Dünyadaki son hadiseleri değerlendirmekte zorlanan gerek Müslüman gerek başka dünya görüşünde olanlar bizlere soruyor:
"Arap dünyasındaki isyanları nasıl değerlendirmeli?"
Bu hıza ayak uydurduğumuzu ve tam isabet kaydettiğimizi söyleyemeyiz ama dilimiz döndüğünce bazı tesbitlerde bulunacağız.
Hiç kimse böyle bir isyan dalgasını tahmin etmemişti, genel tahminler istisna. İBDA fikriyatına bağlı Aylık dergisinin Ocak 2011 tarihli sayısındaki şu tesbitleri de genel tahminlerden görebiliriz. "2011'de Hedeflerimiz" başlıklı yazıda şöyle deniyordu:
"2011'i büyük çalkantılara, büyük oluş ve değişimlere gebe görüyoruz. Ortada yıkılmayacak düzen kalmadı; artık yepyeni bir nizamın kendini ilan ve icra etme zamanıdır. Gelenlerden güçlü sesler duymanın arefesindeyiz. İcraat yılı olması temennisiyle..."
İsyanların hepsi bir anda ortaya çıktı ama ne kadarı bir ve ne kadarı ayrı, bunun üzerinde durmalıyız. Benzerlikler var ama hepsi aynı değil. Ortak paydalar var, birbirlerinden etkilenme var ama her ülkenin yapısı ayrı ve örgütlenme farklı.
Dünyanın büyük sosyal ve siyasî değişimlere gebe olduğunu tâ 1980'li yıllarda, Kumandan Mirzabeyoğlu değişik röportaj ve yazılarında demişti ve 1990'a işaret etmişti. Sovyetlerin göçmesi ve İslâm aleminin ABD emperyalizmine ve kukla yönetimlere bayrak kaldırışı. Doksanlı yıllardan sonra artarak-süren eylemlilikler İBDA cepheleri.
Kumandan Mirzabeyoğlu'nun 1999 Ümmetin Kurtuluş Yılı ilanı ve kurtuluşa ramak kalması; Metris, Bandırma isyanları, tüm yurtta hareketlilik ve operasyonlar. 2000'lerde süreç aynı olmasına rağmen İBDA cephelerinde bir yavaşlama olması yanında Türkiye ve dünyada hadiselerde hızlanma olması da bir gerçek. AKP bir Amerikan projesi olarak iktidara geldi ama olanlara baktığımızda, Kemalistler tasfiye edilirken ve ordu sivil idareye bağlanırken onların niyetleri farklı olsa bile Türkiye tarihi rolüne doğru kımıldadı. Fakat ılımlı İslâm zehri de zerkedildi. Kontrol hala Amerika’da ama her an dengeler değişebilir inancı da herkeste mevcut. ABD nefreti bundan artıyor, Türkiye ve dünyada.
Bilgi ve tecrübeme ve elimdeki verilere dayanarak hatası ve sevabı bana ait olmak üzere müşahhas tesbitlerim şöyle:
Arap dünyasındaki isyanları Amerika başlatmadı. Kendiliğinden başladı ve gençlik ve memnuniyetsiz kitleler tarafından yürütüldü, örgütler bile sonra devreye girdi. Hadiselerin başlangıcına kimse hakim değil, sonucunu kestirmek zor.
BOP projesi için bu isyanlar olmadı ama Amerika kendine göre dizayn etmek isteyecek ve emperyal gücünü kullanma yolunu tutacaktır. Bizce Amerika tam istediğini yapamayacak, zaten onun da kontrolünde değil hadiseler.
Bu kadar isyanın birden patlamasına taaccüple baksak bile, aslında İBDA mihrakının ruhî, ahlakî, sosyal, siyasî ve ekonomik tesbitlerine baktığımızda taaccübümüz azalıyor. İhtilal-inkılapçı bir dünya görüşünün zamanla mutabık değerlendirmeleri bizi şaşkınlıktan kurtarıyor. İBDA dünya görüşünü anladıkça kafa karışıklığımız ortadan kalkıyor.
