Düzenli, “İdrak ve İnşa” eseri ile Turgut Cansever’e parça parça bakmak yerine bütüncül bir şekilde bakılması gerektiğini gösterir. Ne tümdenvarımın zafiyetine, ne de tümdengelimin körlüğüne düşer. Cansever’i olduğu gibi anlatıp bütün fikrin gerekliliği meselesini mana bakımından tüttürmektedir.
Cumhuriyet devrinde gelmiş olan Turgut Cansever, adeta geçmiş ile bugünümüz arasında köprü vazifesi görmüş, mimari eserlerini kendisine özgün fikirlerle temellendirmiş ve mimarlara yalnızca teknik bir adam olarak değil aynı zamanda bir mütefekkir olarak da yol göstermiştir. Kendisi hakkında birçok makale ve yazılar yazıldı. Kimi tasavvufi yönünü, kimisi de inşa ettiği yapıları gördü. Hem eserlerine hem de fikir dünyasına detaylı bir şekilde ışık tutan kitaplık çapta eser nadiren bulunmaktadır.
Turgut Cansever’i “medeniyet ben-idraki” merkezli kaleme alan Mimar Halil İbrahim Düzenli, eserinde Cansever’in projelerini biçim, işlev, yapı ve anlam analizleri açısından izah etmektedir. Detaylı fotoğraflara yer verip yapıların projelerini, çalışma gruplarını, uygulama bilgilerini göstermiştir. Eserinin girişinde mimari kavramları tartışıp, Cansever’in fikirleri ve mimarisi hakkında ortaya konan görüşleri tasniflendirip, kendi eserinin ortaya konan diğer eserlerden farkının kritiğini yapıp, farklı bir Cansever okuması ortaya koymuştur.
Düzenli, kitabını “bağlamlar ve kavramlar, Turgut Cansever, tartışma ve ekler” olarak dört kısma ayırıp kitabın sonunda Cansever hakkında, kitabın neşredildiği tarihe kadar olan dönem için genişçe bir kaynakçaya yer vermiştir.
Kitabının giriş kısmında dünya görüşünün mimari üzerine etkisini anlatıp, bu mesele hakkında şu soruyu sorup cevaplandırdıktan sonra, farklı dünya görüşlerinin mimariye yaklaşımını gözler önüne serer.
“Her dünya görüşü/ideoloji ya da modern kurgu, mimarinin otonom yapısına farklı anlamlar yükleyebilir ve onu farklı okuyabilir mi? Örneğin, Kurtuba Ulucamii’ne eklenmiş olan Santa Cruz Kilisesi bir taraftan “sevimli, küçük, gotik bit kilise” diye tarif edilirken, diğer taraftan Kurtuba Ulucamii’nin yüksek değerine bir tecavüz ve kaba saba bir müdahale” olarak tanımlanabilmektedir.” (2019:41)
Düzenli’nin verdiği misalden anlaşılacağı üzere her dünya görüşü kendi güzellik anlayışını ortaya koyar ve medeniyetini bu anlayış üzerine bina eder.
Turgut Cansever’in projelerinin az olmasının nedenini takındığı tavır ve söylemlerinden kaynaklandığını söyleyen Düzenli, Cansever’in ilkesel duruşuna işaret etmektedir. İlkelerinin tekamülünü kitabın ilerleyen bölümlerinde izah eder.
Cansever’in “Kubbeyi Yere Koymamak” kitabının kavram açısından en zengin olduğu tespitinde bulunan Düzenli, kitapta geçen sözcükleri, 6 başlık altında “genel kavramlar, kişi ve gruplar, kent ve kent kavramları, mimari yapılar, ülke, bölge ve dönem, Turgut Cansever özel terminolojisi” olarak tasnifler. Bu tasnifin amacının Cansever’in oluşturduğu teorik arka planı okuma ve Türkiye’deki mimarlık kuramına sunacağı katkılar olarak açıklar.
Cansever’in mimari projelerinin biçimlerini incelerken, Roma döneminde yaşamış askeri mühendis Vitruvius’un bilinen 3 ilkesinin “sağlamlık (firmitas), faydalılık (utulitas) ve güzellik (venüstas)” temel alındığını ifade eden Düzenli, projeleri “biçim, işlev, yapı ve anlam analizleri” bakımından kategorize edip incelemiştir.
Bağlamlar ve kavramlar bölümünde, kavramların ıstılahi manasını, literatürdeki manasını ve hem de Turgut Cansever terminolojisindeki manasını izah etmiştir.
