Muhalefet için muhalefet ya da müzmin (kronik) muhalefet hastalığından bahsetmek istiyorum. Hiçbir şey yapmayıp, karşısındakinin her dediğine muhalefet ederek varlığını sürdürme kolaycılığı. Doğru düşünce ve doğru düşünce faaliyetini bilmeden, en küçük çapta bile doğru politikanın gerekliliğini idrak etmeden, müzmin muhalefet yapma hastalığı.
İslâmcı muhalefeti örgüleştiren ve sistemleştiren Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu, muhalif çizgisini cemiyet ve gençliği yoğurarak, eşya ve hadiselere ağ atarak göstermiştir. Fikir ve hareket sistemi kurarak, çileye ve cemiyete talip olarak yapmıştır.
BD-İBDA diyalektiğinin gücü, zıt fikirlerin doğrularını kendi sistemine maletmesidir, yoksa toptancı inkâr tavrı değildir. Çünkü İslâm, zıt kutuplar arası muvazenenin üstün nizamıdır.
Kendisiyle çelişkiye düşeceğini zannedip, karşı olduklarının doğrularını reddetmek ve onlara kulp takmaya uğraşmak, ideolojimizin kabul ettiği bir durum değildir ve asıl çelişkili tavır budur.
“Ne güzel, düşmanın her şeyine karşı oluyor!” diyemeyiz; çünkü, karşı olmak için karşı olmak, reaksiyoner tavırdır, karşı tarafı yaşatıcı tavırdır.
K. Mirzabeyoğlu “Kültür Davamız” simli eserinde “sakat muhakeme” levhasında üç yanlışa işaret ediyor. Bunlardan biri mevzumuza denk gelir:
“Zıddını düşünmek... Meselelere yaklaşırken öncelikle üzerinde durulması gereken husus, doğrunun ne olduğunu bilmeden zıt düşüncenin söylediğinin tersinin söyleyerek bizim açımızdan doğruya varılamayacağını anlamaktır. Karşısındakinin yanlışını göstermekle kendi doğrularını bulabileceklerini sananlar, fikir sahibi olmak ve doğruyu bulmak bir yana, başka alternatif getiremediklerinden dolayı, yanlış da olsa karşı düşünceyi tersinden yaşatanlardır.”
Bu iktibastan da anlaşılan, taraf olmamızın takım tutma ruhiyatıyla olamayacağıdır. Her şey ideolojiye nisbetledir; fakat ideolocyayı şablon gibi algılayıp her şeye damga vurmak, toptancı ve ucuz tavırlar bizden istenen değildir. Bu hal, kör bir anlayış, ideolojik bir taassup olur. Halbuki bizim ideolojimiz “hareket içinde hareket eden” vasfına haizdir, telkinle almanı tahkike getirmeyi, ince tahlil ve değerlendirmeleri ve bunun aksiyonunu ister.
Eşya ve hadiseleri tahlil etme ve araştırma zahmetinden kaçınanlar, ucuz muhalif söylemle kalır ve ideolojik mastürbasyonla vakit geçirirler. Mensup oldukları davayı da böylece şahıslarında çürütürler. Bu tiplere bakıp da onlara dahil olanlar aynı akıbeti paylaşırlar.
İdeolojiye mensup olmak isteyenler, gerektiği yerde gerekeni yapanlardır.
İdeolojisine ve siyasetine karşı olduğumuz birilerinin doğrularını savunmak ve hatta sahiplenmek, onun ideolojisi veya siyasî çizgisini benimsemek mânâsına gelmez; ancak bizim fikir namuskârlığımız ve hakkı teslim etme dürüstlüğümüz mânâsına gelir. Bu açıdan AKP’nin bir doğrusunu savunacağımız gibi, CHP’nin de bir doğrusunu savunuruz. Yani bizde “karşı olmak için karşı olmak” siyaseti ve tavrı olamaz.
