CHP denilen parti bir ideolojinin değil nefretin partisidir. Bu nefret sapkınlık derecesinde bir nefrettir. Bir gecede meydana gelen mantar gibi ilan edilen cumhuriyetle beraber ortaya çıkan toplumdaki bütün kusurlu tipler CHP çatısı altında toplanarak Türk’ün tarihinden imanına kadar her şeyine nefret kusmuştur.
Ne kadar farkındayız bilemiyorum, fakat çok büyük değişimlerin yaşanacağı günler ve yılların arifesindeyiz. Hatta bu değişim ve dönüşümler çok hissetmesek bile halihazırda yaşanıyor. 14 Mayıs’ta yapılan seçimlerle oylananın bir hükümetten çok daha ötesi olduğunu işaret etmiştik. Şimdi ise “inkılâb” olarak niteleyebileceğimiz büyük hadiselerin yaşanacağı bir dönemin kapılarını da açmak üzere olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu millet ve hâli hazırdaki yönetim bunu değerlendirir veya bir başka zamana havale etmek üzere bu fırsatı teper ayrı mevzu, fakat amiyane tabirle kartlar yeniden dağıtılıyor ve biz de tam bu oyunun göbeğindeyiz. “Dünya Bir İnkılâb Bekliyor” ve bu Anadolu merkezli olmak mecburiyetinde!
Türkiye tam bir asırdır, kendine biçilmiş deli gömleği ile yaşamaya mahkûm edilmiş durumda. Her bahsi açıldığında halkın CHP’yi iktidar yapmadığı ve yapmayacağı söylenip durulur, fakat kendisi iktidarda olmasa da fikirleri iktidarda olmaya devam eden CHP’dir! O yüzden müntesipleri ve taraftarları, beğenmedikleri politikaları savunanları “Burası T.C. beğenmiyorsanız yallah falanca yere…” diyerek efelenmeyi ve efendilik taslamayı kendilerinde hak görüyorlar. Bugüne kadar Anadolu halkının rey vererek iktidara getirdiği hiçbir parti tam mânâsıyla rejim kanunlarını ve anlayışını değiştirmeye çalışmadı, bunun için uğraşmak bir yana rejimi ikmal için koltuk çıkanlar da oldu.
Bu seçimle bir kez daha görüldü ki, Anadolu halkının bütün eklemleme, destekleme ve birleşmelere rağmen CHP ocağına karşı direnci devam ediyor. Bu bizim için sevindirici bir durum. Dünyadaki en faşist yönetimlerden daha yobaz bir anlayışa sahib olan CHP küfür ocağı, en adi insan türü olan; boğazının zevkine göre karar veren ve bütün dünyasını da buna göre şekillendirip dizayn eden bir insan türünden ve herhangi bir fikri faaliyeti ve yetisi olmayan cahil bir kitleden başkasına hitab etmiyor. Cehaleti sadece okuma yazmaya ve diplomaya indirgeyen anlayış kadar da cahili olmadığını da ekleyelim. Bir ilmin ezberini ve tekniğini elde etmiş olmak insanı anlayış sahibi yapmaz, cehaletten kurtarmaz!
Ayrıca belirtmek gerekir ki, son seçimde aldığı oy oranı da bu gayri meşru partinin (Anadolu halkının iradesini gasp etmiş ve bütün meşruiyetini Müslüman Anadolu halkının imanına duyduğu nefret üzere kurmuş olduğu hakikati ile) gerçek seviyesini de göstermiyor. Zira (CHP’ye verilen mevcut oylar içinde) taraftarı olmaktan ziyade herhangi bir sebebden (mevcut yönetime kızgınlık, kırgınlık, safdillik vb.) bu partiden yana tercihini kullananların sayısı da hafife alınmayacak kadar fazladır.
Muhalefeti tarihte bir daha eşine az rastlanılacak şekilde bir araya getirme çabasından dolayı da Kemal Kılıçdaroğlu’na bir başarı payesi vermek gerekir. Zira kendileri yine tarihte eşine az rastlanacak şekilde ilkesiz, kaidesiz; fakat olanca mezheb nefreti ile hareket eden ve bütün bu nefretini de bir sahte tebessüm arkasına gizlemeyi fevkalade iyi becerebilen bir şahıstır.
K. K.’nın misyonunun Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek olduğuna inanmıyorum. O da kendince asıl düşmanı olduğu Kemalizm’den intikamını alıyor! Göreve geldiğinden beri gerçekleştirdiği tek taraflı tasfiyeler de bunu gösteriyor. Kemalizm denen ne idüğü belirsiz ideoloji, fikirden yoksun kişilerce ortaya atılan fikir kırıntısından ibarettir ve herhangi bir millete, devlete yön vermekten beridir. Kemalizm denen ucube, ancak ve ancak bir milleti korkutmak için umacı masalı olarak kullanılabilir ve bugüne kadar da bu şekilde kullanılmıştır.
