İBDA ismi içinde mündemiç olan Akıncı ismi, çağımızın köhnemiş zulüm düzenlerine ve onların yetiştirdiği insan tipine karşılık "yeni nizam-yeni insan" ülküsüyle ve yepyeni bir dünya görüşü haysiyetiyle cemiyet kavgasında yürümektedir.
"Eskimez, solmaz, pörsümez yeni" idealini 1940'larda Büyük Doğu ile cemiyet meydanına diken Necip Fazıl'ın kavgası, onun "fikir çilesinin müstesna genci" dediği Salih Mirzabeyoğlu eliyle 1975'lerde Gölge ve peşinden 1979'da Akıncı Güç patlamasıyla yürütülmüş olup halen İBDA cepheleriyle kâim ve dâimdir.
Üstad Necip Fazıl, Salih Mirzabeyoğlu'nun çıkardığı Akıncı Güç dergisini bağrına basıyor, "Müjdelerin Müjdesi" yazısıyla istikbal ediyor ve Üstadın "Işık" yazısı Akıncı Güç'ün kapağında verilirken üzerine de şu şerit atılıyordu:
"Doğsun Büyük Doğu Benden Doğarak!".
Mutlak Önder'in serriyyelerinden gelen Akıncı geleneği, Osmanlıda uç beyliği olarak görev yaparken, devletsiz kaldığı günümüzde devletine doğru bir yol izlemektedir. Ve, Akıncının ideolojisi ve aksiyon cephesi BD-İBDA çizgisi ile örgüleştirilmiştir. Günümüzde ise, Necip Fazıl'ın hedef gösterdiği gibi, "lafını çok dinledik, şimdi iş inkılapta" vazife ve memuriyetindedir İBDA (Akıncı) hareketi. Gerçek akıncının memuriyeti ve mesuliyeti budur. İslâmın yeniden dirilişi, eşya ve hadiseleri zaptı ve nakşı kavgası; BD-İBDA kavgası bunun için vardır, yoksa siyasî nüfuz ve koltuk için değil.
Din ve hakikat, vicdanlara hapsedilmek ve dünyadan kovulmak için değildir, Büyük Doğu ve İBDA İslâma muhatap anlayışı bu kavgayı vermektedir, dün olduğu gibi bugün de aynı çizgidedir. Çünkü hakikat eskimemiştir, eskiyen sözde akıncılar ve davasını unutup dünya telaşesine ve hayat meşgalesine kapılanlardır. Üstadın Akıncı Güç (İBDA) kadrosuna ithaf ettiği “İslâmı Yenilemek” yazısından bir uyarı: “İslâm yenilenmez, anlayışı yenilemek gerek. Güneş yenilenmez, göz yenilenir...”
Akıncılık bir ruh halidir, inkılâp manasını nabzında her an taşıma şuurudur. Dün heyecanla akıncı olup bugün heyecanını kaybeden eski pörsük akıncılar, akıncının bir ruh hali olduğunu ve her dem taze tutulması gerektiğini anlamayan bedbahtlardır. Onun için Üstad, "Büyük Doğunun düşük çocukları" tesbitini yapıyor ve sayısız düşüğe rağmen “bir ve pir” Büyük Doğu çocuğunun davayı yaşayıp-yaşatacağını ifade ediyordu. Büyük Doğu davasını her zerresiyle yürüten Necip Fazıl'ın şahidi bu kişi ise her bakımdan malum.
"Akıncı" kelimesinin isim ve mânâda babası da Salih Mirzabeyoğlu'dur. O zamanın Millî Selamet Partisi de bu isme sahip çıkar ve bu müştereklik bir mahzur teşkil etmez; fakat sonra demokrasiye iman eden partililer bu ismi bıraktılar. Akıncılar, Akıncı Gençlik (Ak-Genç), Akıncı Gençler Birliği (AGB.), Akıncı Liseliler Birliği (Ak-Lis) ve İKP-C (İslâm Kurtuluş Partisi-Cephesi), Gölge ve Akıncı Güç'ün yani Salih Mirzabeyoğlu'nun doğurduğu örgütlenmelerdir. O zamanın Gölge Dergisi, Türkiye akıncıları yanında dünya akıncıları haberleriyle doludur.
