Sistemin yer tayin ettiği yerde hareket eden sistem karşısında alternatif bir model ortaya koymayan, siyasi arenada boy gösteren herkes sakallı kadın ve etek giymiş erkeklerdir. Bunlardan kurtulursak bunun dışında ehil insanlar davamızı temsil ederlerse başarılı oluruz. Bundan sonrası fiziki planda sakallı kadın ve etek giymiş kadından kurtulmak bizim için an meselesidir.

Olimpiyat

Fransa’da 2024 Olimpiyatları açılışı LGBT propagandasına sahne oldu. Kadim Yunan anlayışının mitolojik varlıkları kullanılarak Hristiyanlık tahkir edildi. Tahkir edilen, aşağılanan aslında bütün dinlerdi. Olimpiyat vesilesi ile insanlığın gideceği yol haritası gösteriliyordu. 19. Yüzyıl Aydınlanma Felsefesi kafasını vura vura insanlığa birçok acılar yaşata yaşata bu anlayışa gelmişti. Neydi bu anlayış? “Cinsiyetçi yaklaşıma son verelim. Akışkan bir dünyada insan kendi yolunu bulsun.” Adeta bütün insanlığa şunu haykırdılar. “İnsanlığa son darbeyi vuracağız.” Daha önce mülkiyetin yanlış kullanımı sonucu sömürü düzenini gören Marksizm mülkiyete son verip sınıfsız bir toplum meydana getirmek istemişti. Sınıfsız bir toplum ile eşitlikçi bir anlayışa kavuşulacak bütün insanlık özgürlüğe kavuşacaktı. Cilalı laflar ile insanlığı kolay avlayıcı basitliği ile Marksizm insanlığa çok acı çektirdi. Halkların kardeşliği derken milyonlarca halkları öldürdü. Bilenle bilmeyenin olduğu yere hiç sınıfsız bir toplum olur mu? Sınıfsız toplum ideali tek düze, renksiz ve kokusuz bir toplumdu. Fert ve cemiyet zıtlığında zıtlar arası ahenk ve birliği sağlamaktan aciz sır idrakinden yoksun maddeci bir anlayıştı. Ferdi yok ediyor, cemiyeti esas alıyordu. Cemiyet uğruna ferdi öldürüyordu. Evet, olimpiyat deyip geçmeyin, bütün dünyanın izlediği bir arena. Milyonların takip ettiği bir yarışmalar, daha doğrusu milletlerin savaşı daha inceltilmiş halde yaptığı mücadele sahası. Son yıllarda sinema, tiyatro, müzikle bütün dünyaya salgın halde Lut kavminin sapıklığı zerkediliyor. Her filme, her hadiseye masumiyet perdesi altında bu sapıklar örnek insanlar olarak sunuluyor. Bu sunumları yapanlar ödüllendirilirken, yapmayanlar geri plana atılıp, boykot yiyorlar. Kendilerinden olmayanları yaşatmıyorlar. Bakmayın öyle özgürlükçü olduklarına. Her geçen gün çoğalıyorlar CHP, DEM birçok dernek ve oluşum destekçileri. Piyasaya yüzlerce kitap basmışlar. Dünya görüşleriyle dolu dolu geliyorlar. Yahudi-deccal tayfasının gücünü arkalarına alarak ilerliyorlar. Her yaptıkları bilinçli, ölçülü. Her adımları yeni bir yer daha fethetmek! Biz İslamcılar gibi değiller. Biz ne yaptık? Başörtüsü serbest olunca tamam dedik, arzu ve isteklerimiz bitti. Sistemin nefsi ayartıcı şeylerine teslim olduk. Sonra İslam devleti derdimiz olmadı, şeriatın tatbikinden vazgeçtik. Ve halimiz ortada. Bunlar böyle değil. Kaleleri ala ala, bizi yaşatmayacaklar. Gücü aldıklarında başımıza Lut peygamberin başına gelen gelecek. Evimizdeki misafirleri zorla almaya çalışarak sapıklıklarını yapmaya çalışacaklar. Olimpiyat açılışı, sakallı kadınlar ve etekli erkekler görüntüleriyle dolu. “Cinsiyet yok, her şey karışmalı, hiçbir düzen kalmamalı” anlayışı hakim. Yeni insanlık modeli Zeus’un mayasında kurulmalı. Bütün bunları yapmak için mana planında sakallı kadın ve etek giymiş insan modelinden kurtulmayız. Sistemin yer tayin ettiği yerde hareket eden sistem karşısında alternatif bir model ortaya koymayan siyasi arenada boy gösteren herkes sakallı kadın ve etek giymiş erkeklerdir. Bunlardan kurtulursak bunun dışında ehil insanlar davamızı temsil ederlerse başarılı oluruz. Bundan sonrası fiziki planda sakallı kadın ve etek giymiş kadından kurtulmak bizim için an meselesidir.

