Cuma günü (24 Şubat 2017) Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde bulunan gönüldaşlarım Ethem Köylü, İsmail Uysal, Cemil Şahin, Turan Bartın, Ali Acar ve Yavuz Arslan ile Adalet Bakanlığı izniyle bir saat kadar açık görüş gerçekleştirdim, onar dakika ile tek tek altı yiğitle kucaklaştım, kısa sohbet ettim. Bu dar zamanda hal, eda, bakış ve tebessüm en büyük ifade ve iletişimimiz oldu.

Gönüldaşları umduğumdan daha iyi gördüğümü belirtmeliyim. “Dünyaya kapalı, Allaha açık” mekânda bu şuurda yaşamanın ebedi tazeliği… Bu şuurda yaşamayanları da biliyoruz. Hepsi dimdik ve tebessümle geldiler ve aynı şekilde ayrıldılar. Kendi nefslerinden ziyade davadan ve İslâm âleminin durumundan bahsettiler.

15 Temmuz destanının ve İBDA diyalektiğinin zuhuru oluşunun coşkusu hallerinde ve dillerinde tütüyordu. “Milletin ruh kökü üzerindeki kir ve çamurun ağır olduğunu zannediyordum, demek ki hafifmiş, bir rüzgarda açıldı, kıymetler zuhur etti” mealinde ifade etti İsmail Uysal o geceyi. “Halk ihtilalini işaretleyen İBDA fikir ve aksiyon mihrakının ‘İdeolocya ve İhtilal’ eserindeki tesbitlerin ispatı oldu 15 Temmuz” diye, ilave ettim.

“İçeriden dışarısı nasıl gözüküyor” diye bir soruyu BARAN dergisinden Fatih Turplu, gönüldaşlara sormamı istemişti. İsmail Uysal, “bu mevzuyu içeride Ethem’le de konuştuk. Biz dışarıda olsak ne yapardık? Oturduğum yerden konuşma kolaylığına düşmek istemediğimizi belirtelim. Laf ve eleştiri kolay, işe bakmalı; şikâyetten ziyade” şeklinde cevap verdi. Aynı soruyu sormam üzerine ise Ethem Köylü, derli toplu görülmediğimizi beyan etti.

Dile kolay, 24 sene yatan gönüldaşlar var! 28 Şubat hala sürüyor! 28 Şubat zihniyetiyle tam hesaplaşmadan bize kurtuluş yok. Ne içeride, ne dışarıda… 15 Temmuz’u da bu açıdan değerlendirmek lazım. İçerideki gönüldaşlardan Ali Acar’ın BARAN’ın o haftaki (23 Şubat 2017) tarihli yazısı, “28 Şubat’tan 15 Temmuz’a Hatırlama- Hatırlatma” başlığını taşıyor idi. Güzel bir yazı olduğunu kendisine söyledim. Diğer gönüldaşlara da yazı, resim, karikatür vs. çalışmalarını dergiye gönderebileceklerini ifade ettim. Eski yazı işleri müdürümüz Yavuz Aslan, BARAN ve AYLIK dergilerine, bir resim ve bir karikatür göndermiş. Yazı işleri müdürlüğünden davaları düşmüş ama yazılamadan dolayı bol keseden verilen örgüt üyeliği suçundan dolayı yatmaya devam ediyor. İsmail Uysal, geçmişte okuduğu klasik eserleri tekrar okuduğunu söyledi. İyi yaptığını ve dışımızdan da değişik eserler okumasını tavsiye ettim. Bu arada cezaevinde de boş durmamışlar, devletin açık öğretim imkânıyla eğitimlerine devam etmişler. Lise, üniversite bitirmiş, ikinci üniversite okuyorlarmış. Bunu da teşvik ettim. OHAL’den dolayı eğitim faaliyetleri durdurulmuş ve kitap sayısında azalma olmuş. Buna bir anlam veremedim.