"İslâmda kavga yoktur" ilkelliklerinin yaşandığı 1970'lerde ilk ihtilalci ses Gölge dergisi ile Kumandan Mirzabeyoğlu'nun meydan yerine çıkışı ve Müslümanlar üzerindeki Menemen sendromunu bir tekmede devirişi ve camiayı sıçratışı, tarihe kayıt olarak düşülmeli. O günlerin şartlarını bilmeyen gençlerin hangi yollardan ve hangi öncü tavırlardan bugünlere geldiklerini bilmeleri açısından mühimdir bu tesbitler.
70'li yıllarda komünistler ve ona tepki olarak Kemalist rejimin ileriye sürdüğü ülkücüler arasında sıkışan ve bilhassa Kemalist rejimin yedeğine düşülmeden ayrı bir gençlik ve örgüt olarak Akıncıları kuran ve örgütleyen Salih Mirzabeyoğlu'dur. Bugün ülkücülerin veya başka örgütün yedeğine düşmeyen rejim muhalifi bir İslâmcı gençlik varsa, bunun temelleri 70'li yıllarda, "İnsanımız ve inancımızın kavgası" sloganıyla çıkan Gölge ve Akıncı Güç ile Salih Mirzabeyoğlu tarafından atılmıştır. O günlere şahid olan ve kendi kimlik ve aksiyonunu akıncı ismi ve manasında bulan biri olarak bugünlerde bunu gençlere hatırlatmakta fayda görüyorum.
Akıncılar 1970'lerde 100'ün üzerinde şehid verir, askere polise karşı, solcu ve sağcı örgütlere karşı. “Ne uzlaşma, ne teslim, ne hiçlik / Yalnız Mutlak Fikirde birlik” diyen Salih Mirzabeyoğlu’nda ifadesini bulan bağımsız ve pazarlıksız bir İslâm çizgisi için, kula kulluğu reddederek Allah yolunda bu şehitler can vermiştir.
Ve, İslâmcılara rejim muhalifi bir dil öğreten Salih Mirzabeyoğlu'dur. O günlerde Müslümanların rejime muhalif bir dilleri yoktu ve "Allahsız Komünistler" edebiyatıyla rejimle paralellik arz ediliyordu. Komünistlerin İslâmî hedef aldıkları ve Akıncıların onlara karşı birçok şehid verdiklerini belirttikten sonra, Kemalizmin dolmuşuna gelmeden ve kendi bağımsız İslâmcı diliyle sağa ve sola karşı mücadele eden Akıncı örgütlenmesine Salih Mirzabeyoğlu tarafından vücud verildiğini önemle belirtelim; Kumandanın orijinalliği burada. Fikirde (ideolojide) olduğu gibi aksiyon ve örgütlenme de böyle olmuştur. Sonra benzersiz örgütlenme modeli olan ve günümüzde yürüyen birbirlerinden bağımsız İBDA cepheleriyle kendinden zuhura yol açmıştır Kumandan Mirzabeyoğlu.
Büyük Doğu'nun gerçek evladı Salih Mirzabeyoğlu'nun çabalarıyla, "İslâmda boykot yoktur, Müslüman düzene karşı gelmez" ibtidaî anlayışından İslâmın şanına yakışan devrimci-inkılapçı anlayışa gelinilmiştir. Daha İran devrimi ortada yokken. Daha sonra peydah olan İrancı ibişlerin Metin Yüksel gibi akıncı şehidlere sahip çıkışlarının boş ve temelsiz olduğunu belirtelim. Akıncı, o gün de bugün de BD-İBDA çizgisinde yaşamaktadır, şehidlerimiz ve yürüyen gazilerimizle.