Baba olalım

Bir psikolog çoktandır içimizde birikmiş düşünceleri ifade ediyor. Babalara sesleniyor. Özellikle erkek çocuğu olan babalara sesleniyor. Babalar, erkek çocuklarınızla ilgilenin. İlgilenmezseniz eğer, ileride evlendiremezseniz. Erkek çocuklarınızda cinsiyet problemi yaşatırsınız, diyor. Hele ki bu durum, işe giden anne-baba olunca daha bir önem arz ediyor. Erkek çocuk babayla ünsiyet kuramıyor. Erkek çocuğu evde anne ile baş başa. Anaokulunda, Kur’an Kursu’nda kadın öğretmenle. Kadın beden eğitimi öğretmeni. Kadın müzik öğretmeni. Erkeğin etrafı belli bir yaşa gelene kadar adeta kadınlarla çevrilmiş. Peki erkek, erkek modelini nereden alacak? Evet, karma eğitim bir zehirdir. Çünkü bu eğitim sisteminde erkek kadınsılaşıyor, kadın ise erkekleşiyor. Yetiştiricilik özellikleri kalmadı erkeğin. Şimdi babalar var ama yok hükmünde. Baba rolünü oynamayınca kadın gibi, zayıf erkekler yetişiyor. Çocuklarda bir sorun çıktığında ise batı patentli psikologlara gidiliyor.

Çağdaş ve laik kesimin savunduğu karma eğitim, İslam'a karşı bir tavır ve Batı'nın dayattığı bir sistem. Batı'da bile başarılı yatılı ve karma eğitimsiz okullar var. Ama bizde sistem bir türlü değişmiyor.

Erkek, erkek gibi, kız, kız gibi yetiştirilmiyor. Şahsiyet kazandırılmıyor. Öğretmenler işini hakkıyla yapmıyor. Çocuklara ne katması gerektiğini, nasıl şuurlandırması gerektiğinin şuurunda değil. Cinsiyetleri bozucu biçimde Batı tandanslı öğretim uyguluyorlar. İnsanların şer’i ölçüleri çiğneyerek birbirleriyle yakınlaşması her iki cinsi yozlaştırıyor. Fıtrat bozucu bir hal, her iki cins arasındaki ahenk ve birliği berhava ediyor. 

Evet, fıtrat bozucu yakınlık tersinden bilakis insanları birbirinde uzaklaştırıcı bir hal. Her iki zıt varlığı birbirine çeken, ünsiyet peyda eden sır ve cezbe, karma eğitimde yok olmaktadır. Nitekim apartman ve site hayatı böylesi acılar yaşatmıyor mu? İnsanlar birbirine yakınlaşmışken birbirlerinden uzaklaşmadılar mı? Komşuluk kaldı mı? Dar bir alanda her şey çığırından çıkmış vaziyette. Üstelik yakınlaşma şöyle dursun, kavga üstüne kavga. Şöyle bir istatistik yapıldı mı? Müstakil evlerde komşular arası dava sayısı ile site ve apartman hayatındaki komşular arası dava sayısı ne nisbette. İnanın uçurum vardır.

Mü’min-kafir

Mü’minin cennette ebedi nimetler ile nimetlenmesine sebep, iman ve tasdiki olup, kafirin cehennemde ebedi azap ile azaplanmasına sebep de küfrüdür. Çünkü mü’min dünyada ebedi ve baki kalsaydı asla imanına aykırı şeylere iman etmezdi. Kafir de dünyada ebedi ve baki kalsaydı küfründen dönmezdi. Hadis: “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır. Kafirin niyeti amelinden şerlidir.”

Ne güzel bir incelik

Marifet ile ilim aynı manaya gelir, bilmek demektir. Fakat ilim ile marifet arasında fark da vardır. Marifet bilinen şeyi unuttuktan sonra bilmeye derler. İlim bunun aksidir. Bundan dolayı Allah Teala’ya alim denilir ama arif denmez.

Rabbim afiyet versin

Rabbimizden afiyet isteyelim. Afiyet nedir? Şıbli Hazretleri: “Afiyet bidatlerden, kötü amellerden, nefis şehvetinden, kalbin ölmesinden salim olmaktır.” Bazılarına göre afiyet, istikamet üzere bulunmak, salihler ile konuşmak, fazla ibadet ve taatte olmaktır. Yine bazılarına göre afiyet; belasız nefis, cefasız dost, meşakkatsiz rızık, riyasız ameldir. Afiyet, Allah Teala’nın seni başkalarına yük etmemesidir. Bazı ehli marifet “afiyet 10 haslettir” demişlerdir. Beşi dünya: İlim, amel, ihlas, şükür, kazaya rızadır. Beşi ahiret: Yüz aklığı, mizanda ağır basmak, sıratı geçebilmek, ateşten kurtulmak ve cennete girmektir.