Aidiyet ve Medeniyet ben-idraki kısmında tarih, mekân ve varoluş ile aidiyetin terennüm edebileceğini söyler. Cansever kendisinde belirgin bir şekilde bulunan Osmanlı tarih bilincini “bilinci biçimler dünyasına yansıtmak” ifadesiyle aidiyetini göstermiştir.
Düzenli, aidiyet kavramını işledikten sonra medeniyet ben-idraki kavramını araştırır.
“Ege kültür tarihi hem Batı medeniyetinin hem de Anadolu’nun kültür kökenlerini anlama açısından önemlidir. Ege’deki “Helenistik dönem” Ege’nin ikinci altın çağıdır. Sonraları pagan ve Hristiyan “Roma Çağı” Anadolu’nun kültür tarihinde önemli bir yer işgal etmiştir. Bu dönemden sonra Türklerle birlikte İslamiyet’in Anadolu’ya girişi ve Selçuklu-Osmanlı medeniyetleri görülmektedir. 1923 yılından itibaren de Türkiye Cumhuriyeti hakimdir” (2019:68)
Bir bölgenin kültür tarihi, o bölgenin medeniyetini şekillendirir ve böylelikle dünya görüşünü ortaya koyar. Dünya görüşü ise medeniyet ben-idrakinin oluşturan ana unsurdur.
Düzenli, Davutoğlu’ndan mülhem medeniyet ben-idraki meselesini 5 bölüme ayırmıştır.
Birincisi; “güçlü ve sert ben-idraki”, “kapsamlı ve tutarlı bir dünya görüşüne sahiptir. Tekelci, hegemonik ve güç merkezlidir.” Medeniyet ben-idrakine nüfuz neredeyse imkansızdır. Aryan ve Batı medeniyetlerini örnek verir.
İkincisi; “güçlü ve esnek medeniyet ben-idraki”, “ben idrakindeki esnekliğin ana ölçütü, nüfuz edilebilirlik özelliğidir.” Kültür paylaşımına ve tekamülüne açıktır. Büyük İskender’in eklektik medeniyeti ve İslam medeniyetini misal verir.
Üçüncüsü; “güçlü ve yerel medeniyet ben-idraki”, yerel bir medeniyet havzası ile sınırlıdır ve evrensel olma amacı gütmez. Çin medeniyetini misal verir.
Dördüncüsü; “zayıf ve sert medeniyet ben-idraki”, “dünya görüşü açısından daha basit, metafizik yaklaşım ve önermeler açısında ise tekdüzedir.” Moğol, Germen ve Kutsal Roma Germen sentezini misal verir.
Beşincisi; “zayıf ve esnek ben-idraki”, basit bir dünya görüşüne sahiptir. Bu medeniyete sahip olan toplumlar, sömürgecilerin cirit attığı mekânı oluşturur. Afrika ve Avusturya Aboriginlerini örnek verir.
Düzenli, Cansever’in güçlü ve sert medeniyet ben-idraki ile ilişkide olduğunu, güçlü ve esnek medeniyet ben-idraki ile aidiyet kurduğunu ifade eder.
Daha sonra modernizm ve gelenek kavramlarını işler ve şu tespitte bulunur:
“20. yy. başında Le Corbusier’in ortaya koyduğu estetik değerlerle, geleneksel Osmanlı evlerini açıklamaya çalışmak bizatihi modern bir eylemdir.” (2019:84)
Günümüz estetik ve güzellik yargıları ile geçmiş okunamaz. Modernlik ve gelenekçilik meselesi de tartışılamaz. Çünkü bu kavramlar Aydınlanma sonrası literatüre girmiş ve yalnızca mimarlığı değil neredeyse bütün ilim ve fikir sahalarını etkilemiştir.
Düzenli, bağlamlar ve kavramlar kısmında “Turgut Cansever” bölümü için işleyeceği analizleri açıklamış ve kısaca şu şekilde bahsetmiştir:
“Biçim Analizleri: Biçimsel serüven, üst yüzey, yan yüzey;
İşlev Analizleri: Kat kullanımları, meydan, merkez;
Yapı Analizleri: Strüktür, konstrüksiyon, yapı üretim teknolojileri;
Anlam Analizleri: İslam, yerellik, evrensellik, modernleşme, şehircilik…” (2019:89)
Analizlerden sonra Cansever terminolojisinden çıkardığı kavramları izah edip kitabın ana bölümüne geçer.
