Mütercimler, okuduğu başka dildeki eseri, kendi milletinin gönül coğrafyasına ekmek ister. İyi mütercimler iyi kitapları tercüme eder; iz bırakacak bırakan eserleri… Handiyse iyi tüm roman, destan ve şiirlerin mevzuunun aşk, ölüm ve kalım olması boşuna değildir.
Mütercimler, ölüm meleğinin hizmetkârlarıdır.
Mütercimler haindirler, kendilerini teessüre düşüren yahut hayretler içinde bırakan eserlerin terazisine başkalarını da çıkarmak isterler: “Benimle aynı şeyleri hissedebilecekler mi acaba?” diye. Bu sanatkârlar, arkadaşlık ettiği eserin travmasına maruz kalmışlardır ve eşine az rastlanır bulduğu dostluğu başkalarıyla da paylaşmak isterler. Bir şefin özene bezene yaptığı yemeği bir başkasına tattırmak için heveslenmesi gibi.
Çeviri yapanlar, aslında “yeni bir şey doğurmak arzusu” taşıyan insanlardır. Ancak tercüme “yeni bir şey” ibda etmek midir ki? Hem öyledir hem değildir. Tercüme, eser meydana getirmek isteyen ruhun asil bir parçasıdır, alelade bir iş değildir.
İyi okur, yalnızca edebî metinlerde değil, diğer sahalarda da iyi yazarla beraber iyi tercümeyi de seçer. Honore de Balzac’ın yahut Ernest Hemingway’in eserlerini çeviren birisi müellifin yaşadığı dönemi, eserde temaşa eden bahisleri bilmelidir. Başka dilde, başka milletlerin hamurunun yoğurulmasında payı olan eserlerin bizi etkilemesi için oradaki ruhun bize aktarılması gerekir. Makul eser, zekayı ahmaklık mağarasından çıkaran tatlı bir peksimettir. Resim yapmak, heykel yontmak, beste vermek ne kadar mühimse tercümanın işi de o denli ehemmiyetlidir. Bir cemiyetin namusu, dilidir. Dolayısıyla tercüman hânemize soktuğu metinden sorumludur.
Tercüme, sade iktisadi sebeblerle yapılmamalı; bu müellife de, okura da hakarettir. Tercüme, mütercimin aynasıdır. Orijinal metinden başka bir dile çevrilen metin milletin ahlâk sütunlarını çürütüyor ve o dilin hafıza sistemini rahatsız ediyor ise lağvedilmelidir. Dil denen mucizevi şey, münasip kullanıldıkça çocuk gibi büyür ve ölümsüzleşir. Öyleyse bahsettiğimiz her şeyde ahlâk söz konusudur. Tıpkı diğer meselelerde olduğu gibi bu bahiste de bir istinat noktasının (dünya görüşü) zarureti belirir. Winston Churchill’in, “William Shakespeare’in tek bir parçasına Hindistan’ın tamamını verseler kabul etmem” meâlindeki sözü kastımızın ne olduğunu anlatıyor.
Mütercim, kayda değer metinleri kendi diline kazandırmakla mükelleftir. “Bir insana tesir etmek, ona kendi ruhunu vermektir.” Temasın iyisi de vardır, aksi olanı da… Tom Robbins, John Steinbeck, Ayn Rand ve daha birçok mühim ismin kitaplarını Türkçeye kazandıran “Tercümenin Hanımefendisi” Belkıs Çorakçı Dişbudak’ın çocukluk hayaliydi bu iş. “Çok sevdiğim kitapların niye Türkçesi olmasın? Niye Türklerle bunu konuşup gülmeyelim” düşüncesiyle “Vira bismillah” demiş. Kitap çevirmenin çok keyifli bir şey olduğunu belirtip, “Tıpkı o yazarın o sıradaki ruhî durumunu taklit etmek de keyifli” diyor. Ve asıl can alıcı hususu dile getiriyor: “Tabiî ki o yazarın o kitaptaki çekirdeğini taklit etmek lazım. Sevmişsem hele kitabı oymuşum gibi yeniden yazmaya çalışıyorum. Depresif olduğum zaman kendimi Bernard Shaw ile tedavi ederim.” Hanımefendi, Steinbeck’in şaheseri Gazap Üzümleri’nin de mütercimi. Mevzubahis eseri tercüme ederken, “Yapmak istemedim doğrusu. Her sabah uyanıyorum, dünkünden daha mutsuzum.” Belkıs Hanım, “Yapmak istemedim” derken biraz önce ifâde ettiği şeylere mugayir bir şey söylemiyor. Tam tersine, burada adanmışlık ve hürmetin heykelleşmesi söz konusudur. Ve yine ekliyor: “Tutkum, çeviriyi yaparken okuyan insan ‘ne dedi bu?’ diye tekrar cümlenin başına dönmek zorunda kalmasın. Kitap sanki Türkçe yazılmış gibi olsun.”
Jack London için Martin Eden, Lev Tolstoy için Karenin, Fyodor Dostoyevski için Dmitri Karamazov ne manaya geliyorsa, mütercimleri için de aynı manaya gelir. Ancak mütercim, müelliflerin kahramanlarının gerçek katilidir. Çünkü o mükemmel kahramanları kendi dilinde hep yeniden yaşatmak için evvela öldürmek gerekir! “Hakiki tercüme bir tenasühtür.” Tenasühün gerçekleşmesi için ruhun ilk önce bulunduğu bedeni terk etmesi lazımdır. Ve sevgili okur, sen de bütün bu güzel suçlara ortaksın.
Aylık Baran Dergisi 34. Sayı, Aralık 2024