Demokrasi, bir teamül rejimidir ve Batı’nın bunca çilesinden sonra bulduğu ehven-i şer modelidir. Bizde bunun teamülü olmadığı için demokrasi de olmuyor.
Gerçek demokrasinin olamayacağı ise, şu sualden bellidir:
“Hürriyeti yok etme hürriyeti olabilir mi?”
Bu suale hayır dendiği an demokrasi diye bir şey yoktur!
Bunun için “demokrasi yalanı” diyoruz!
Batı’nın kendi dışındaki ülkelere demokrasi ihracı onları sömürme ve Batı yanlısı yapma amaçlıdır. Yoksa Batı, demokrasi hususunda samimi olsa idi yüzde 80 oyla seçimleri kazanan Cezayir’deki İslâmcı partiyi desteklerdi, yine seçim olması için ısrar ettiği Filistin’de yüzde 60-70 oyla iktidara gelen Hamas’ı desteklerdi.
İşlerine geldiği zaman demokrasi havarisi kesilen Batı’nın Cezayir ve Filistin’deki tavırları ikiyüzlülüklerine misaldir. Keza Bosna’da olanlara seyirci kalmaları, Çeçenistan halkına yapılanlara seyirci kalmaları v.s sayılabilir. Ve, Irak’a ihraç ettikleri demokrasi yalanının bilançosu ortada; milyonlarca insan öldü, sakat kaldı, işkence gördü, tecavüze uğradı.
Batı’nın bize demokrasi dayatması, bizim hayrımıza değil, işlerine geldiği yönde ve işlerine geldiği kadardır. Milli Nizam, Refah ve Fazilet Partisi’nin kapatılmasını destekleyen Batı, kendi güdümündeki AKP’nin kapatılma davasına ise sert çıktı. Batı’nın dışarıda demokrasi anlayışı böyle. İçinde belli standartlar yakalayarak demokrasi rejimi sürdürülüp kendi aralarındaki ihtilafa çözüm olurken, dışarıya ikiyüzlü davranmaktadır.
Engizisyon tarihinden gelen yani fikirlerinden dolayı düşünce ve ilim adamlarının diri diri yakıldığı bir kültürden gelen Batı, kötünün iyisi bir rejimle (demokrasi) kendi içinde fikir hürriyetini tesis edip ayrı fikirlerle birlikte yaşama düzenini kurarken, demokrasi ihraç ettiği ülkelerde ise, ayrılıkçı fikirlerin (Batıcı fikirlerin) neşvünema bulmasına yol açmıştır.
Kendi içinde demokrasi toparlayıcı olup ihtilafları dindirirken, ihraç ettiği ülkelerde tam tersi bir sonuç sağlanmakta ve sömürgeci Batı bundan kârlı çıkmaktadır. 
Hakikat ve fazilet kaygısı taşınmayan, gücü yeten yetene devrinde nasıl demokrasi olur, insan hakları olur? Gücü elinde olan demokrasi oyununu oynuyor, gücü kaybetmemek için değişik yöntemlere başvuruyor.
Demokrasi, ikiyüzlü mantık aleti gibi kullanana göre hizmet eden bir araç. Batı, dışarıya demokrasi ihraç ederken işine geldiği gibi davranıyor; o ülkelerde Batıcı bir rejim için veya sömürgeleştirmenin aracı olarak kullanıyor. Osmanlı’nın son dönemlerinde de parçalanmayı hızlandırmak için Batı’dan “hürriyet, eşitlik...” gibi sloganlar baş tacı edildi, Batı’nın amaçlarına matuf olarak...
Suudi Arabistan gibi ülkelere demokrasi ihraç edilmez, oradaki diktatörlüklerden memnundurlar, ama Saddam’dan değil.
