3. Görüşme

Bahattin Yeşiloğlu

(Bir kadın ve bir erkek şehir dışında bir tepeye çıkmışlar. Tepede bodur tek bir ağaç. Ağaca yaslanmışlar, gözleri ufukta sohbet ediyorlar.)

Kadın: Farkında mısın? Farkında mıyız? Kendimizi şu ana kadar sürekli şehir dışına atıyoruz. Buluşma ve sohbet etme dekorlarımızı tabiatla iç içe yerlerde arıyoruz. Yumurtalarından çıkan kaplumbağa yavrularının insiyaki olarak denize doğru gitmeleri gibi biz de böylesi mekanlarda kendimizi buluyoruz.

Erkek: Bilmez olur muyum? Ruhlarımız aynı hamurdan yoğurulmuş. Bu anlarda ikimiz de nasıl mesuduz. Aşk, akıl sınırlarının berhava olup yerle bir olması değil mi? İnsanın içinin dışa doğru taşması. Nefes alırken göğsünün yırtılırcasına körük gibi inip çıkması. İnan bazen oluyor ki kâinat bile dar geliyor.

Kadın: Evet, insanların kaçırdığı bir şey var. Aşk kendi içinde derinliğine ve genişliğine haya ve hicabı içinde taşır. Aşkın en yüce şekilde yaşanması için mahrem olması gerekir. Televizyon seyrediyorum, bir yürüyüş faaliyetinde el ele bir çifte soruyorlar, “Niçin ele ele tutuşuyorsunuz?” Çiftlerden kadın şöyle cevap veriyor, “Sevgimizi görsünler diye”. Bu bana tuhaf ve yapmacık gelmişti.

Erkek: İnsan hem kendi için hem de başkası için var olan varlık. Kendi içinde kendi hakikatini oluşturduğu ölçüde başkası için var olur. İnsan başkaları tarafından da bilinmek, görülmek ve takdir edilmek ister. Bu çoğu insan için bir ihtiyaç. Biz inanan insanlarız. Biz varlığımızı yüce yaratıcıdan alan varlıklarız. Yüce yaratıcı bize bizden daha yakın. Onunla varız onunla var oluyoruz. Yüce Rabbimiz ölçüleri ve bu ölçülerde var oluş hakikatini çizmiş.

Kadın: Bu ölçülere aykırılık birtakım teselliler içinde ilahi hududu çiğnemek ve oluş hakikatimizi zedelemektir. Aşk, aşksa eğer ilahi hududu çiğnememek adına mahrem olmalı. İki aşık yüce yaratıcıyı gördüğünü hissedip başkası olmadan kendileri için daha doğrusu Rableri için var olmalarıdır. Rableri için var olanlar kendi için ve başkası için de var olurlar. Bunun dışında var olma çabaları insanları hüsrana götürüyor.

(Erkek, başını kaldırdı ve etrafına baktı. İnsanlardan ve motorlu araçlardan arınmış tabiatın güzelliklerini temaşa etti biraz. Daha sonra kadına dönerek…)

Erkek: İnsanlar yediği, içtiği her şeyi gösterme telaşında. Ne kadar tüketirsem o kadar var oluyorum anlayışında. Şehirlerde, kafelerde oturmak bir sürü insanların yan yana oturup sohbet etmeleri bana çok ters geliyor. Güya sevdiğinle yan yanasın. Başkalarının gözü bize, bizim gözümüz başkalarına kayıyor. Bir de ânımızı garsonun gelip bir ihtiyacınız var mı sözleri kesiyor ya… Bana çok sıkıntı veriyor. Sevilenle seven arasında zaman kesilip biçilmemeli. Zaman bir akış olmalı, bir su avuçlarından dökülüp gitmeli. Aşkın hakikatinde çiftler kendileri için var olmayı en büyük delil olarak görmeli. Başkası için var olma hakikatini bir kenara atmalı.

(Kadın can kulağıyla dinliyor erkeği fakat bakışları yere düşen yapraklardan birine mıhlı.)

Kadın: Bunu yapamayanlar zaten dökülüp gidiyor. Başkası için giyinenler, başkası için sevgisini gösterenler. Kendi için yaşamayı beceremeyen şahsiyeti düşük insanlar, başkalarının bakışından müteessir olurlar. Başkalarının söz ve davranışlarına göre kendilerine yön tayin ederler. Böylesi insanlar acı çeker ve acı verirler. Rotasını şaşmış gemi gibi dönüp dururlar. Menzillerine bir türlü varamazlar. 

Erkek: Bütün bu konuşmalardan sonra niçin böylesi mekanlarda buluştuğumuzu daha iyi idrak ettim. Aşk kuşu kanatlarıyla süzülüp uçmak istiyor. Aşk kuşu kanatlarını durmadan iğrenç korna seslerinin öttüğü, devasa binaların gökyüzünü örttüğü şehirde kırık hissediyor ve uçmakta zorlanıyor. Aşk ceylanı yürürken yolunun kesildiği şehirde bunalıyor ve ufkunun uzaklığı artan bu tepede olmak istiyor. Aşk gemisi, rüzgarla savrulmak, rüzgarla yelkenlerini her an doldurmak istiyor.

(Kadın hafifçe gülümseyerek.)

