Bu elim hadisenin yaşanmasında bir yasa, yönetmelik, denetleme, şu ve bundan evvel bir KÜLTÜR sorunu olduğunu rahatlıkla tespit edebiliriz. Kültür ve Turizm Bakanlığı da topu oradan oraya atmayı bıraksın. Toplumumuza bu şekilde bir kültürü hâkim kılamamışsa, bu, bundan önceki ve bundan sonraki bütün benzer hadiselerde suçlu da, kabahatli de odur!
Geçtiğimiz gün Bolu Kartalkaya Grand Kartal otelde 79 vatandaşımızın vefatı ve geri kalan konukların da fizikî ve ruhî şekilde yaralanmasına sebep olan yangın hakkında süren yetki tartışmasını hep beraber izliyoruz.
Hadisenin gelişimine bakıldığında açıkça görülmektedir ki, yaşanan bu cinayetin faili amasız, fakatsız bir şekilde KÜLTÜR ve Turizm Bakanlığıdır.
Neden mi? İzah edelim…
Yaşanan bu hadisede de tıpkı diğer benzer hadiselerde olduğu gibi herkesin karşılıklı olarak birbirini suçladığını, bunun neticesinde hadisenin fiilinin gündemden kalktığını ve suçun, suç olmaktan çıkmak yolunda ilerlediğini görüyoruz. Yasa ve yönetmelikler nezdinde denetim yapmaktan sorumlu olan Kültür ve Turizm Bakanlığı mıdır yoksa Bolu Belediyesi midir, aslında bu bizi pek de alâkadar etmiyor. Bizim niyetimiz burada işin denetiminden ziyade faili daha da derinlerde bir yerlerde aramak.
Bir kere sorumluluk, inisiyatif almak… Yani böylesi bir hadise cereyan etmeden evvel otel sahibinden başlayarak çalışanına, belediyeden bakanlığa ve oradan da bu işin direkt yahut dolaylı sorumlusu her kim varsa hepsinin tavır ve tutumlarında sorun olduğunu görüyoruz.
İşletme, almakla mükellef olduğu tedbirleri para, zaman kaybı yahut adamsendecilik dolayısıyla almıyor. Bununla alakalı denetim yapan belediye aksaklıkları görüyor ama kendisine verilen dilekçenin geri çekilmesiyle işin takibini bırakıyor. Ruhsat veren KÜLTÜR ve Turizm Bakanlığı’nın ise bütün bunların hiçbirinden haberi bile yok!
İşletme sahibinin, işletmecinin, işletme çalışanının, denetlemeye gelen itfaiye personelinin, belediye itfaiye dairesi başkanının, ilgili belediye başkan yardımcısının, belediye başkanının, bakanlık ruhsat dairesindeki ilgili personelin, o personelin bağlı olduğu bakanlık müdürlüğünün, onun bağlı olduğu bakan yardımcısının ve nihayetinde bakanın başına ayrı ayrı denetleme personeli görevlendirmek mümkün olmadığına göre, meseleyi, başta da dediğimiz gibi, satıhtan daha derinlerde aramak gerekiyor ve tam da burada karşımıza KÜLTÜR diye bir kavram çıkıyor.
Kültür; topluluğun maneviyatını meydana getiren gelenek, fikir, yaşayış, sanat varlıklarının bütünü… Toplumun anlayış, fikir birliğini meydana getiren gelenek durumundaki her türlü yaşayış, davranış, tefekkür, dil, sanat varlıklarının tümü... İnsanın tabiî ve içtimaî çevresine hâkimiyetinin ölçüsünü gösteren vasıtaların tamamı.
Kültürü meydana getiren bazı kavramları sıralayacak olursak, bunlar; anlayış, ahlâk, davranış, tavır, tutum, dil, fikir, sanat ve temel mesele başlıklarıdır.
Yukarıda zincirleme bir şekilde yangın hadisesine taraf olan aktörlerin tamamının anlayış, ahlâk, davranış, tavır ve tutumlarının sakat olduğu noktasında sanıyoruz ki hem fikirizdir. Buradan yola çıkarak, bu elim hadisenin yaşanmasında bir yasa, yönetmelik, denetleme, şu ve bundan evvel bir KÜLTÜR sorunu olduğunu rahatlıkla tespit edebiliriz.
O zaman gelelim ilgili bakanlığa... Adı neydi? KÜLTÜR ve Turizm Bakanlığı. Aslına bakacak olursak, bakanlığın yanan otele çalışma ruhsatı verip vermemesinin hiçbir önemi yok. Sen KÜLTÜR bakanlığı isen ve bu kültürden anladığın turizm hizmetinde sunulan üç-beş yemek çeşidi ile rahmetli Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi “dört tane zıplayan adam, iki tane gıy gıy...” ise bırak oteli, yanan aslında bütün memlekettir de, alevleri çekip birileri henüz sosyal medyada paylaşmadığı için senin haberin olmamış demektir.
Bin kere söyledik! Cumhuriyet kurulduğundan ve hatta Osmanlı’nın son yıllarından beri Türkiye, eşya ve hadiselerde meydana gelen değişime öküzün trene baktığı gibi bakıyor. Batı'nın kötü bir mukallidi olmayı da ahlâklı yahut kültürlü olmak farzediyor. Hâkim konumdakiler de, toplumun kültür, ahlâk ve fikir çölünden kaynaklanan felaketlerde de, hiç ama hiç utanmadan, suçu Allah’a, kadere atıp, aynı hayvandan aşağı vaziyetini sürdürmeye devam ediyor. E tabii sonra da bir daha, bir daha yeni yeni felaketler dizisi başımızdan eksik olmuyor.
Lâfın tamamı ahmak olan söylendiği için sözü uzattık. Türkiye kendi anlayış, ahlâk, dil, fikir, sanat ve temel meselelerinin çözümü olarak ya solmaz ve pörsümez yeni olan İslâm’a ve onun kültürüne sarılacak yahut bu felaketlerle yaşamaya alışacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı da topu oradan oraya atmayı bıraksın. Toplumumuza bu şekilde bir kültürü hâkim kılamamışsa, bu, bundan önceki ve bundan sonraki bütün benzer hadiselerde suçlu da, kabahatli de odur!