Gölge ve Akıncı Güç kadroları önce İstanbul İl Akıncıları (Yakup Kaldırım dönemi) sonra Ankara Akıncılar Genel Merkez'de (Mehmet Tezel dönemi) aktif görevler aldılar. Genel merkezin kararıyla Akıncı Güç Dergisi yayın organı olarak çıktı. Bugün de pasifistler olduğu gibi o günkü pasifistler bu çizgiden rahatsız oldu ve tamamen parti güdümünde bir dergi çıkardılar. Bugün unutulan o pasifıst çizgidir ve bugün anılan ve yaşayan ise Akıncı Güç (İBDA) çizgisi ve Kumandan Mirzabeyoğlu'dur. Zaten o gün pasifist çizgide akıncı olanlar bugün bu ismi de anmaz oldular. "Mücahidler oldu müteahhit" ve "tatlısu akıncıları" tabiri böyleleri için söylenmiştir.
Gerçek akıncı, davaya dıştan saldıranları bildiği gibi, davayı içten karartanları da bilici ve tavır alıcıdır. Üstadın, “ham yobaz ve kaba softa” diye vasıflandırdığı ve “reformacular” diye yaftaladığı içten karartıcı iki sınıfı da tanıyıcıdır akıncı...
Metin Yüksel ve Akıncı Güç... Militan ruhlu Metin Yüksel'in, daha önceki pasifist Akıncı merkez teşkilatla arası yoktu. Gölge ve Akıncı Güç kadroları yönetime gelince Metin Yüksel bizle yakın temasa geçti (veya biz onunla yakın temasa geçtik) ve fiili ve lojistik destek aldı; şehid Metin aradığı sesi Akıncı Güç'te buldu, Gölge ve Akıncı Güç'ün sloganları onun posterlerinde ve eylemlerinde yerini buldu. Ve Metin Yüksel 23 Şubat 1979'da Fatih Camii'nde Cuma çıkışı şehidlikle taçlandı. 70'lerde Gürsel Kabadayı, Salih Kara, Sedat Yeniğin, Erdoğan Tuna, Mustafa Bilgi, 90'larda Şeyh Muhammed Emin, Cahid Ayaz ve diğerleri, 2000'lerde Sancar Kartal, Hasan Meriç gibi şehidler kervanına katıldı Metin Yüksel... "Şehadet bir çağrıdır, tüm çağlara ve nesillere" şeklindeki Metin'in haykırışında olduğu gibi, öncesi ve sonrasıyla tüm ölümsüz şehidler yerini aldı. Şanlı Bedr Gazası’ndan bugüne bütün şehidler kutludur, ölümsüzdür ve İslâm’ı yücelten en yüce ordudur.
Her şeyden önce ruh adalesi en genç akıncı Necip Fazıl, yepyeni bir ideoloji ile cemiyet meydanına çıkarak İslâmcı mücadeleyi sistem çapında başlatmış İnkılapçı bir düşünür ve mücadele adamı değil miydi?
"Değil miydi" derken bu tesbitteki telif hakkının bu satırlarının yazarı olmayıp, Salih Mirzabeyoğlu olduğunu belirtelim. "Necip Fazıl bir aksiyon adamıydı" diye onun ideoloji ve aksiyon yönünü bize öğreten de Salih Mirzabeyoğlu idi. Yoksa bizim kuşak Necip Fazıl'ı okurdu ama kitaplardan bir kitap ve Allah demenin yasak olduğu dönemde ileri atılmış bir kahraman olarak görür ve saygı duyardı. Necip Fazıl'ın, bir ideoloji kurduğunu İslâm İnkılabı tezgahladığını anlamazdık. Yani, satıhta bir Büyük Doğu anlayışı ve kuru bir hayranlık tavrı vardı bizde. Büyük Do ğu'nun gerçek mânâsını ve "İdeolocya Örgüsü"nün ne olduğunu Salih Mirzabeyoğlu'ndan öğrendik. Mevcut düzene, bir ideolojik şuur olmadan karşı çıkılamayacağını ve böyle bir durumun İslâmi motifli bir düzen kafasına yol açacağını Salih Mirzabeyoğlu'ndan ve İBDA fikriyatından öğrendik. Zaten günümüzde İslâmcı gözüken fakat evrilip Batıcı-Seküler sisteme dönen, eski ve dönek akıncıları bolca görebilirsiniz. Bunlar dün akıncı iken bu hareketi BD-İBDA gibi ideolocya çapında anlayamadıkları için bugün akıncılığı da bırakmışlardır, günün adamı olmuşlardır. Batıcı- Seküler rejim içinde İslâmî soslu birkaç gayretle kendilerini (vicdanlarını) tatmin eden sahtekârlarla İslâm inkılâbı olmaz ve böyleleri, kendilerinin de itiraflarından anlaşılacağı üzere, "siyasal İslâm bitti" derken kendi bitişlerini dosta ve düşmana ilan etmekteler. Aslında çıkmazda olan siyasal ve ideolojik İslâm değil, Batı ağzıyla ileriye sürdükleri Ilımlı İslâm ve BOP gibi projelerdir.