Fakat doğruları söylememiz başka yerlere çekiliyor ve amacı dışında kullanılıyorsa, şartımızı ve şerhimizi hemen koyarız. Onların yönlendirmesi ve manipülasyonuna karşı durarak dil ve diyalektiğimizi geliştiririz, geliştirmeliyiz.
İBDA Diyalektik ölçülerimiz billurlaşmıştır; içe ve dışa bakışımız, büyük İslâm stratejisi, sır idraki, muradı kestirebilmek ve diğerleri...
İslâm nefreti üzerine kurulan rejim, varlığını karşı oluşta bilmeye bir misaldir. 86 senedir gelinen noktadan ve İslâm’ın rejim için baş tehdit olmasından da şunu anlıyoruz ki, reaksiyoner tavır karşı olduğunu yaşatıcıdır. Ve bu çıkmaz durumu gören ABD, kendi sömürgesini elinden kaptırmamak için, “ılımlı İslâm” gibi zehirleri devreye sokma ihtiyacı duymuştur. Rejimi bu hale düşüren kendi reaksiyoner tavrı olduğu gibi, diğer sebeb, karşısında sistemli bir fikir ve aksiyon cephesi (BD-İBDA) olmasıdır. Müslümanların muhalefetinin boşa gitmemesini sağlayan sistemli bir muhalefet çatısı olmuştur BD-İBDA. Yoksa muhalefet ruhu ve tavrı, başka kanallara kanalize edilip yok edilmek istenir, halen de bunu yapmak istemekteler, fakat karşılarında yok edemeyeceklerini bildikleri ve onun için görmezden gelmeye çalıştıkları sistemli bir hareket vardır.
Muhalefet için muhalefet (müzmin muhalefet), karşı tarafın varlığına mahkum tavırdır ve karşı tarafı yaşatır. “Muhalefet için muhalefet” tavrında olan CHP’nin devamlı AKP’yi güçlendirmesinde olduğu gibi; ve tahmin ediyorum bundan dolayı son zamanlarda CHP bazı açılımlara girme ihtiyacı duymuş ve oyu da artmıştır.
Rejime tümden karşı olmak ve alternatif önermek, “muhalefet için muhalefet” tavrına düşmemizi gerektirmez. Sisteme karşı olarak da sistem içi muhalefet yapılabilir ve çok daha etkileyici olabilir. “Sistemli muhalefet” anlayışımızın içinde bu tavırda mündemiçtir. Karşı olmak için karşı olmak değil, sistemli muhalefet…
Aksi takdirde kendi kendini tecrit etmiş olursun.
Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu’nun, “hadiselerin muhasebesi” yorumlarına ve siyaset stratejilerine dikkatli bakmak zorundayız.
Toptancılığın kolaylığına sığınmak çapsızlık ve çabasızlığın doğurduğu bir neticedir.
Müşahhas hadiselerde ideolojinin pıhtılaşmasını yapamamaktan, cehd ve çaba sarfedememekten olan bir hâl...
Müşahhas hadiseleri doğru ve yanlışıyla tahlil edip, çıkardığı yanlışın yerine doğrusuna koyamamak; ideolojik eğitim eksikliğinden kaynaklanan durum... Kendini geliştirememekten kaynaklanan durum. Çünkü ideoloji bizde ölü klişeler değildir; bizim ideolojimiz, “hareket içinde hareket eden” karaktere sahiptir.
Oturduğu yerden muhalefet tavrı gülünç durumlara da yol açar. Mesela: İstanbul’da hiç köprü yokken CHP’nin köprü yapılmasına karşı çıkması gibi.
Aslında yukarıda bahsettiklerimiz diyalektik bir hatayı işaretler. Bize karşı da çokça sergilenen bir durum. Külliyatta geçen bu diyalektik hataya işaret eden bir tesbit, mealen şöyle:
“Öyleyse sen, “Allah bir!” diyen sarhoşa bakıp tersini mi söyleyeceksin!”
Baran Dergisi 142. Sayı
1 Ekim 2009