Birden patlayan bu hadiselerde büyük oluşumlara gittiğini söylemek, ancak iman ve aksiyonumuzu kuvvetlendirmek için yapılırsa haklı olur, yoksa seyircilik için-gevezelik için bu tesbit yapılırsa inanç-amel zıtlığı doğar.
Arap ve İslâm dünyasında ve hatta dünyanın birçok yerinde adaletli bir nizam yok ki isyanlara şaşalım. Uzun yılların birikimi birden patlıyor, kula kulluğu dayatan emperyal sistemler birden çöküyor. Sonra da kendini ve hakikatini arayış kavgası baş gösteriyor. Denizler durulmaz dalgalanmadan.
ABD hegomanyasının ve Batı hayat tarzının hakim olduğu dünyanın, %80'i aç ve geri kalan %20'si sömüren ülkelerden ibaret. Osmanlı yıkıldığından beri İslâm âlemi Batının cenderesi altında; kukla yönetimlerle sürdürülüyor bu sömürü düzenleri.
İnsanlar mutsuz, insanlar aç ve gençler uyuşturuluyor. Ruhî, ahlakî, siyasî, sosyal ve İktisadî nedenlerden kaynaklanan bu huzursuzluklar bütün toplumlara şâmil. Sadece Arap coğrafyası değil, Asya'dan Amerika'ya ve hatta Avrupa’ya kadar.
Necip Fazıl'ın "devrimler kıtalar çapında olacak" tesbitini de bu isyan dalgalarıyla birlikte hatırlamak yerinde olur.
Tunus ve Mısır'da başlayan isyanlar henüz devrime ulaşmadı. Tunus ve Mısır'da hâlâ Batı yanlısı rejimler ayakta ve gençler ve halk devrimi kaptırmamak için direnişe devam ediyor. Batı'nın kendi sömürü sistemi olan demokrasi modelini bu ülkelere önermesine de dikkat etmeli diyoruz. Demokrasi, hürriyet değil, Batı diktasıdır.
Libya'yı farklı değerlendirmek zorundayız. Her ne kadar oradaki isyanlar, diğer ülkeler gibi kendiliğinden başlasa bile antiemperyalist olan Kaddafi'yi Batı'nm devirme planları yaptığı aşikar. Kaddafi ile halkı arasındaki (veya aşiretler arasındaki) ihtilaftan Batı yararlanmak istemekte ve Batı'nın uşağı olmayan Kaddafi'ye karşı askeri yollara girilmektedir. Halbuki Tunus ve Mısır'da Batı hiç acele etmedi ve hâlâ oralarda Batıcı rejimler var. Ama iş Kaddafi'ye gelince Batı sertleşti. Neden?
Irakta da isyanlar baş gösterdi, sütliman gösterilen Kürdistan Yerel Yönetiminde kanlı gösteriler oldu; keza Bağdat'ta da.
İran'daki Şiî rejim, komşusu Irakta şiî idaresiyle güçlenirken kendi içinde de muhalefetle çatışıyor. Gerçi mollalar sayı üstünlüğüyle işi götürüyor şimdi. İran'da ki muhalefet Batı yanlısı fakat, Sünnilere de büyük baskı uygulanıyor İran'da. Fars politikasını göz ardı etmemeli hiçbir zaman. İran, İslâm âlemi için çıbanbaşıdır her zaman, hem de sinsice.
Bahreyn'de ise Şiî nüfus yönetimden pay istiyor. İran'ın parmağı olabilir.
Yemen, her zaman huzursuz.
Ürdün patlamaya müsait. Zaman zaman patlıyor. Suriye'de ne olacağı meçhul...
Suudî Arabistan şu an sessiz görünüyor. Diktatörlere karşı olan ABD ve Batı nedense Suud Krallığından razı ve demokrasi edebiyatını orada yapmıyor. Ama Kaddafi söz konusu olunca Batı ikiyüzlülüğünü hemen gösteriyor.