Kitabın ikinci bölümünü teşkil eden Turgut Cansever bölümünü “insan, biçim, işlev, yapı ve anlam” olarak kısımlara ayırıp, her kısım için detaylı bilgiler verir.
İnsan kısmında Cansever’in hayatından ve dünya görüşünden bahseder. Düzenli, kısaca şöyle anlatır:
“Özellikle Bursa’da yaşadığı çocukluk yıllarındaki hatıra ve gözlemlerinin, 1980 sonrasında ayrıntılandırdığı mimari felsefesinde önemli izler bulunmaktadır.
Dedesi Şeyh Ali Efendi (…) Kadiri Turabi Baba Tekkesinin son şeyhi ve Babıali’nin yüksek memurudur. Babası Türk Ocağı’nın “gizli” kurucularından tıbbiyeli Hasan Ferit Bey’dir. (…) Annesi ise (…) kız öğretmen okulunun ilk mezunlarından Hatice Saime Hanım’dır.” (2019:105)
Cansever, babası Hasan Ferit Bey’in çevresinden istifade ederek Elmalılı Hamdi Yazır, Ahmet Hamdi Tanpınar, Asaf Halet Çelebi, Cavit Baysun, Neyzen Emin Dede, Muvaffak Benderli gibi isimlerle tanışır.
“Neyzen Halil Dikmen, Mazhar Şevket İpşiroğlu, Sedat Hakkı Eldem ve daha birçokları ile aynı meclislerde bulunması, mimarlığın yanı sıra resim, divan edebiyatı ve musiki sahalarında da derinleşmesini sağlamıştır.”
Cansever aynı zamanda Elmalılı Hamdi Yazır’dan Arapça dersleri almıştır. Titus Burckhardt, Rene Guenon ve Roger Garaudy gibi isimleri inceler. Muhyiddin-i İbn Arabi’nin Fususul Hikem eseri, Cansever’in fikir dünyasının oluşmasında büyük bir etkiye sahiptir. Mimarlık anlayışının iki önemli ana unsuru olan “ferdiyetin yüceliği” ve “güzellik sevgisi” Fususul Hikem’den süzerek çıkarmıştır.
“Selçuklu ve Osmanlı Mimarisinde Üslup Gelişmeleri: Türk Sütun Başlıkları” doktora teziyle sanat tarihi alanında ilk doktora tezine sahip mimar olur.
“Türk Tarih Kurumu ve Ertegün Evi ile 1980 yılında, Demir Tatil Köyü ile 1992’de uluslararası bir ödül olan Ağa Han Mimarlık Ödülü’ne layık görülür. Ayrıca mesleki pratiği, düşünsel ve felsefi yaklaşımı ile 1990 yılında II. Ulusal Mimarlık Ödülleri kapsamında Büyük Ödül (Sinan Ödülü) Cansever’e verilmiştir.” (2019:110)
“Cansever’in kavramsal çerçevesinin ayetler, hadisler, Fusus ile yeni ontoloji, genetik estetik ve yapılı çevre olarak mimarlık tarihinin örtüştürülmesi sonucunda oluştuğu gözükmektedir.” (2019:134)
Düzenli, Cansever’in biçimsel serüvenini aşağıdaki gibi tasniflendirir:
1) “1951 – 1959 arası dönem: Modern estetik ile geleneksel kodların çakıştırılması,
2) 1964 – 1976 arası dönem: Geçiş dönemi,
3) 1980 – 1983 arası dönem: Geleneksel biçime doğrudan yönelme,
4) 1985 – 2001 arası dönem: Yeniden sistemleştirme arayışları” (2019:136)
Cansever, malzemeye hiçbir zaman özel bir anlam yüklememiştir. Yapının inşa edildiği bölgedeki malzemeyi kullanmaya özen gösterip, gerektiğinde betonarme de kullanmıştır. Çünkü onun için asıl önemli olan mimarın bilinç ve şuurudur.
“Onun malzeme hakkındaki görüşleri ve uygulamaları dikkate alınırsa, her malzeme, imkanları nispetinde, her işleve ve her iklime uyarlanabilir. Çoğu projesinde hazır döküm betonarme elemanlarla taş elemanlar birlikte kullanılmıştır. Ahşap elemanlar genellikle taş elemanlarla birlikte kullanılmıştır.” (2019:147)
Düzenli, Cansever’in işlevsellik anlayışını, Batı’nın işlevselcilik anlayışını izah ettikten sonra anlatır. Daha sonra Cansever’in projelerinin, kat kullanımları ve merkez anlayışı bakımından işlevsel oluşumunu iki başlık altında özetler.
