İBDA’ya bağlılığımız fikir nisbeti demek olduğu için Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun ahirete intikalinden sonra da sürmesi pek tabiîdir. Tıpkı Necip Fazıl’a bağlılığımız onun vefatından sonra da sürdüğü gibi. İnsanlar ölür ama fikirler ve davalar ölmez!

Mirzabeyoğlu ile kırk yıllık beraberliğim var. Gençliğim onun elinde yoğuruldu diyebilirim ve İBDA’ya nisbetimi korumaya çalışarak bugünlere geldim; bunun bereketini de çokça gördüm. İlim, hikmet, aksiyon, aşk, estetik, dostluk, sadakat, kavga, sabır vs. Yazılarımda anılarıma da yer verdim. Söz konusu hatırat Baran arşivindeki yazılarım arasından bulunabilir.

Necip Fazıl’ın yoluna nasıl düşüleceğini bize Akıncı Güç dergisi ile gösteren Salih Mirzabeyoğlu vasıtasıyla Üstad’la da müşerref oldum. Üstad’ın vefat haberi üzerine beni işyerimden alan gönüldaşlarla Üstad’ın Erenköy’deki evine gittik. Cenaze morga kaldırılmıştı. Ancak Kumandan, Üstad’la sohbet ettiği küçük odasında hâlâ o varmış gibi kararlı adımlarla odaya yöneldi. Kapıyı açtı içeriye baktı, ne gördüyse gördü ve aynı kararlı adımlarla yanımıza geldi. Daha sonra Şemsipaşa’ya çay bahçesine geçtik. Orada Kumandan’ın şu sözünü mealen aktarayım: “Üstad’ın vefat ettiği bugün saçımızı başımızı yolmuyorsak, kendimize acıyalım!” Ve bu acıyı ömür boyu duyan, Necip Fazıl’dan ayrı hiç bir anı olmayan, Üstad’ın yetiştirdiği mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu 16 Mayıs 2018’de Üstad’ına kavuştu. Çilekeş çilekeşe kavuştu. Onların çilesi biterken, geri kalanlara sorumluluk kaldı. Kumandan’ın Üstad’ın ardından söylediği sözde olduğu gibi, bu ıstırabı duymuyorsak kendimize acıyalım.