Türkistan coğrafyası da kendini arıyor ve kurtarıcı fikir ve örgütünü bekliyor. Kırgızistan'da açılan İBDA bayrakları bu açıdan mühim bir hadise. Kargaşa ve oluş sancıları tüm İslâm coğrafyasında ve hatta tüm dünyada devam edecektir. Bu bir kehanet değil, sağlam bir fikir merkezinden (BD-İBDA) hadiselere bakmanın kazandırdığı öngörüdür. "Doğruyu Allah bilir, bizce tamamdır vade" diyen aksiyon adamında olduğu gibi.
Kendiliğinden olan isyanlar dikkat çekici dedik. Toplumlar patlamaya hazır. Üstadın tabiriyle binbir başlı mahluk olan halkın ancak yıkıcı olabileceği, örgütü ve öncüsünü bulur ise ancak kurucu olabileceğini belirtelim. Bu açıdan isyanlar devrime dönmeyebilir veya başka noktalara yönlendirilebilir.
Bu hususta yazarımız Çakal Carlos'un değerlendirmeleri, dost ve düşmanların da kabul ettiği üzere, çoğumuzdan daha ileri ve isabetli. Carlos'un lakabının "uluslar arası terörist" olmasından da kaynaklanıyor herhalde. Yani "uluslar arası" vasfının hakkını veriyor. Aynı zamanda entelektüel oluşunu da gösteriyor.
İslâm alemi ve biz, dünya ve biz. Merkez Anadolu diyoruz ve merkezi fikir BD-İBDA... Hadiseleri raksettiren keyfiyet ve bu keyfiyet üzerinde Üstadın tesbitleri ve keza Kumandan Mirzabeyoğlu'nun tesbit, tahlil ve değerlendirmeleri. Büyük Doğu'nun düşük çocukları Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün Amerika yamacında güya Amerika'ya itiraz eder gibi politikalarıyla ne Türkiye mesafe alır ne de İslâm ülkeleri bizim arkamızdan gelir. Amerikan miçoluğunu yapanların saygınlığı olamaz. Artık isyanlar ve devrimler devrindeyiz, "van munit" edebiyatı yeterli olmaz.
Kumandan Mirzabeyoğlu'nun Körfez Savaşındaki değerlendirmelerinde, "kimse hadiselerin gelişi ve gidişinden ve neye alet olduğundan habersiz" mealinde bir ifadesi vardı. Sonra hızla gelişen hadiseler ve Türkiye'deki büyük değişmeler bizi de şaşırtmıştı. Şimdi Arap alemi böyle bir mecraya gidiyor. Ve sular bazen ters olsa bile aslında hep aynı yöne akıyor. Dünyanın çehresi çok hızlı değişiyor.
İnşallah biz (hem özel hem genel olarak) bu hızlı değişmelerden geri kalmayız ve İBDA'nın öncü tavrını yeterince hadiselere nakşederiz.
Dünya, kıtalar çapında devrimlere doğru sallanırken, inkılap manası hâlâ nabzımızda atmıyorsa kendimize gelmemiz ve bunun zevk ve heyecanını yakalamamız gerekmektedir. Anadolu kurtulmadan bu işin olmayacağını bilerek, ülkemizdeki kavgaya da bu zevkle katılmamız ve inşa edici olmamız bizden Allahın, vicdanın, tarihin ve insanlığın beklediğidir.
Kumandan Mirzabeyoğlu'nun, gençliğimizi süsleyen şu dizeleri bu gün de güncelliğini koruyor:
Sen! Anadolunun sahibi
Sen! Beklenen
Sen! Kurtulacak
Ve kurtaracak olan
Duy milyonlarca hasretin sesini
Sen eryürek nasipli
Beklenen sensin
Özlenen sensin
Gözlenen sen
Büyük değişim ve oluşumların olduğu ve Türkiye’den de çok şey beklendiği bu hengamede emperyalizme isyan eden dava mensupları için geçerli olan şudur: İşini iyi yapan alkışlanır.
Baran Dergisi 217. Sayı
10 Mart 2011