Bugüne kadar İslâm inkılabının gerçekleşmemesi, sistemli ve tutarlı BD-İBDA kavgasının doğruluğuna halel getirmez. Mevcut batıcı işgal düzenine karşı direniş ruhunu kaybedenlerin, o düzeni meşrulaştırma psikolojisine girmeleri, haklı oldukları manasına gelmez. Hakikat bir fenerdir, biz ondan uzaklaşırsak fener karanlıkta kalmaz, biz karanlığa düşeriz.
Sağ ve sol gruba karşı pazarlıksız İslâmcı temelde ortaya çıkan İslâmcı (Akıncı-İBDA'cı) hareket. Ve ufukta kopan fırtınanın dalgalarının sahile geç vurması misali, 12 Eylül sonrası da gönüldaş ve İBDA ismiyle zuhur eden aynı Akıncı hareketidir. Cepheleşme modeli ve kendinden zuhurlarıyla. 1990'da Kumandanın zuhurlarıyla; Türban ve Ayasofya gösterileri, Tavır, Karar ve Ak-Doğuş'un çıkışı ve benzeri aksiyonlarla... 1 Şubat 1991'de Körfez Savaşı vesilesiyle emperyalist sisteme ayaklanma gerekçesiyle Kumandan Mirzabeyoğlu'nun ve 24 gönüldaşın gözaltına alınışı.
Ve 1991 meşhur Taraf Dergisi ve legal ve illegal cephe zuhurları, süreki eylemlilik... 1999 "Ümmetin Kurtuluş Yılı İlanı" ve Metris ve Bandırma direnişleri. Bütün çabalara rağmen, bütün operasyonlara ve manipülasyonlara rağmen, fikrî temelleri sağlam olduğu için söndürülemeyen İBDA hareketi, gizli veya açık gündemde en ağırlıklı yerini korumakta ve ümid ve aksiyon mihrakı olarak halen bakılan yer olmaktadır. Necip Fazıl'dan miras aldığı eğilmez ve bükülmez çizgiyle BD-İBDA İslam muhatap anlayışı, yenileyici ve kurtarıcı mihraktır. “Fikir mi, eylem mi?” tartışmalarını fikir için eylem diye noktalayan akıncılık, sistemli taarruzun adıdır. İdeal mevcelerini yitirmemiş bir gençliğe tercüman ve gençlik planında ifadesini bulan bir yoldur Akıncılık-İbdacılık...
Bu kısa tarihçeyi, 1977-1978 yılında, Gölge kadrosu vesilesiyle eylemleri, yürüyüşleri, mitingleri ile en şaşalı dönemini yaşayan ve bu yüzden MSP merkezi tarafından feshedilen Akıncılar Derneği İstanbul Şubesi 2. Başkanı olarak görevliyken, "1977 Yüksek İslâm Boykotu" dahil beraber birçok eylemde bulunduğum Fatih İlçe Başkanı Metin Yüksel'in şehadeti (23 Şubat) vesilesiyle kaleme aldım ve bu arada, hakikati tesbit borcunu yerine getirmek istedim.
Salih Mirzabeyoğlu, Necip Fazıl'dan aldığı ilhamla ta 1970'lerde, "Antiemperyalist mücadele Mutlak Fikirle olur" demiştir, o gündür ve bu gündür aynı davada bayrağı yüksekte taşımaktadır. Ne mutlu, bu davanın eteğine tutunan eskimez akıncılara!
Baran Dergisi 214. Sayı
17 Şubat 2011