İnanıyorum ki, kurtarıcı fikir BD-İBDA’dır. Doğru yol hakikatine bağlı sistemli bir dünya görüşü olarak başka bir yol da yoktur. Kısaca, Müslümanlar olarak başka bir şansımız yoktur. Ahir zamanda yaşadığımızı da düşünürsek, Üstad’ın Kumandan’a dediği gibi, “son ve tek kıvılcım” BD-İBDA fikriyatıdır. Hidayete eren ve erdiren bir yoldur.
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, yaşadığı zaman diliminin her anında damgası olan fikir, aksiyon ve sanat adamıdır. BD-İBDA hadiseleri raksettiren fikir ve aksiyon mihrakıdır. Kumandan’ın aksiyonunu başlıklar hâlinde işaretleyelim. 1975 Şanlı Gölge dergisi ile ilk ihtilalci ses olurken, akıncıların da kurucusudur. Güçler dengesi içinde İslâm adına yer alma, kimsenin yedeğinde kalmdan örgütlenmesini yapma, rejime muhalefeti sistemli harekete çevirme, İKP-C eylemliliği vs... 1979 Akıncı Güç patlamasının yankısı ise yurt çapında büyük olur ve Üstad’la fiili birliktelikleri başlar. Üstad’ın Müjdelerin Müjdesi ve Işık yazılarıyla takdirini alır. Gençliğinde de eserlerini vermeye başlar ve eserleriyle de Üstad’ın takdirini alır. 12 Eylül döneminde onun bağlıları işkencehanelerden geçerken Gönüldaş yayınları ile çaba ve direncini sürdürür. 1983’te son ve som haliyle İBDA ismiyle zuhur eder. 1986 yılı için Tavır dergisi ve İBDA cepheleşmesinin başlaması diyebiliriz. Kemalist rejime karşı eylemlerin yükseltilmesi, Ayasofya gösterileri, mantar gibi biten cephelerin faaliyetleri ve 1990 Nokta dergisinin kapağında zuhuru. Kumandan’ın hayatının hiç bir anı boş değil. Allah adamı, Allah dostu, Allah eri idi. Tam bir iman mücahidi idi. Derdi İslâm idi. Her anında İslâm davasının aksiyonunu buluyoruz. Körfez Savaşı’nda yurdun her yanında yapılan Amerikan karşıtı protestolar ve 25 Ocak 1991 Beyazıt Cuma gösterisinin ardından Kumandan Mirzabeyoğlu ve 25 gönüldaşın gözaltına alınması, işkencelerden geçirilmesi. Meşhur 163. maddenin kalkmasıyla ilk salıverilen tutuklular oluşu. Başyücelik Devleti eserini verişi. 28 Şubat’ta direnen sistemli hareket oluşu, 1998’de gözaltı ve 1999’da Metris isyanları ile yeni safhaya geçiş. “Müslümanlar dik durun” çağrısının yapılışı. 28 Şubatçıların şaşkına dönmesi. 2 Nisan 2001’de İstanbul 6 No’lu DGM tarafından idam cezasına çarptırılışı ve mahkeme çıkışındaki “tiyatro bitti” yorumu. 16 yıllık zindan hayatında ise bir yanda Telegram’ın sürekli tacizleriyle uğraşırken, olağanüstü bir çabayla eserlerini vermeye devam edişi. 22 Temmuz 2014’te bir Ramazan günü yeniden yargılama ile salıverilişi, Kasım 2014’te meşhur konferansını verişi, heyecanla seyredilen konferansında fikir, sanat ve aksiyonda bütün yönlerin işaret edilişi. Ve 68 yaşında, 2018’de, Ramazan’ın ilk günü öte âleme geçişi. Tasarruf sahibinin eli olarak Üstad ve Efendi Hazretleriyle birlikte eserlerini öte âlemden takip edecek artık.

İBDA Mimarının eserlerinden de mücadele tarihini izlemek mümkün. 1979 Bütün Fikrin Gerekliliği, 1980 İdeolocya ve İhtilal, 1982 Kültür Davamız, 1982 Necip Fazıl’la Başbaşa, 1983 İstikbal İslâmındır, 1984 İBDA Diyalektiği, 1987 İslama Muhatap Anlayış, 1988 Hikemiyat, 1989 Şiir ve Sanat Hikemiyatı, 1995 Başyücelik Devleti ve öbürleri... 68 senelik ömrüne 60’ın üzerinde kitap sığdırdı.

İbda Diyalektiği eserinde geçen şu tanımda İBDA’nın maksadı ve misyonu görülmektedir: “İBDA, Allah ve Resûlü davasında Doğru Yol-Kurtuluş Yolu’nun bir remzi, bir alemi...” İBDA, Büyük Doğu davası üzerinden Allah Resûlü’nün peşine nasıl düşüleceğinin sistemli bir dünya görüşüdür. İslâm’a bakışın “nasıl”ı Büyük Doğu iken, onu temellendirmiş olan “niçin”i ise İBDA’dır.

Kumandan yiğit biri hem de koçyiğit. Mirzabeyoğlu’nun yiğitliği ve dik duruşu dışımızdakilerce, sol ve Marksist çevrelerce de takdir edilmiş bir yön. Kumandan düşmanında bile saygı uyandıran bir insan, bir şahsiyet, bir lider. Onda bir işin sonunu hesap etme yoktu, inandığı bir şeye atılırdı. Kendi bedenini hiç sakınmazdı. Üstad’dan ona geçmiş celal sıfatının yanında bir o kadar da nazikti. Bu hususta şarkın en sevimli sultanı Selahattin Eyyubî bende tedai ediyor. Onun kahramanlık ve nazikliğine hasbelkader şahit olmuş biriyim, bir çok gönüldaş şahid olduğu gibi. Aslında bir çok anı da bıraktı. Ancak ölçü, ondan başkalarının naklettiklerinden ziyade onun yazdıklarıdır. Çünkü hikâyede anlatıcının perspektifi ve şuur seviyesi devreye giriyor, bu hususa bilhassa ideolojik mevzularda dikkat etmeliyiz.