Kadın: Bu tepe ne güzel. Ufkumuz dağlara kadar uzanıyor. Dağlar yücelik hissi veriyor. Bu tepe güzel. Saçlarımız dalga dalga, rüzgâr ne güzel esiyor. Bu tepe güzel. Bu tepede bu ağaç güzel. Görünmez bir kökten fırlayıp bir gövdeden fışkıran dallarıyla vahdet sırrını veren bu ağaç ne anlamlı. Ağaca yaslanarak yaslanmamız gereken gerçek varlığı daha bir derinden anlıyoruz. Bu tepe, bu ağaç, iki aşık ve mahremiyet ne güzel.

(Erkeğin dilinde yine bir şiir. Bu yüce anı kaydediyor…)             

Gözlerinde çöl sessizliği
İçine doğru çekip durur
Gözlerinde çöl derinliği
Tam yüreğimden beni vurur

Her kum tanesinde giz saklı
Çöl deyip geçmeyin çöl güldür
Aşık olan kendince haklı
Varlıkta ne var gel de öldür

Gözlerinde çöl sessizliği
Çöle giren bir daha çıkmaz
Gözlerinde çöl derinliği
Seven neleri göze alamaz

Her kum tanesinde giz saklı
Nurdan yoldaşın vardır izi
Aşık olan kendince haklı
Garip yolcular dizi dizi

Gözlerinde çöl sessizliği
Çöle giren yanarken donar
Gözlerinde çöl derinliği
Serçeler kırık dala konar

Her kum tanesinde giz saklı
Çöl deyip geçmeyin çöl güldür
Aşık olan kendince haklı
Yaşanan ne yarın ne dündür

4. Görüşme

(Ankara Hacıbayram Camii önü. İki aşık bardakta buğday satın almışlar. Güvercinlere yem olsun diye buğday tanelerini serpmişlerdir. Bankta oturarak güvercinleri seyretmektedirler.)

Kadın: Buluşmalar boyunca nedense geçmişimi hiç sormadın. Her ikimizde belli bir yaşa gelmişiz. Ben senin geçmişini çok merak ediyorum. Senin gibi birinin yaşadıkları, paylaşacakları kim bilir neler vardır. Sen benim geçmişimi sormayınca ben de senin geçmişini sormaktan çekindim.

Erkek: Haklısın. İkimiz de aynı duygular içinde olunca, her ikimiz de aynı tutukluluğu yaşamışız. Zamanın üç boyutu geçmiş, şimdi ve gelecek. Başka bir ifade ile mazi, hal ve istikbal. Şimdi olmazsa geçmiş ve gelecek; geçmiş ve gelecek olmazsa şimdinin olması mümkün değil. Ne müthiş bir şey. Bir an var ki topyekûn zamanı ruhunda açıyor, manalar bir bir dökülüyor. İşte böyle aşk hakikat yolunda olursa her iki zaman buudunu zorlar ve yıkarken zaman ve mekân üstü bir alemin şartlarına seni alıp götürür. Her ikimizin şimdiki hali geçmişten pırıltılar aksettiriyor, geleceğe doğru ışıltılar oluşturuyor. Biraz da bundan dolayı geçmişini deşmedim diyebilirim.

Kadın: Ne bileyim sevenler sevdiklerini tanımak isterler. Tanımak için de sevdiğinin geçmişiyle irtibat kurmalı. Geçmişin belirsiz ve kapalı olması, sevdiğine karşı berrak bir tutum sergilememesi, sevgiye şüphe tohumu eker mi acaba? Çoğu tanıştığım insanlar hemen geçmişinden bahseder, geçmişimi öğrenmek isterdi. Şu da var ki şu anın güzelliği uğruna geçmişlerimizi deşmemek de doğru olsa gerek diye düşündüm. Geçmişte her insanın hataları vardır. Hatalarımız bir bakıma kanayacak yaralarımızdır. Yarayı kanatıp anımızı zehirlemek istememiş de olabilirim.

Erkek: Evet, senin hissettiklerini hissetmez değilim. Ben de ânı yaşamanın güzelliği içinde bu mevzuya girmedim, giremedim. Bu bundan sonra girmeyeceğiz demek değil. Geçmişlerimize aniden, aceleyle girmemeli, kapıya vurmadan zorla açmamalıyız. Her ikimiz de kapıya vurmadan kapıyı açtıran olmalıyız. Aşk bir ruh iklimi oluşturur ki sükûtun ahenginde sırları akıtır. Bütün meselemiz suniliğe kaçmadan olduğumuz gibi görünüp göründüğümüz gibi olmak olmalı diyorum.

Kadın: Tabii ki. Bir bakıma ne kolay bir bakıma ne zor şey. Hele ki bu devirde.

(Notasında öten kuş. Erkeğin dilinde bir şiir. Yaşanan an abideleşiyor.)       

Kadın, sevda çölümde açan bir serap
Görünce kandığım
                   Kadın, yıldızsız geceme doğan mehtap
                   Seyrine daldığım
               ***
Kadın, garip bülbüle altın kafes
Nice nağmeler derdiğim
                    Kadın, mekana renk zamana nefes
                    Can alıp canlar verdiğim
               ***
Kadın, meçhule giden esrarlı nehir
                    Sırrına eremediğim
                    Kadın, ruhuma işlemiş tatlı zehir
                    Gitsene diyemediğim
                ***
Kadın, nefsimde savaş nabzımda darbe
Mevsim mevsim döndüğüm
                   Kadın, sonsuza açık ufki cazibe
                   Mavide iz sürdüğüm
                ***
Kadın, tarife gelmez sihirli mana
İçimdeki kördüğüm
                    Kadın, hakkı ödenmez şefkatli ana
                    Ellerinden öptüğüm

Aylık Baran Dergisi 27. Sayı Mayıs 2024