Demokrasi rejimi aslında bir hakikate bağlanmama rejimidir, keyfe göre değişebilmektedir. Batı’da bunun kültürel alt yapısı olmasına nazaran belli kriterlere kavuşmuştur. Fakat belirttiğimiz gibi, kötünün iyisi olarak bulunulmuş bir çözümdür ve içi doldurulmaya muhtaçtır. Bizde ise alt yapısı olmadığı için herkes işine geldiğinde demokrasi havarisi kesilir, işine gelmediğinde ise hazımsız davranır, demokrasi ayaklar altında ezilir. İBDA Mimarı Sayın Mirzabeyoğlu’nun Başyücelik Devleti adlı eserinden bir tesbit:
“Demokrasi, doğumu kadar, yaşaması ve ortaya çıkan kendine ait meselelere cevap vermesi bakımından da, Batı içtimai yapısını gerekli kılan bir teamül rejimidir.”
Demokrasi, Mutlak Yaratıcı ve onun kurallarını tanımamaktır. Demokrasi, özünde insanı putlaştıran Allahsız bir rejimdir.
Bu açıdan demokrasi fazilet rejimi de olamaz, bilakis nefsaniyet ve haz rejimidir.
Demokrasi, ülkeyi ayak takımı ile yönetme rejimidir. Onun için taş üstüne taş konmaz. Halk dalkavukluğu esasına göre yönetimler siyaset belirler, milli ruh ve milli kalkınma esas alınmaz, ileriye yönelik yatırımlar göz ardı edilir. Bilhassa bizim gibi ülkeler için durum budur.
Demokrasilerde köydeki çobanla şehirdeki aydının oyu birdir. Bu yanlışı destekleyenlere de aydın (!) denmektedir.
Demokrasi çayırında yayılmak değil, hakikate esaret gerçek hürriyettir. Hakikatler, Allah’ın tecellileridir. Demokrasi denilen sihirli ve aldatıcı sözcükten çok çektik.
“Demokratik diktatörlük”ten bahsedilebileceği gibi “totaliter bir demokrasi”den de bahsedilebilir.
“İslâm’da idare biçimi yoktur, idare ruhu vardır” tesbitini hatırlamak lazımdır. Hz. Ömer yahut Fatih Sultan Mehmed devirlerinde demokrasi esamesi okunur mu?
Şimdiye kadar olan bütün rejimlerin iyi taraflarını alıp, kötü taraflarını dışlayan ve ehliyetliler-erdemliler sınıfı oluşturan, böylece demokrasinin de olumlu taraflarını alırken olumsuz taraflarını atan, halkın ayak takımıyla yönetilmesine ve halk dalkavukluğuna karşı çıkan, hakikate bağlı insanlar topluluğu olan BAŞYÜCELİK modeli, çağımızın bunalımına ve ihtiyacına cevap tek kurtarıcı modeldir.
Denenmemiş tek nizam odur. Lif lif açılması gereken Başyücelik modeli... Başyücelik modelinin mensupları, idealist, pratik ve çilekeş insanlardan meydana gelir. Devlet şekilleri, Avrupa Birliği, demokrasi gibi kavramları tahlil ve eleştirisinin de yapıldığı, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Başyücelik Devleti-Yeni Dünya Düzeni isimli eserinden hürriyet ve demokrasi bahsi ile alakalı sorulu cevaplı bir pasajla  yazımızı bitirelim: “Soru: İktidarın kaynağını MUTLAK sahibinden bilmeme yanlışlığı bir yana, ayrı ayrı değer vermediğiniz kimselere, bir araya geldikleri zaman değer vermekten daha budalalık olur mu?..
Cevap: Olamaz! Aslında hiçbir pohpohlama ve riyâ tavrı göstermeksizin ifâde edilirse, halk umumiyetle öyle şaşkın ve başıboşluğa meyyaldir ki, Büyük Doğu Mimarı’nın ifadesiyle bu “binbir başlı mahluk”un halk, hâkimiyet ve hakikat kılavuzluğunu kendi kendine işaretlemesi beklenemez!
Bize gelince... Biz, halka yaltaklanarak iktidar koltuğuna kurulanlara değil, halkı HAKKA inandıran, kendisiyle beraber onu inandığına esir eden hâkimiyete tutkunuz; hakikate esaretin insanlığına.”



Baran Dergisi 70. Sayı