Yukarıdaki satırlar 28 Mayıs tarihinden evvel yazıldı ve bu günkü netice de ortada, bire birde karşısında seçime girdiği rakibine K. K. kaybetti. Fakat asıl sorulması gereken soru K. K. kazanmak istedi mi? Bu sadece kaderin bir cilvesi mi yoksa sonucu baştan bilinen ve kaybedeni olmayan bir seçim miydi? Zira K. K. hem tabandan hem de ortaklarından gelen bütün uyarılara rağmen kendini ortaya atarak girdiği bu seçimde istenilen neticeyi almıştır. Fakat bunu kendi iradesi ile mi istedi, yoksa kendisine istettiler mi? Bu durumun ileride bu günleri yazacak olanlar tarafından geniş bir tahlilinin yapılması gerekir.
Fakat belirtmek gerekir ki, Kılıçdaroğlu sadece seçimi kaybetmiştir. Nihai olarak kazandığı söylenebilir. Kendi aidiyeti ve mezhebi açısından CHP’ye karşı tarihi bir zafer elde etmiştir. Kesintisiz olarak İnönü ve M. Kemal sonrası en uzun süre genel başkanlık yapan CHP lideridir. Bir dönem daha kaldığı takdirde, M. Kemal’i de geçecektir. Parti içinde yaptığı dönüşüm sayesinde de kendisi istemedikçe o koltuktan kaldırılması çok zordur.
Kılıçdaroğlu’nun bir başka başarısı da CHP’yi kendi silahı ile vurması olmuştur. CHP parti yapısı itibariyle “kurucu elitlerin” partisi ve parti çelik çekirdeğine dışarıdan müdahaleyi imkânsız kılan bir yapıya sahibdi. İslâm ve ona ait olmayan ne olursa olsun, anlayışı ile yönetilen parti içinde kendisine zaman içinde yer bulan Aleviler, Kılıçdaroğlu ile birlikte tam da parti politbürosunun istediği hayat tarzına sahib olarak partiyi adım adım ele geçirdiler. Nihayetinde önce Ulusalcılar kendilerini kapı önünde buldular, Kemalizm laf arasında bahsedilen garnitür nev’inden bir başlıktan ve yeri gelince kullanılan bir laftan ibaret kaldı. Bu kısmî de olsa bir başarıdır. Kemalistler hiçbir zaman kendilerini geliştiremeyecek herhangi bir şeye adapte edemeyecek kadar iptidaî fikirlere sahib olan bir zümredir ve kendi içinden gelen bu darbeye karşı hazırlıksız yakalanmıştır. Karşılığında tutabilecekleri yeni bir yol ve çıkış kapısı da yoktur. Bu açıdan Kılıçdaroğlu bir tebriği hak etmektedir.
CHP denilen parti bir ideolojinin değil nefretin partisidir. Bu nefret sapkınlık derecesinde bir nefrettir. Bir gecede meydana gelen mantar gibi ilan edilen cumhuriyetle beraber ortaya çıkan toplumdaki bütün kusurlu tipler CHP çatısı altında toplanarak Türk’ün tarihinden imanına kadar her şeyine nefret kusmuştur, sonrasında kendince bir Türklük tarifinde bulunarak koca bir tarihi tahrif etmeye çalışmıştır. Bütün parti programı bunun üzerine bina edilmiş ve sonraki süreçleri buna göre şekillenmiştir. Biz bu nefretin ne olduğunu biliyor ve aynı şekilde CHP ve ona ait olan her şeyden nefret ediyoruz. Anadolu halkının da hafızasında CHP’nin bütün siyasî hareket ve projelerine karşı tabii olarak nefret oluşmuştur. Ve bu nefreti hafife alacak herkes aynı nefretin hedefinde olacaktır. Yeni nesil (bir kısmı bunu unutabilir), gayet şuurlu bir şekilde CHP zehrine karşı kendini geliştiren ve savunan sağlam bir gençlikle gelmektedir. Bize lazım olan da kalabalıklara önderlik edecek böyle bir gençliktir.
Anadolu Müslümanlarının davası ve inanışı adına yetki almaya talib olmuş ve olacakların önünde güzel bir örnek teşkil eden CHP’nin vaziyeti, ona ve kurmuş olduğu sisteme karşı takib edilecek olan yol için güzel bir emsaldir. Her ne olursa olsun rejim hâlâ Kemalist rejimdir, zehirli etkileri devam etmektedir. Anadolu insanına bir gaye ve hedef vermekten uzak bu anlayışın bu topraklardan kesin olarak sürülmesi için bu demler çok mühimdir ve kaçırılmaması gereken bir fırsattır. Erdoğan yıllarca “iktidar olduk ama muktedir olamadık” derken haklıydı, fakat şu saatten sonra gereğini yapmadığı takdirde onu haklı gösterecek hiçbir şey yoktur. CHP’nin ne kadar zayıf olduğunu yine tek başına bir adam göstermiştir. Bir korkuluktan ibaret olan ve artık elinde sopası da olmayan bu hayaletin boş bağırtılarının çıktığı yere tıkılarak bu millete gerçek hüviyeti ile görünme fırsatının verilmesi gerekmektedir. İlahi kanunların bile üzerine konulmuş olan “Değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek” maddeleri ele alarak bir süreci başlatmak ve tarihe geçmek, silinmez bir iz bırakmak hem Erdoğan hem de Anadolu halkının elindedir.
Zeynel Abidin Danalıoğlu