5. Görüşme
(Bir ırmak kenarı. Irmak yatağında sessizce akarken söğüt ağacının altında piknik yapmaya gelmiş iki aşık konuşuyor...)
Erkek: Su kenarında ve ağaç altında insanlar niye oturur? Bu iki şey ruhumuzda öyle bir yer etmiş ki adeta içgüdü halinde bu yerlere bütün insanlık geliyor. Daha doğrusu bütün insanlık akıyor. Sohbet ediyorlar, dinleniyorlar. “Cümleler üstü kelimeler altı” bir anlayışa doğru gidiyorlar. Hayat suda başladı. Su ne acayip ne tılsımlı bir varlık. Bazen yerde bazen gökte yer ile gök arası mekik dokuyan bir şey. Tıpkı ruhumuz gibi ruhumuz da beden denen kafeste yerdeyken kanatlanıp gökleri merak ederek göğe çıkma gayretinde. Her an mazide kalan bir şeyleri hatırlayarak ağaç altında, su kenarında huzur buluyorlar. Ağaç sembolü, gerek dinimizde olsun gerek diğer inançlarda olsun oldukça yer almış. En son Avatar filminde ağaç metaforu oldukça etkileyici idi.
Kadın: Daha önceki buluşmamızda ağacı tevhidi hakikatin en güzel sembollerinden biri diye ifade etmiştin. Ağacın görünmez bir kökten fırlayışı gövdeden dal dal, yaprak yaprak dağılışı. Yani birlikten çokluğa doğru bir gidiş. Bütün dalların ve yaprakların bir köke bağlı oluşları. Bütün kâinat bir ağaç misali olmasın. Bütün oluşlar gaip olan mutlak güç ve kudret olan filleri tarafından gerçekleşmiş olmuyor mu? Ağaç altında dinlenmeler, insanların en güzel ezgilerini ağaç altında seslendirmeleri.
Erkek: Su ile varlığın can bulması. Su ile varlığın içinden dışa doğru taşması. Su maddenin üç halini de içinde yaşatıyor. Bazen katı bazen sıvı bazense gaz halinde. Yerde kirlendi mi buhar olup göklerde arındıktan sonra bulutların ağlamasıyla yeryüzüne tertemiz düşüyor. Üstad’ın ifadesiyle su doğunca ve ölünce üstümüzden geçiyor. Su ruhumuz gibi kesiksiz ve şekil üstü, kalıplarda gizlenen bir şey.
Kadın: Irmak da bana çok şeyler tedai ettiriyor. Suyun yatağında akıp gitmesi. Kıvrım kıvrım nice diyarları gezip görmesi. Su ve aktığı yatağın ırmağı oluşturması ne muazzam bir ahenk ve birlik. Ne mucizevi bir hemhal oluş ve mesut birliktelik. Ha iki sarmaşık olmuşsun ha su olup yatağında akmışsın.
Erkek. Evet, evet ağaç ve ırmak… Irmak, su ve yatak... Bana şunu hissettirdin; âşık olmak bu iki varlığın bizde uyandırdığı manalar dünyasını bizde fazlasıyla yaşatıyor. Evet, evet senin yanında dinleniyorum. Senin yanında huzur buluyorum. Lekelenmiş neyim varsa arınıyorum. Kanatlanıp göklere uzanıyor ve sonra yeryüzüne düşüyorum. Aşk aşk olmalı ki her iki tarafa da meçhuller diyarını hissettirir hale getirmeli.
Kadın: Aşka tutuldum tutulalı hayat yolunda yatağını bulmuş su gibi akıyorum. Âşık oldum olalı rüyalarım güzelleşti. Yatağımda ve yastığımda ne bahtiyar uyuyorum.
