Maliye Bakanı İngiliz Mehmet Şimşek açıkladı; “Sadece kümestekilere de­ğil, kayıt dışı kesimlere de ulaşmaya çalışacağız. Denetimleri de bu çabanın bir par­çası olarak değerlendirmek lazım.”
Kümesteki kazlar öncelikli hedef değil, de­mek istiyor Mehmet Şimşek.
Neden acaba?
Kümesteki kazlara acıdıklarından mı?
Yoksa kazların yolunacak tüyü kalmadığın­dan mı?
Kimsenin kimseye acımadığı ve ‘altta kala­nın cam çıksın’ devrinde yaşadığımıza göre, doğru cevap ikinci şıkta: Kazların yolunacak tüyü kalmaması ve işsizliğin korkutucu boyut­larda olması.
İşsizlik katlanarak büyürken ve hükümetin en büyük korkusu “işsizler ordusu” olurken hükümetin başka türlü davranması da imkansız.
Elektriğe yine zam yapıldı, konut ve sanayi­de %10 civarında. Son iki yılda elektriğe kümü­latif olarak %70,36 oranında zam yapıldı.
Elektrik zamları sanayiciyi çok etkiliyor, küçük imalatçıyı çok etkiliyor.
Elektrik zamları ‘kümesteki kazlar’ı da çok etkiliyor.
Her evde o kadar çok elektrikli alet var ki, sayabildiklerimiz: Televizyon veya televizyon­lar, buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık maki­nesi, bilgisayar-intemet, fırın, mutfak davlum­bazı veya aspiratörü, mutfak robotu ve mikser, telefonların şarjı, elektrik süpürgeleri, odalar­daki ampuller vb.leri.
Bu kadar elektriğe bağımlı hayat, hayır mı, şer mi?
Bu kadar teknolojiye bağımlı yaşamak, ade­ta boğazımıza kadar teknolojiye batmak ne de­rece doğru?
İstanbul’un bazı semtlerini sel vurdu, hafta­larca elektriksiz kalanlar oldu.
Kitle iletişim araçlarının zararlarından bir müddet korundular. Fakat zarurî haberleşmele­rini sağlayabildiler mi?
Yukarıda saydığımız bütün elektrikli aletler, bir elektrik kesintisinde, sel ve benzeri durum­larda iptal oluyor ama hayat bunlarsız da de­vam ediyor. Barınma ve yiyecek ihtiyaçları kar­şılandığı müddetçe tabiî. Zaruri ihtiyaçlar, iaşe ve ibate, yani besleme ve barındırma karşılan­dığı müddetçe.
Devlet, devlet olursa temel vazifesi herkese aş ve iştir. Anayasada yazan “sosyal devlet”in zaruri sonucu.
“Krizden çıktık mı?” diye sıkça soruluyor.
Küçülme ve işsizlik devam ediyor.
İç ve dış borçlar rekor seviyede, korkunç ra­kamlarda.
Bütçe açığı da rekor seviyede.
Dış ticaret açığı durdu ama ihracat da yavaş­ladı.
Elektriğe, petrole zam yapılıyor, doğalgaz da sırada. Sonbahar olmasına rağmen meyve ve
sebzede ucuzluk yok, bundan sonra da olmaz.
Okullar açıldı, genç nüfusumuz var, her ev­de okul masraftan aile bütçesini düşündürüyor.
Bir yanda işsizlik, bir yanda okumak isteyen genç nüfus.
Gençlerde gelecek kaygısı. Diplomalı işsiz­ler ordusuna katılmak kaygısı.
İdealler körelmiş, moraller düşmüş.
Maddî ve manevî daralmanın neticesinde in­sanlar birbirine düşmüş. Baba-oğula, kardeş- kardeşe, karı-kocaya... Sosyal dokumuzda mevcut olan, birbirine destek olgusu da yara almakta. Bir yanda kanaat duygusu zayıflamakta/zayıflatılmakta, diğer yanda elde avuçtaki de eriyip bit­mekte.
Bu durumu gören hükümet, çareler peşinde...
Türkiye’nin canlı bir potansiyeli var, kriz bi­zi vurmasına rağmen bu potansiyelden dolayı bu günlere kadar geldik/gelebildik. Batının da gözü bizdeki bu potansiyelde. Genç ve dinamik bir nüfus var, krize rağmen hâlâ canlı ve bir şeyler yapmak istiyor. Üretmek ve tüketmek is­tiyor. Millet olarak tüketmeye daha meyilli ol­duğumuzu belirtmeliyiz. Tembelliğin rahatlığı­na ve çalışmadan kazanmaya alışmışız ama iş­sizliğin her şeyden kötü olduğu bir müddet son­ra kendini hissettiriyor. En kötüsü insanın psi­kolojisini bozuyor, önce maddiyatını sonra ma­neviyatını yıkıyor. Üreten ve yapan insan yerine yok olan ve yıkılan insan geçiyor. Faydalı in­san, zararlı insan oluyor ve bu da hem ekono­miye, hem sosyal hayata, hem siyasî rejime za­rar ve yük oluyor.
Biz sömürge ülkesi değiliz ki, sömürdükle­rimizi yiyelim. Üretmek, katma değerli üret­mek zorundayız. Onun için milli kalkınmayı yapmak ve emeğin hakkını vermeliyiz! Önce­likle kendi insanımızı sömürmemeliyiz. Kendi yurttaşlarımıza insanca ve hakça yaşama alan­ları açmalıyız. Gelir dağılımındaki uçurumu kaldırmalıyız..
KDV ve ÖTV gibi herkesten ve adaletsiz bir şekilde alman vergileri kaldırmalı ve gelirden- servetten vergi almalıyız.
Faiz belasına dur demeliyiz!
Uluslararası sermayenin sömürgesi olma­malıyız.
Bu son dediğimiz için yürek ve isyan gerek, devrim gerek.,.
Kimse sömürdüğü ülkeden kuzu kuzu çık­maz.
Kimse kuzuları sağmayı bırakmak istemez.
Kuzular da isyan edemeyeceğine göre, bir milleti millet yapan koçyiğitlere her zamankin­den daha çok bugünlerde ihtiyaç var.
Hakkını-emeğini, dinini-kültürünü, ahlâkını-neslini, insanca yaşama ve haysiyetini dava edecek yiğitlere ve bu yiğitlerin toplanacağı ör­gütlenmelere ihtiyaç var.
AB-D kapılarında yalaka olan yavşaklara değil.
 
 
Baran Dergisi 143. Sayı
8 Ekim 2009