Birincisi; “iç – dış mekân birlikteliği aranmış, Osmanlı konut geleneğinde var olan insanın tabiatla olan ilişkisinin sürdürülmesi amaçlanmış; bu ilişki güneşe yönelme ve manzaraya açılma gibi tavırla desteklenmiş.”
İkincisi ise “insan ölçeği, daha çok yükseklik ve sosyalleşme/toplanma mekanları oluşturma gibi somut yansımalarda aranmıştır.” (2019:168)
Cansever’in malzemeye olan yaklaşımı, malzemenin ontolojisiyle, tabiatla, insanla, sosyal hayatla iç içedir. Ne körü körüne gelenekselcilik, ne de çılgınca bir modernizm vardır. Her şey olması gerektiği gibidir. Kullandığı malzeme Cansever’i gelenekselci veya modernist yapmaz. Yapılarında tüttürdüğü anlam ve fikir bütünlüğü onu “Bilge Mimar” yapar.
Düzenli, Cansever’in 12 adet uygulama projesini, kullanılan malzemelere ve kullandığı yere göre inceler. Şöyle bir sonuca ulaşır:
“İlk projeler betonarme ağırlıklı, 1980 sonrası projeler ise taş malzeme ağırlıklıdır.
Yığma taş yapılarda (sövelerde, döşemelerde) betonarme malzemenin kullanılmadığı hiçbir yapı yoktur.
Çelik malzeme ne ana taşıyıcı olarak ne de duvar, döşeme gibi elemanlarda kullanılmıştır.” (2019:173)
Düzenli, Cansever’in fikri ve teknik yönünü ortaya koymaya devam eder. Turgut Cansever başlığı altında, ikinci bir başlık olarak “Anlam”ı ortaya koyar ve “İslami içerik, yerellik, şehir ve şehircilik, tarih ve restorasyon, Akdeniz, Ankara ve Gelenek, öteki coğrafyalar” konularını detaylıca işler.
Düzenli, Turgut Cansever hakkında yapılan değerlendirmelerin dünyaya hâkim olan bir dil ve anlayış ile yapıldığını, Cansever’in Cansever terminolojisi ile değerlendirilmesi gerektiği tenkidinde bulunur.
Cansever’in anlam dünyasına ilişkin kavramları kısaca şöyle izah eder:
“Varlıksal aidiyet dünyası: İslam inancı, İslami davranış tercihleri,
Tarihi aidiyet dünyası: Medeniyet, İslam medeniyeti, Osmanlı medeniyeti, Akdeniz medeniyeti,
Mekânsal (coğrafi) aidiyet dünyası: Geleneksel çevre, şehir, sokak, mahalle, konut,
Geçmişle gelecek arasında kurulan köprüler: Tarih, kültür, günlük yaşam,
Uzmanlaşma ve koordinasyon: Politikalar, sosyal veriler, ekonomi, kent planlama, kentsel tasarım, mimarlık, yapı ustalığı,
Kavramların somutlaştığı 20. yy. şehirleri: İstanbul, Ankara, Akdeniz şehirleri ve burada üretilen projeler.” (2019:274)
Daha sonra Düzenli, kitabın “ekler” kısmında Cansever’in kronolojik hayat öyküsünü verir.
Kitabının bitimini ise Cansever ve Cansever’in damadı Mehmet Öğün ile yaptığı genişçe röportaj ile bitirir. Bu röportajda uygulamak istediği projelerde önüne engel çıkaran imar müdürlüklerinden, bürokratlar ve siyasetçiler ile projelerinden dolayı yaşadığı çatışmaları anlatır.
Düzenli, “İdrak ve İnşa” eseri ile Turgut Cansever’e parça parça bakmak yerine bütüncül bir şekilde bakılması gerektiğini gösterir. Ne tümdenvarımın zafiyetine, ne de tümdengelimin körlüğüne düşer. Cansever’i olduğu gibi anlatıp bütün fikrin gerekliliği meselesini mana bakımından tüttürmektedir. Tabiri caizse; Vitruvius’un yorumcusu olarak bilinen Perrault gibi, Cansever’i bütün bir şekilde anlatıcısı olmuştur mimar Düzenli.
Aylık Baran Dergisi 23. Sayı, Ocak 2024