Bize kavga etmeyi öğretti, bize hesapçılık yapmadan yüz kişinin arasına dalmayı öğretti, bize fikirle zikretmeyi, kalbimizi salavatla doldurmayı, zaferden sonra gurura kapılmamayı öğretti; bize adaleti ve insana saygıyı öğretti, umut etmeyi ve sevmeyi öğretti; bize teşekkür etmeyi, vefayı ve dostluğu öğretti, bütün bunları gösterdi, yaşattı. “Ne uzlaşma, ne teslim, ne hiçlik / Yalnız Mutlak Fikir’de birlik” mısraına eş dik durdu. Yaşadıklarını yazdı. Devrimizin ortalama ömrüne göre biraz erken gitti, ama dolu dolu yaşadı. Kalbimizi ve zihnimizi öylesine doldurdu ki, geride yeni yüzyıla şamil olabilecek miras bıraktı.

Mayıs ayında doğdu, mayıs ayında vefat etti, tıpkı Üstad’ı gibi. Mirzabeyoğlu 9 Mayıs’ta doğdu, 4 Mayıs Cuma günü beyin kanaması geçirdi, 16 Mayıs 2018-1 Ramazan 1439’da vefat etti. İsrail’in 62 Filistinli’yi şehid, 2700’ünü yaraladığı katliam gününden sonraki gece yoğun bakımda kalbi teklemeye başladı, ertesi gün ise Ramazan’ın birinci günü Hakk’a yürüdü. Ve bir Cuma günü (18 Mayıs 2018) toprağa verildi.



İBDA Mimarı’nın naaşı başındayız. Cezaevinde Kumandan’la hücre arkadaşlığı da yapmış Ömer Kama bana, Kumandan’ın hayatının hiç bir anının boşa geçmediğini ölümünün de İslâm’ın önünü açıcı olabileceğini söyledi. Kumandan’ın cezaevinde intihar zannedilen, aslında ise şehadet eylemi olan girişimlerinin de kendisinin mankurtlaştırılmaya çalışılmasına karşı bir eylem olduğunu Kumandan’dan naklederek anlattı. Kumandan’dan başlayarak İslâmcı camiaya sirayet edici bir mankurtlaştırma projesine Kumandan canı pahasına direniş göstermiş. Zaten 28 Şubat’a direnen tek sistemli hareket olan İBDA’nın varlığından bunu anlamamız mümkündür. Her kesim ve cemaati bir şekilde hizaya getirmişlerken İBDA lideri ve İBDA mensupları cezaevindeki şehadetlere rağmen 28 Şubat’ta dik durmuş, Müslümanlara örnek olmuş ve bu yüzden ağır bedellere maruz bırakılmıştır. Kumandan’ın o kritik süreçte (1999) “Müslümanlar dik durun, karşınızda leşler var!” çağrısını hatırlatmakta fayda var. Bugün elde edilen kazanımlar o günlerde çekilen çileler ve verilen şehidler sayesindedir. Müslüman camia dik duruş, sistemli muhalefet, örgütlenme ve ideolojik donanım hususunda Kumandan’a çok şey borçludur.

Kumandan’ı seven, Kumandan’ın da sevdiği Aczimendi cemaatinin lideri Müslim Efendi Elazığ’dan cenaze evine taziyeye geldi, ona refakat ettim. Dışarıda parkta bekleyen İBDA’cı gençlere şunları söyledi: “Kumandan sizin gibi gençleri yetiştirdi. Eserleri ve yaptıkları meydanda ve fikirleri sürdürülecek. Gidenin yeri dolmuyor. Ahir zamandayız. Biz görür müyüz bilmiyorum, kısa bir adalet dönemi bekleniyor. Kumandan’ın çok şeyler yapmasını bekliyorduk. Hatta bu bizi rehavete sürüklüyordu. Ancak onun vefatıyla yük bize kaldı. Artık herkes tek tek mukaddes emaneti sırtlanacak. Düşmanları da boşuna sevinmesin.”

