayan bir topluma getirilecek bir model nasıl ve ne şekilde tutacak? Ahlâkî değerlerin dumura uğradığı, toplumun yozlaştığı ve bunun sonucunda oluşan değerlerin kaybı, tamahsızlık, aç gözlülük, para hırsı, kazanma hırsı bitmeden yahut bu problemleri bitirecek bir İslâmî bir sistem kurulmadan pislik nasıl temizlenecek?
Aylık Baran Dergisi 34. Sayı, Aralık 2024