Kudsi hadis

“Yere göğe sığmam, mü’min kulumun kalbine sığarım.”

Güneş diyebilir ki: “Ben dağlara, ovalara sığmam, ama bir aynaya sığdım.” Bu sığma, Güneş’in maddesi itibariyle değil, tecellisi cihetiyledir. Cenabı Hakkın bir müminin kalbine sığması da iman ve marifet cihetiyledir. Vücut yahut zat olarak değil.

Necip Fazıl - Tolstoy

Herkesin bir hakikati var. “Ateistim” diyenin bile. Bu hakikatlerin kimi hazza dönük kimi ise fazilete. Kimi daha çok kazanmak, mal ve mülküyle kudret sahibi olmak isterken kimi de acziyetinin farkında, ne yaparsa yapsın son durağın mezar olacağı şuurunda mutlak güç kudretin Allah’ta olduğunu idrakinde, güvercin topuklarıyla ruhunda derinleşmekte. Tolstoy dünya edebiyatının artık klasik olmuş öncülerinden. Üstadın, “Rus edebiyatı Batı edebiyatını ezmiştir” mealinde bir sözü vardır. Bu tespitine en büyük katkıyı sanırım Dostoyevski ile birlikte Tolstoy’un eserleri yapmıştır diyebiliriz. Üstad Necip Fazıl Kısakürek bence hakikati bulan, Tolstoy ise ömrü boyunca hakikati arayan adam. Tolstoy hayatı boyunca aramış, bir türlü kanmamış, dünya verimlerine el atarak son nefesine kadar kendini emekliye sevk etmemiş bir fikir işçisi. Hristiyanlıktaki çelişkileri bularak yeni bir Hristiyanlık inşasına giden, haliyle kilisenin de tepkisini çekmiş biri. Üstad ise bulduğu üzerine derinleşen, onun kavgasını yapan, mevcut düzence çok büyük tehlike görülerek zindanlara atılan Allah ve Resul aşığı bir çilekeş. Tolstoy, şöhretten bıkmış, hayatının son demlerinde sığınacağı bir gölge bulamayınca kaçmış da kaçmış. Her şeyden, ailesinden, malından mülkünden uzaklaşmış. Hasta, yorgun ve halsizdir. Ne ailesine ne şuna ne buna kimseye haber verme ihtiyacı duymamıştır. Onca her bakış bir yük, her duyduğu söz bir zul olmuştur. Sükunete ereceği, ruhunu dindireceği bir liman aramıştır. Kilisede kız kardeşini ziyaret etmiş, üşütünce daha bir yorgunlaşmış. Herkes bir anda meçhul olan bu insanı merak etmiştir. Sonunda bir tren istasyonunda beklemiş. Sayılı son nefeslerini vermek üzereyken, kızı Şasa onu nihayet bulmuş. Kızına milyonlarca acı çeken insanlar varken niye beni bırakmıyorsunuz diye adeta sitem etmiş. Beni şu halimle yalnız bırakın diye yalvarırcasına konuşmuş. Kim bilir belki de kalabalıklarda dipsiz karanlığa düşerken yalnızlıkta mavi bir ışık görme arzusunda yanıp kavrulmuş. Tolstoy’un son sözleri şu olmuş. Hakikat, seni seviyorum!

Ve sevgili Üstadımız… Seksenler… 12 Eylül darbesinin olduğu yıllar. Mutlak kudrete teslim olmuş, son ana kadar eser verme telaşında çalışmıştır. İnsanlara hürriyet verdim iddiasındaki İslam düşmanı rejimin mahkemesinden yine bir ceza almıştır. Osmanlı padişahı Vahdettin üzerine bir kitap yazmış, kitapta anlattığı hakikatler hakikat düşmanı mevcut sisteme ağır gelmiş ki ona hayatının son demlerinde bir cezayı hak olarak görmüştür. Bu cezada İslam’ın sembol şahsiyeti üzerinden kinini ifraz etmiştir. Şeker hastası bu yaşlı insan hala usanmadan eser verme cehdinde olmuş. ‘’İman ve İslam Atlası’’ eserini bitirmiş, “Kaf Dağı” eserinde yoğunlaşmıştır.       

Aylık Baran Dergisi 30. Sayı, Ağustos 2024