(Erkeğin dilinde yine bir şiir…)
Yıllar yılı durmadan bekler
Bahçemde söğüt ağacı
Penceremden gelir sesler
Hep beklemek ne acı
Rüzgâra kendini verir
Sallanır oradan oraya
Şafakta kalkmayı sever
Ninemle başlar duaya
Yıldızlar telli duvağı
Ay ışığında yıkanır
Tek başına dost otağı
Dağ bile dağa yaslanır
Yağmurdan kaçanlar varken
O kavuşmanın derdinde
Yoldan dönenler çıkarken
Her zaman kalır yerinde
Soğuk kış gecelerine
Çırılçıplak dayanıyor
Hasreti bahar gününe
Yaprak yaprak boyanıyor
Kimi aşıklar bıçakla
Kalp ve ismini kazıyor
Aşklar yürümez yalanla
Nice öyküler yazıyor
Kuş seslerinin ahengi
Huzur bulurum bölgende
Yemyeşil denizin rengi
Ruhum demlenir gölgende
Alnına ışıklar vursun
Sabır neymiş insan görür
Direnişin kutlu olsun
Ağaçlar ayakta ölür.
6. Görüşme
(Bir pazar günü birbirlerinden ayrı iki aşığın istemeseler de telefonla zorunlu konuşması.)
Kadın: Senin yaptığın gibi elimde gazeteler, okurken bir gözüm televizyonda film izliyorum. Gazetede yine bir meşhura “Pazar günü sizin için ne ifade eder, pazar günlerini nasıl geçirirsiniz” suali. Ve şahsın buna cevap verişi. Bu defaki meşhur tam benlik cevaplar vermiş. Daha önce özellikle kadınlar bugüne bir telaş bir hazırlanış günü derlerken, tatilin son günü ilan edip işe koyulmanın başlangıcı görüyorlardı. Bu şahıs daha dingin daha bir hayatın demlenmiş halini yaşatıyor. Pazar günleri benim için evim de huzur bulduğum ve koşturmacadan uzak kaldığım bir gün diyor. Onca insanların evlerinde çıkıp koşturmacada bulunmaları ve soluk soluğa kalmalarının ve bir türlü doyamamalarının sebebi kitap okumamaları. Kitap okuyarak var oluş köklerine inememeleri. Benim için pazar, kitaplarımla baş başa kaldığım, yalnızlığın tadına vardığım ve beni keşfettiğim bir gün.
Erkek. Evet, bize varoluş hissi veren varlığımıza varlık katan, varlığımıza varlık veren, hayatı anlamamızı sağlayan kitaplarla dost olmak çok önemli. Dikkat ettim, kitap okuyan insanlarla evler daha güzel, sohbetler daha bir demli. Kitap okuyan aşıklar kendilerini yenileyerek sevdiğine yük olmadan daha mesut yaşıyorlar. Evler onlar için yatılıp kalkılan yerler olmuyor. İki varlığın mahrem planda birbirleriyle anlamlı vakit geçirdikleri bir mekân oluyor. Kitaptan habersiz birlikteliklerde fazilete göre yaşamaktan öte hazcılık anlayışı hâkim oluyor. İnsanlar kendilerini dışarı atarak eğlence dünyasında gösteriş derdiyle koşturup duruyorlar. Elbette her dem evimize bağlı olmayacağız. Elbette birtakım mekanlara gideceğiz, gezeceğiz. Lakin ne kadar dışarıda olursak olalım eve geldiğimizde annemizin kucağına düşercesine bir ruh halini yaşamalıyız. Aşıklar için hayat böyle olmalı. Biliyor musun seni ve evimi çok özledim. İş seyahatimin bitmesini sabırsızlıkla bekliyorum.
Kadın: Pazar günleri rutin dışına çıkmak zamanı tamamen kendi belirlediğin iradenle geçirmek çok güzel bir şey. Böylelikle mesleğini ve işini sanat veya edebiyat bahisleriyle besliyorsun. Mekanik olmak seni sen olmaktan çıkarıyor. Ya sen ne yapıyorsun?
Erkek: Bir yazı üstündeyim. Okulumda, medyada şurada burada kadınlarla karşı karşıya geldiğimde şuna tanık oluyorum. Çoğu kadınlar kimi erkekler de buna dahil birbirine benziyor. Mimikleri yok, mekanik bir varlık gibiler. Hakikate teslim olmayan insanlar örf ve adetlerden uzak tutarak özgürleştiğini zanneden insanlar, dövme ve estetik ameliyatları ile kendilerini halden hale sokuyorlar. Her biri medyadan ne pompalanıyorsa, o kadar çabuk alıcı oluyorlar ki. Bu mu özgürlük? Tam bir bağımlılık içinde olan bu şahıslar esir değil de nedir? Hakiki manada özgür olsalar, her biri başka olur, başka başka şahsiyetlerle cemiyet planında gözükürdüler. Hani nerede?