İBDA etrafında öyle ahmaklık ve hainlikler dönüyor ki, Allah’ın hikmetinden sual olunmaz, Kumandan’ın beklenmedik ölümünü “kıymetini bilemedik, aradan çekildi, artık ne yapacaksak yapalım” misali yorumluyorum. Temsil liyakatinde olmayan, ancak çok bilmişlik yapanlar ve İBDA haricine düşenlerle sanal medyada yapılan bazı gevezelikler faaliyet değil, boy gösterme heveslileri hiç değil. Bütün bu görüntüler İBDA’nın aksiyon mizacına zıt. İhlassız İBDA’cı olmaz. İhlaslı İBDA’cılar ise her zaman var olacaktır. Gönüldaşlar samimiyet ve ehliyetiyle, iş ve eseriyle zuhur ettikçe, liyakatsizler ve parsacılar silinecektir. Vefatın bu süreci hızlandıracağını düşünüyorum.



Kumandan’a bağlanmak için keramet aramaya gerek yoktur. En büyük keramet istikamet iken ve onun fikir ve amelindeki istikamet çizgisi ortada iken uçuk-kaçık yorumlara sapmak İBDA fikir çizgisini anlamamaktır. İBDA Mimarı’nın Üstad ve Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’ne ithaf ettiği Kökler eserinde ifade ettiği üzere bağlanmanın hakikati şudur: “Bir büyüğe gönül bağlarken, onun velâyet ve kerametine inanmak lâzım değildir. Sadece Hak yolunda yürüdüğüne ve Şeriat’a en büyük saygıyı beslediğine inanmak yeter!”

İBDA Külliyatının özü Mutlak Fikrin gerekliliği davasıdır. Kumandan’ın ilk eseri olan ve sonda söylenmesi gereken Bütün Fikrin Gerekliliği eseri de İBDA’nın bu temel tezine dairdir. Kumandan sonda söylenmesi gerekeni başta söylemiş (peşin fikir hikmeti) ondan sonra onun üzerine bina inşa etmişti. Aslında Haliç Kongre Merkezi’ndeki meşhur konferansında temel meseleleri konuşma dili içerisinde harikulade izah etmiş, her seviyeye hitap eden doyumsuz bir fikir ziyafeti vermişti.

Fatih Camii’nde ikindiden sonra kılınan cenaze namazını müteakip Salih Mirzabeyoğlu’nun naaşı Eyüp Sultan mezarlığında toprağa verildi. Mirzabeyoğlu’nun mezarı, dünya hayatında hiç ayrı olmadığı Üstad’ın mezarının hemen altında idi. Birbirini seven Üstad ve Kumandan’ın kabirde de yan yana gelmesi, hatta Kumandan’ın Üstad’a ulaştıran basamak gibi onun altında olması, çoğu gönüldaşa enteresan bir tevafuk olarak görüldü. Mezar yerinin bulunmasına vesile olan yetkililere teşekkür ederiz. Tüm emeği geçenlerden ve cenazeye katılanlardan Allah razı olsun. Müslümanlar hep kenetlenmiş olsun. Birbirleriyle çekişmeyi bırakıp, suların akışı gibi istikamet üzerine mecrasına aksın.


Cenazeye gelenler saf Kumandan’ı sevenler topluluğu idi. Üstad’ın dediği gibi “alıp beni götürsün tam dört inanmış adam” misali.

Mirzabeyoğlu’nun cenaze saatinin Kudüs mitingiyle çakışması elbette iyi olmadı. Aile de bunu istemezdi; ama yurtdışından gelecekler vs. niyetiyle miting hesap edilmeden bir değişiklik yapılmıştı ve üçüncü bir düzeltmeye gidilemezdi. Cenazeye yurdun her yerinden katılım oldu, mitinge rağmen katılım bir hayli yüksekti ve gençlerde ve öbür katılımcılarda Mirzabeyoğlu bağlılığı kararlı, inançlı ve inatçı idi. Kumandan Fatih Camii’nde son kez sevenleriyle buluştu.

