Şehir; araba denen metalik varlıkların motor gürültüleri eşliğinde egzoz dumanları ile insanı boğan, korna sesleriyle varlık cehdine mâni olan, insana sadece kaldırım denen kıstırılmış yerlerde “hayat hakkı” tanınan kasvetli bir mekân. Şehir; kat kat yüksek binalarla insan ufkunu daraltan, mavi gökyüzünden mahrum kılan, binlerce insan arasından yüreğine bir dokunuş alamayan, şehvetin azgın azgın nefsini kabartan insanlarla dolu ateş rengi diyar. 

Hatırlıyorum, lise çağlarında köprü altından geçerken, bana “deli” demesinler diye sağıma soluma, arkama önüme baktıktan sonra bağırdığımı, Ferdi Abi’den ve Orhan Baba’dan sesli bir şekilde şarkı söylediğimi... Hatırlıyorum bu bağırıştan ve sesli bir şekilde şarkı söyledikten sonra bana biçtikleri demir kafesi yıkıp attığımı… Bir kuş gibi bu kasvetli diyardan uçup, uzak diyarlara gittiği mi daha dün gibi hatırlıyorum.

Milliyet’in pazar ekinden:

“Duygularımızı gören fark eden ve anlayan birileri olduğu zaman iyileşiyoruz. Oysa ifade edilmeyen duygular, bedeninden çıkmayan hareket, ağızdan dökülmeyen sözcükler ve çıkarılamayan sesler insanı hasta ediyor. Bu çok iyi biliniyor.

Son iki yıldır pandemi nedeniyle evde kalan, işinden olan, çocuklarıyla ve eşleriyle 7-24 ilgilenmesi gereken sağlık sorunları yaşayan ve sosyal destek alamayan anneler, streslerini boşaltabilmek umuduyla bir çığlık atma etkinliğinde bir araya geliyorlar.

Kırılma noktası

Terapist Sarah Harmon, annelerin aşırı yük ve stres yüklendiklerini ve öfkelerini ifade edecek alan bulamadıklarını düşünerek, futbol sahasında topladığı bir grub anneyle “MomScream” etkinliğini düzenliyor. Harmon, önce kadınların stresi vücutlarında nasıl hissettiklerini sorarak alıştırma yapıp, ardından herkesi çığlık atmaya davet ediyor. 20 dakika boyunca durmaksızın çığlık atan kadınlar, kontrolden çıkabilmenin kendilerini iyi hissettirdiğini söylüyor. Mart 2021'deki ilk çığlık atma etkinliği hızla yayılıyor ve sonraki aylarda Amerika'nın dört bir yanında gerçekleştirilmesi planlanıyor. İsveç'in Uppsala şehrinin öğrenci bölgesi olan Flogsta semtinde, 22.00-23.00 saatlerinde aşırı stresle yüklenen öğrencilerin rahatlamak için gelenekselleştirdiği balkon ve pencerelerden çığlık atma geleneği var. Bu ritüellerin çıkış amacı tam olarak bilinmese de Amerika’daki bazı okullarda çok daha uzun yıllardır uygulandığına dair de söz ediliyor.”

Evet, modern şehrin bunalımlarına maruz kalan insanların, yalnızlık ve stresleri üzerinden psikolog ve terapistler fayda devşirmeyi çok iyi biliyorlar. Bir sürelik de olsa yapay bir rahatlama sağlayabiliyorlar. 

Oysa işe temelden girmeli ve meseleyi kökünden halletmeli. Şehirlerimizi insan fıtratına uygun hale getirmenin yollarını bulmalı. Bugün apartmanda bir insan, insanî olarak şarkı veya türkü söylese komşusu tarafından uyarılır. Bu hareket nihayetinde apartmanda insanlar arası münasebetleri bozarak kavgalara sebep olur. Şarkı veya türkü söyleyen insan “medeniyet dışı bir canavar” olarak addedilir. Oysa şehrin ve komşunun kısık sesle konuşmasının dahi yan daireden duyulabildiği apartmanın bizatihi kendisi yedi başlı canavardır. 

Milliyet’in Pazar ekindeki yazıyı okurken Üstad Necip Fazıl’ın bir şiiri geldi aklıma:

DAĞLARDA ŞARKI SÖYLE

Al eline bir değnek

Tırman dağlara şöyle

Şehir farksız olsun tek

Mukavvadan bir köyle

Uzasan göğe ersen 

Cücesin şehirde sen

Bir dev olmak istersen

Dağlarda şarkı söyle

Ne güzel mısralar. Şimdi Üstad’a muhatap olup stresle harap olan Anadolu kadını, terapistlerin sunî rahatlatmalarına ve para söğüşlemelerine vesile olur mu? Elbette olmaz, çıkar bir dağa kartal kanatlarını takar ve bağıra bağıra şarkı ve türküsünü söyleyerek sesinin yankısını duyarak mest olur. Doğrusu bu haberden sonra imam kardeşlerimizin niye genç kaldıklarını anladım. Öğretmenliği bırakıp imam olasım geldi. Beş vakit ezanı sesli okuyarak içlerinde şifa buluyorlar. Allahü Ekber nidalarıyla gökyüzünü titretiyorlar. Arada sırada sabah namazına gidip müezzinlik mi yapsam acaba?

Doğrusu ne mutlu bana Müslüman olmuşum. Rabbim bana sevgisiyle teveccüh etmiş. Çok şükür Kâinatın Efendisi’nin yolunda yürüyorum. Bundan böyle imam efendilerimizin “haydi kelime-i şehadet getirelim” isteklerini daha bir arzu ve iştiyakla sesli bir şekilde yerine getireceğim. Haydi dostlar birlikte yürekten söyleyelim (Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü... Allah'tan başka ilah yoktur. Hazreti Muhammed O'nun kulu ve elçisidir.) Bundan böyle Teravih namazlarında gönlümü coşturarak Allah'ın adını yüceltmek için salavatları daha bir içten ve sesli söyleyeceğim. Haydi dostlar birlikte candan seslendirelim (Allahümme salli ala seyyidina Muhammedininnebiyyil ümmiyi ve ala alihi ve sahbihi ve sellim... Allah'ım efendimiz olan ümmi peygamberimiz Muhammed'e ve onun ailesine ve ashabına salat ve selam olsun.) Bundan böyle Kurban Bayramı'nda teşrik tekbirlerini daha büyük bir aşkla dillendireceğim. Haydi dostlar “Allah var problem yok” dercesine birlikte söyleyelim (Allahü Ekber Allahü Ekber la ilahe illallahü ekber Allahü Ekber ve lillahi"l-hamd... Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir). Hamd Allah’a mahsustur.

Sahi dostlar bu sıralar hanım çok dolu ve stresli. Doğrusu ne yapacağımı bilmiyorum. Her dem dağa çıkılmaz. Var mı, bildiğiniz bir Kadiri şeyhi, Kadiri kardeşlerimizle kaynaşıp Allah Allah diye cehri zikir çekerek rahatlasa bu fakir de bu dünyayı cennet eylese.