Kadın: Evet, çok haklısın. Kadın arkadaşlarımdan hepsi bu furyaya kendilerini kaptırıyor. Bir estetik olunca başka bir estetik oluyorlar. Bir çeşit bağımlılık içinde olduklarının farkında değiller. Tıp da maalesef her şeyin paraya vurulduğu bu zamanda buna ön ayak oluyor. Biliyor musun? Arkadaşlarımın hepsi mutsuz. Yanaklarına sahte bir gülücük vererek sahte bir görüntü veriyorlar.
Erkek: Herkesin gözlerini dışa mıhladığı bir alem. İçe bakış kalmadı, der Üstad. Dışlarına yani kabuklarında bakanlar zamanı yenme telaşında. Genç ve güzel kalarak karşı cinsi cezbetme ve avlama derdindeler. Halbuki insan manevilikle ruhîlikle zamanı yener, zaman ötesine sıçrar. İnsan manevilikle suret ötesinde sevdiği insanla birlik olursa gerçek münasebeti sağlar. Sevdiğine sadece bu yönünü gösterirse ondan daha genç ve diri bir varlığa teslim olmayı da işaretlemiş olmuyor mu? Niye sadece bu yönüyle görünmeyi idealleştirmeyi deniyor. Kendini bu şekilde kabul ettirmek ve beğendirmeyi arzu ediyor. Anlamak mümkün değil. Delilikten öte bir hâl.
Kadın: Ben böyle insanlara acıyorum. Ne kadar çırpınsalar beyhude. Zaman denen öğütücü ha bugün ha yarın seni yiyip bitirecek. Dediğin gibi insanlar şahsiyet zenginliği, vefa örneği, hayat yoldaşı olarak yani ruhîleşerek zaman üstüne sıçrarlar. Bedenimiz bize bir emanet. Ruhumuza binek durumunda. Bu çağın insanı, ruhu bir tarafa atarak ruh ile beden arasındaki dengeyi becerememenin sıkıntısını yaşamakta. Hayatında boşluğu bir türlü dolduramamakta. Ruh ve beden arasındaki tılsımlı ilişkiyi anlamayan kadınlarımız yanlış yerden zamana meydan okuyorlar. Maalesef günümüz insanları bedenlerini sunup idealleştiren şarkıcı ve sporcuların etkisi altında. Her biri her yıl değişen ve tüketimden başka derdi olmayan modanın esiri.
Erkek: Ünlü bir Amerikalı aktrist Merly Streep bizim hakikatimizi nasıl terennüm ediyor. Soruyorlar kendisine: “Neden estetik ameliyatı yaptırmıyorsunuz?” Ünlü sanatçı cevap vermiş: “Alnımdaki kırışıklıkları gidermelerine izin vermem, çünkü onlar hayatın güzelliğine şaşırmamın sonucudur. Ağzımdakiler ise ne kadar güldüğümü ve ne kadar öptüğümü gösteriyor. Gözlerimin altındaki lekeler de onların arkasında gizlendiğim hüzün ve ağladığım anıları. Onlar benim bir parçam ve güzelliklerini seviyorum…Yüz hatlarımı saklayacağım, hayat tecrübelerimin göstergesidir.” Biliyor musun? Seni sadeliğinden, seni sen olduğun için seviyorum. Olduğun gibi görünmenin göründüğün gibi olmanın sırrını bana yaşattığın için beğeniyorum.
(Erkeğin dilinde yine bir şiir…)
Sen… Sesime yankı vermez gönül dağım
Ben… Dipsiz kuyuda suyu çeken çıkrık
Sen… Kafdağın ardında muhabbet bağım
Ben… Göçmen kuşu kolu kanadı kırık
Sen… Gözümde tüten hasretin buğusu
Ben… Kara kalem geceye Ay çizerim
Sen… Uykularda mavi gölün kuğusu
Ben… Sabah rüzgârı savrulur giderim
Sen… Kaynaşan kemik zorla bükülmez eğri
Ben… Aç kurtlar sofrasında koyun postu
Sen… Sürek avı benin bendeki seyri
Ben… Öksüzler yurdunun ebedi dostu
Aylık Baran Dergisi 29. Sayı, Temmuz 2024