Yozgat’tan arayan akıncı gönüldaş Ethem Darendeli, bir grup olarak mitinge geleceklerini, cenaze saatinin Cuma vaktine alınmasının daha iyi olacağını söyledi. Ona durumu izah ettim. O ve arkadaşı, akıncıların kurucusu olan Kumandan’ı ihmal etmediler, cenaze namazından sonra mitinge gittiler.

Mirzabeyoğlu, herkesin içinde bir yara, bir özlem, bir aksiyon tavrı bırakarak öte âleme göçtü. Projesi çizilmiş ancak tatbiki gençliğe ısmarlanmış bir vazife bırakarak ve daha keskin kılıç olarak beden kılıfından sıyrılarak perde ardına geçti. “Ustada kalırsa bu öksüz yapı, / onu sürdürmeyen çırak utansın” mısraını ihtar edercesine. Fatih Camii avlusunu süsleyen pankartlar Mirzabeyoğlu’nun davasını ve şahsiyetini özetler gibi idi: “İstikbal İslâm’ındır, Tek Yol İslâm, Büyük Doğu Bayrağı İBDA ile En Öne, Davanın Tüm Çilesini Çekti, Yükünden Tanıyorum Sırtındaydı Mezarı, Zarafeti ve Asaletiyle Muhteşemdi, Ortadoğu’da İsrail Diye Bir Devlete Yer Yoktur.”

Cenaze aracıyla Fevzipaşa Caddesi’nden hareket ederken, aracın içinde Kumandan’ın yeğeni Mehmet, “yavaş gidelim kalabalık bize yetişsin” dedi. Tam bu noktada, 35 yıl önce, Kumandan’ın da müdahalesiyle Üstad cenaze aracına konmamış ve cenaze Eyüp girişine kadar 12 Eylül sıkıyönetimde asker barikatlarını aşarak omuzlarda götürülmüştü. Bunları hatırlayıp içinde bulunduğum cenaze aracını yavaşlattım, konvoy hâlinde yol aldık. Yolda gördüğüm ise halkın gruplar halinde durup cenaze aracına dua ettiği idi. Hele orta yaşlı bir erkeğin iki yol arasında durup ellerini açmış dua hâli, milletin ruh kökünü temsil niteliğinde bir fotoğraf olarak görüldü bana. Kuvvetle muhtemel Mirzabeyoğlu’nun cenazesi olduğu biliniyor idi.

Kumandan’ın beyin kanaması geçirdiği tarihten bir ay önce alınan ses kaydındaki “sağlığım yerinde; bana bir şey olursa telegramdandır” açıklamaları basında yer aldı. Kumandan 2000 senesinden itibaren kendisine Telegram uygulandığını söylemektedir. Beyin kanamasının Telegram’dan olup olmadığını kesin olarak bilemeyiz. Normal bir beyin kanaması da olabilir, Telegram’dan dolayı da olabilir. Fakat eğer Telegram’dan dolayı ise elimizde bunu ispatlayacak imkânlar yok; ancak Kumandan’a Telegram yapıldığı bir gerçek. Bu mevzuun araştırılmasını istemek de hakkımız ve bu mevzuu araştırıp açıklığa kavuşturmak da devletin vazifesidir. Ayrıca hadiseyi Kumandan’ın siyasî kişiliği ile birlikte değerlendirmek de hakkımız.

Üstad’ın kabrini de ziyaret edip, gözyaşlarıyla ayrıldığım mezardan Eyüp’e doğru arnavut kaldırımlı yoldan inerken terennüm ettiğim Üstad’ın şu mısralarını burada vermek istiyorum: “Gideriz nur yolu izde gideriz / Taş bağırda sular dizde gideriz / Bir gün akşam olur biz de gideriz / Kalır dudaklarda şarkımız bizim.”

