1971 ve 1973 petrol krizlerinin neticesindeki dolar develüasyonlarından beri dolar altın bağlantısı kopmuş ve bütçe açıklarıyla birlikte Amerikan hegemonyası sarsılmaya başlamıştı. Ve verilen büyük ticaret açıkları... Ağustos 2008'de patlayan Küresel Finans Krizi...
Tek tarafın dayatması ve sömürme amaçlı olan ABD sistemi, artık yolun sonuna geldi. Şimdi ise Obama ile birlikte yeni sömürü açılımı peşindeler, IMF ve Dünya Bankası'nın yaptığı da bu. Zaten ABD politikalarından ayrı değil bu kuruluşlar. Ululararası sermaye de bunlarla beraber. Girdikleri ülke ile işbirliği içinde olan yabancı sermaye için, "emperyalizm ve onun işbirlikçileri" diyebiliriz.
Her yabancı sermaye sömürmek için gelmeyebilir, karşılıklı menfaatler olabilir. Fakat bizde bir süzgeç olmadığı, bağımsız bir millî ekonomi planları olmadığı için kalkınamıyoruz. Dinamik nüfusumuza ve bölgesel durumumuza göre gelişen ve büyüyen bir ekonomiye sahibiz ama ne kendi ekonomik, siyasî, ahlakî sorunlarımızı çözebilmişiz, ne de dünyada söz sahibi olabilmişiz.
Kendi içindeki sorunları çözemeyen bir ülkenin dışarıya doğru hamle yapması imkansız. Bu açıdan "Kürt meselesi", "Ermeni meselesi" önemli fakat, ne amaçlı ve kime yarar şekilde çözüldüğü-çözüleceği mühim... "Kürt meselesi" çözümsüzlüğünü korurken "Ermeni meselesi" ise yine emperyalizmin lehine "çözülüyor".
Asıl mesele ise şudur: "Türk'ün ve Kürt'ün meselesi ne olmalıdır? Türk'ün, Kürt'ün hasılı tüm Anadolu'nun ruhu, ahlâkı, düşüncesi, iktisadı kısace 'hayat tarzı' ne olmalıdır?" Hayatî sual budur, kurtuluşumuz bu sualin cevabındadır.
Bu mesele bütün meselelerin anasıdır, temelidir. Bütün meseleler, bu asıldan türemedir. Dikkatli bir göz bu temele hemen iner, zaten çözümsüzlükler de bu temelden uzaklaşmakta aranmalıdır. Zaten işin müntehasında bu görülür. "Her ilmin yanlışlığı müntehasında görülür" hesabı...
"Ermeni meselesi" farklı boyuttadır, iç mesele değil dış meseledir. Fakat bizim başımızı ağrıtan bir meseledir. Batının bizi köşeye sıkıştırdığı bir meseledir. Batıcı TC rejminin baş ağrısıdır. Bu açıdan temel meseleyle de alakalıdır. Çünkü "Batıya gebelik" şeklinde temel mesele çözülürse o zaman kimse de bizim iç veya dış meselelerimizi kaşıyamaz. Bu açıdan A. Gül'ün "biz çözmezsek onlar çözer" lafa doğrudur.
Ama "biz" kimiz, kimliğimiz nedir? İşte bütün mesele, "olmak ya da olmamak."
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, topluma ayna mevkiinde "ben kimim?" diye soruyor ve eserlerini, aksiyonunu ve gençliğini bu suale cevap etrafında toğuruyor, yorumluyor.
İşgal düzenine isyan eden sahici aydına, sahici kahramana misal olarak...
"Salih Mirzabeyoğlu neden içeride?" sualinin de cevabını vermiş olduk. Televizyonlarda ve gazetelerindeki köşelerinde arzı endam eden, arada bir "vahşi kapitalizm", "IMF'siz Türkiye" diye günah çıkaran, esasta sistemden beslenen ve devrimci ruha uzak olan samimiyetsiz sahte İslâmcılardan, dönek solcu liberallerden, Kürtçü ve Türkçülerden ayrı, apayrı müstesna bir yerde duran Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA hareketi... Üstad Necip Fazıl'ın "fikir çilesinin müstesna genci" diye takdim ettiği Salih Mirzabeyoğlu ve gençliği, sümük hasetçilerin, münafık ve Yahudi tıynetlilerin bütün hesaplarına rağmen meydan yerindedir ve sistemin tek alternatifidir; son ve tek kıvılcım halinde ümid mihrakımızdır.
Amerikalı yazar Thoreau:
"Bir ülkede işgal kanunları varsa, namuslu insanların yeri cezaevidir" diyor.
Atilla Özdür, Vakit Gazetesi'nde "Kasap, Koyun ve Mükellef..." başlıklı yazısında TÜSİAD Başkanı Arzuhan Hanım'ın "vergi ödenmeyen bir ülkede demokrasi serpilmez" sözünü irdeliyor. Akabinde "İngiltere'de demokrasi, vergi mükelleflerinin siyaset üzerindeki denetim talebiyle doğdu" sözünün doğruluğu yanında bizde ise cumhuriyetin sahibi sermayenin her dediğinin olduğunu ve koyunların kasapları denetleyemeyeceğini ifade ediyor.
Bizde "demokrasi kültür ve terbiyesi" yok, bunun altyapısı yok! Olamaz da... Çünkü demokrasi Batı toplum yapısına, Batı hayat tarzına has bir teammüldür. Bundan dolayı, onların doğruları bile bizde yanlışlara yol açıyor, onların doğruları bile bizim bünyemize uymuyor.
Bize, bizden neşet eden, bizim toplumumuza, ruhumuza, kökümüze uygun bir rejim gerekiyor. Dışımızdakileri de muhasebe etmiş, onların iyilerini kendi orijinal sentezine süzerek almış, yeni bir insan ve yeni bir nizam şeklinde bir cemiyet gerekiyor:
Zor ve güzel olan bu.
Kolay ve çirkin olanın yerine ikâme edilecek "zor ve güzel", herşeye rağmen tercihimiz olmalı.
Baran Dergisi 144. Sayı