Gönüldaşların bazıları ile 10 yıl cezaevinde beraber kalmıştım. Metris, Niğde, Bandırma, Eskişehir ve Bolu cezaevlerine sürülmüş, sevk olmuştuk. 1995-2004 arası... “İBDA, Allah ve Resûlü davasında, DOĞRU YOL-KURTULUŞ YOLU’nun bir âlemi, bir remzi!..”dir. Ben 1995 yılında bir İBDA-C (Cephesi-Cepheleri) tutuklusu olarak cezaevine girmiş ve Yargıtayın onaylaması ile İBDA-C mahkumu olarak yatmıştım. İBDA’nın ülkemiz ve İslâm alemi açısından bir kurtuluş yolu olduğu hakikatinin üstünü örtmek maksadıyla, İbda Fikriyatı’nı söz ve fiilleriyle gösteren herkesi susturmak, onları örgüt mensubu olmaktan da öte “devlet yıkıcısı” olarak cezalandırmak, 28 Şubatçıların hassasiyet gösterdiği konuların başında gelmekteydi. Aynı şekilde, daha 15 yaşında bir devlet yıkıcısı olarak idam cezası almış Şehid Halil Kantarcı ile de 8 yılımız cezaevlerinde beraber geçti. Uzun müddet cezaevinde kalan, içerideki gönüldaşları unutmayan, ziyaret eden ve haberlerini yapan Yakup Köse gönüldaş, en son Niğde Belediyesinin 15 Temmuz konulu toplantısında, Niğde cezaevinde 28 Şubat sürecinde birlikte kaldığımız Rahmetli Halil’i ve kutsal davasını da anlatmıştı. Yine cezaevindeki gönüldaşlardan Cihat Özbolat’ın 18 yaşından beri 22 sene bilfiil cezaevinde oluşunu Star gazetesinde haberleştirmiş, “en son haber” sitesinde de çıkmış idi. Bu yazıyı kaleme aldığım anki cezaevlerindeki gönüldaşlarla ilgili haberler bunlar.

Yıllar birbirini takip ediyor, ben çıkalı 13 sene olmuş, arkadaşlar hala nöbet yerinde dimdik duruyorlar. Cemil Şahin’e espriyle söylüyorum “baktım siz gelmediniz, ben geldim” diye. Gülerek, “Ağabey bıraksalar geleceğiz” diyor, mazeret belirtircesine. Hakkımızda dışarısı mı içerisi mi hayırlı bunu Allah bilir. Müslümana yerin altı da birdir üstü de. Mühim olan yüreğinde duyduğu iman ve imanının vatan sevgisidir. Nice hayat vardır ki ziyandır. Fakat gönüldaşlarımızın içerde kalması da bizim içimizde yaradır. Ben onları 13 sene önce bıraktığım gibi buldum diyebilirim. Biraz kilo alma ve sakalların beyazlaması hariç ve en mühimi başta belirttiğim gibi iç dünyalarının güzel oluşu. Allah her şartta kaim ve daim etsin.

Turan Bartın gönüldaş “Allah ve Muhammed” yazılı hat çalışmasını bana hediye etti. Teşekkür ederim. Daha önce Ethem Köylü’nün hediye ettiği resmin yanına astım, çalışma odamda.
Cezaevi ziyaretimi de ayarlayan avukatım Hamza Uçan, Bandırma Noel Baba Operasyonu davası yeniden yargılamanın zaman aşımından düştüğünü ziyaretten bir gün önce beni arayarak belirtti. Darısı içerideki gönüldaşların başına, tüm zulüm gören Müslümanların başına… Bandırma Cezaevi’nde isyan ve mala zarar verme suçundan aralarında benim de bulunduğum 32 İBDA’cıya toplam 228 yıl ceza verilmişti. Bizi içerde yatırmakta ısrar eden hâkim, 15 Temmuz sonrası Fetö’den tutuklanıp içeri tıkılmıştı. “Keser döner, sap döner” hesabı, Allah’ın bir cilvesi olarak bu bilgi notunu da paylaşmak istedim.

Cezaevi ziyareti sonrası Bolu çıkışında anayoldan yukarıda bir korunun içinde olan Hayrettin-i Tokadî Hazretleri’ni ziyaret ettim. Kumandan Mirzabeyoğlu’na “Bolu Dağı Kaftanı Giydiren” zevat arasında olan zat. Allah’la beraber yalnız olmayı çağrıştıran ne güzel bir mekân-orman içinde, tabiî şelalesi de akıyor. Bu dinginlikte biraz tefekkür ettim, iç huzur yanında sıradanlaşan ve pörsüyen sözde imandan kurtulup aşkımızın tazelenmesi için dua ettim. Vesile olan cezaevindeki gönüldaşları ve başta Kumandanımızı anmayı unutmayarak. “Gitmeyelim, gidersek ayrılamayız!” denilen mekândan mecburen ayrıldım. Zamanüstü iştiyakını, bunun lezzetini bir nebze duyarak… Dünyada sevgili ve kıymetli olan nedir ki?

Baran Dergisi 529. Sayı
02.03.2017