Üstad’ın kendi el yazısıyla Kumandan’ın vasfedilişi ve takdimi olan “Dünya Çapında Bir Hadise-Kaptan Kusto Müslüman” yazısının orijinali Kumandan’ın vasiyeti gereği mezarının başucuna konuldu. Bu yazı Üstad’ın Kumandan’a hazırlattığı “İstikbal İslâmındır” isimli eseriyle de ilgilidir. Üstad’ın da işaretinde görüldüğü üzere, İstikbal İBDA’nındır. Kaptan Kusto Müslüman ifadesinin ebcedi de Kaptan Mirzabeyoğlu ile Derviş Muhammed’e denk gelir.
İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun vefatından 7-8 ay önce (2017 yaz sonu) bacanağı Talat Bey’e söylediği ve Kumandan’ın beyin ölümü haberini aldığımız Yalova Devlet Hastanesi’nde bana naklettiği Kumandan’ın şu sözleri bizlere bir vasiyet ve nasihat gibi idi:

“Hayatımın hiç bir döneminde bir saniyeyi bile boş geçirmeyecek şekilde çalıştım. Her şeyi yazdım. Oradan bakıp okuyacaksınız. Ben her şeyi çizdim, bütün resmi tamamladım, benden bir şey beklemeyin artık. Bundan sonra bu davayı taşıyacaksınız. Kitaplar okunmuyor ki... Ben her şeyi halledeceğim, doğaüstü bir şey gibi görülüyor, böyle beklentiye giriliyor. Kitaplarda anlaşılmayacak bir şey yok. Ben her şeyi muhatabına söyledim. Anlayacak olan anlar. Anlaşılamayacak bir şey yok. ‘Ben anlamıyorum’ diye koy kenara, öyle bir şey yok. Tembelliğe yer yok. Çalışacaksın, gayret edeceksin. Mesela Tilki Günlüğü eseri, açacaksın bakacaksın, oradan sana bir ilham gelir, onun peşine düş. Tilki Günlüğü baştan sona okunacak bir kitap değil... Ben üstüme düşen her şeyi yaptım ve yazdım. Kitapları alıyorlar, anlaşılmıyor diye bırakıyorlar. Peşine düşmüyorlar... Çekilecek çilenin hepsini çektim. Yine de boş durmayıp bir şeyler yapıyorum...”

O eserlerini tamamladı, görevini yaptı ve öte aleme göçtü, gerisi takipçilerinde. Yakınlarına, “görevimi yaptım” şeklinde beyanları olmuş. Umulur ki, fert ve toplumun inşaında tazelenmiş bir şuur ve aşkla dava taşı gediğine konur.

Kumandan gibi büyüklerin ideolojisi ortada olduğu gibi, misyonunu öte alemlerden de yürütebilecek olması, vefatının bunu ateşleyici kılması, dünyada alternatif ve kurtarıcı fikir sistemi olarak BD-İBDA’dan başka bir yol olmaması gibi hususlardan ateşlenen topun menziline ulaşacağını söyleyebiliriz.

Devrimizin hususiyeti, Cumhuriyet rejimi ile dışlanan Müslümanların tekrar hakimiyeti ele geçirmesi mücadelesidir. Kurulan Batıcı rejimde bütün haklarını kaybeden Müslümanları önce fikirde donatan Necip Fazıl İslâmcı mücadelenin başlatıcısı olmuştur, hareketin başkomutanıdır. Salih Mirzabeyoğlu ise bu bayrağı Üstad’ından almış, en yükseğe taşımış ve geride kalanlara emanet etmiştir. Türkiye’de kavga İslâm ve Batı kavgasıdır ve BD-İBDA yolu, bu kavgayı Müslümanlara kazandıracak yegane yoldur. İslâm anlayış ve medeniyetinin yeniden hayata geçirilmesi sürecindeyiz. Mücadele çizgisi ve yönlendirici ilkesi olarak devir değişmiş değildir, aynı kavganın sürdürülmesi ve zafere ulaştırılması söz konusudur. Bu açıdan fikriyatı ve ana stratejiyi takip edenler kurtulan ve kurtarıcı olacaktır.

Baran Dergisi 593. Sayı

24.05.2018