Efendimiz Aleyhisselam Ramazan ayının hilali göründüğünde “Ey Allah’ım! Şübhesiz ben senden bu ayın hayrını, fethini yardımını, nurunu bereketini, temizliğini ve rızkını istiyorum, sonrasının şerrinden de sana sığınıyorum…” diye dua edermiş. Bize hakikat ilmini ve müjdeleri getiren Peygamberimize salatu selamlar olsun!..

Şeyhi Ekber İbn Arabi Fütûhat’da, “Allah’ın Ramazan isminden marifet hilali kalbine doğduğunda, bu doğuşta bu isim seni kendine ait olan şeyle nitelenmeye çağırır ki o da oruçtur. Allah, bütün dış güçlerini olduğu gibi iç güçlerini de sınırlamayı sana emreder.” der.

Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadisi şerifte, “Ramazan Allah’ın isimlerinden biridir ki bu isim es-Samed ismiyle aynı anlama gelir.” diye belirtildiği bilgisine yer verilir. Hadis alimleri tarafından, ravi Ebu Ma’şer zayıf kabul edilse de hadisin yazılabilir olduğu hükmü dikkate alınmış, bu sebeple ‘Ramazan’ yalın olarak kullanılmaması gerektiği Ramazan ayı, ya da Ramazan-ı Şerif olarak kullanılması gerektiğine dikkat çekilmiş.

Zahirde randevu hiç şaşmaz, Ramazan ayının hilali semavatta günü geldiğinde yerini alır da mesele Ramazan isminden marifet hilali kalbimize doğuyor mu, doğmuyor mu, tabiri caizse biz bu şölene katılabiliyor, cuşu huruşa gelerek ihtiram ve haşyetle intikal ederek ihya oluyor muyuz? Ya da elle gelen düğün bayram diyerek, kıyısından mı izliyoruz?

İbn Arabi, Fütuhatın oruç bahsine şöyle bir şiirle başlıyor:

Ey gülerken ağlayan,

Oruç yükselmeksizin tutmaktır,

Ya da yükselmektir tutmaksızın.

Yani, oruç nefsî hazları tutmak ve böylece yükselmektir, diyor. Müslim’in Sahih’te yer verdiği bir kudsi hadiste Allah şöyle buyurur: “Orucun dışındaki bütün amelleri kuluma aittir. Oruç ise bana aittir ve onun ödülünü ben vereceğim. Oruçlunun iki sevinci vardır. Orucunu açtığında sevinir. İkincisi ise Rabbiyle karşılaştığında oruç tuttuğu için sevinmesidir.” Bunu ben kendi adıma her iftar anında, Rabbiyle karşılaşır, Rabbiyle özel bir an yaşar diye de anlıyorum. Ah gaflet, bizi nelerden alıkoyar…

Nesai Ebu Ümame’den şöyle aktarır: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e geldim ve bana yapabileceğim bir emir ver dedim. Peygamber de “Oruç tutmalısın, çünkü oruç misilsizdir.” buyurdu. Böylece diğer ibadetler içinde orucun misilsiz, benzersiz olduğu belirtilmiş oldu. Kul, oruç tutması sebebiyle benzersizlik özelliği ile nitelenmiş ve bu nitelikle de oruçlu adını hak etmiştir.

Orucun hikmetlerini bir düşünsen

Onun asıl anlamı senin manandadır

Oruç Allah’a aittir, cahil olma

Sen onun tecelligahısın, bunu bilmelisin...

Çoğunluk, düşünmeden okuyup geçtiğimiz manalar bunlar. Şiirde “Onun asıl anlamı senin manandadır” diyor ya, aslında insana en büyük meçhul kendisidir. Her şeyden önce insan kendindeki kodları tecelliyi bilip tanımalıdır. O yüzden “Kendini bilen, Rabbini bilir” denmiştir. İnsan kendini, konumunu, aslını kendindeki tecelliyi bilse, orucun ve diğer tüm ibadetlerin manasını idrak edebilse oruç başta olmak üzere diğer tüm ibadetlere bakışı, yaklaşımı ve icra etmesi çok başka olur, ayeti kerimedeki “İnsanlardan kimi de vardır ki göstermelik zahiri ibadet eder” tanımlamasından kurtulurdu.

Başa dönecek olursak: “Allah’ın Ramazan isminden marifet hilali kalbine doğduğunda, bu doğuşta, bu isim seni kendine ait olan şeyle nitelenmeye çağırır ki o da oruçtur.” Kendine yani Allahu Teâlâ’ya ait olan şeyle nitelemeye çağırır ki o da oruçtur, derken insana oruçluyken beşerî birtakım hallere getirilen sınırlama ile geçici olarak iliştirilmiş bir nevi semadanilik kazanmış olması açısından benzersiz ve misilsiz olarak nitelenmiştir ve bu insan için diğer ibadetlerden farklı bir yakîn kesbetmesine vesile olmaktadır. Bu ifadeler sanki biraz da ‘sıbgatullah’ Allah’ın boyası ile boyanmak emriyle de örtüşmektedir.

İbn Arabi’ye göre, bu aya mahsus olan teravih namazı da Ramazan ismine hürmeten yapılan bir kıyamdır. Çünkü geldiğinde o isim için ayağa kalkmak zorunludur. Mutaffifin Suresindeki: “O gün insanlar alemlerin rabbinin karşısında ayağa kalkar” ayetinden mülhem, isme ve zamana hürmeten arifler kıyam eder ve teravih namazı kılarlar.

Dünyada tüm denizlerin birbirine dokunup açıldığı gibi genelde okurken hızla geçtiğimiz ayeti kerimeler de aslında birbirine dokunur, açılır ve destekler. “O gün insanlar alemlerin Rabbinin karşısında ayağa kalkar” ayeti ile bugün dünyada yapılan kıyamı isnad edebilmek, ekberi bir bakış açısı ve derinlik gerektiriyor demek ki…

Esma tecellisinden maada, on bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif, bu sultanlığını, bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi de kadrini, Kur'an'ı’ Kerim’in inzal olması sebebiyle alıyor biliyorsunuz.

Şairin:

“Bütün şiirlerde söylediğim sensin

Suna dedimse sen, Leyla dedimse sensin”

Dediği gibi bütün bu ikram, ihsan hep O’na yönelelim, O’nunla doğru ilişkiyi hatta yakınlığı kuralım diye. “Zikrederseniz ben de sizi zikrederim”, buyurulduğu gibi zikirden uzaklaştığımız zaman da yaşayan ölüler olduğumuz beyan edilmiştir. İşte Ramazan-ı Şerif, kalblerimizdeki karanlık mahfilleri aydınlatmak, hastalıklarımıza şifa olmak, ölü taraflarımızı diriltmek üzere elhamdülillah yeniden teşrif etti.

Benim sosyal medyada zaman zaman paylaştığım bir ifade: “Müslüman olmak, Allah bize kendini göstersin diye çabalamaktan ibarettir.” İşte tam da özellikle “gel göstereyim”, “iste kulum vereyim” davetlerinin, en zirve zamanı. Her sene Ramazan-ı Şerif, her hafta cuma günleri, her gün beş vakit namaz, ikram ihsan ve yakîn kesbetmek için özel anlar.

Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam, Ramazan ayının gelmesiyle ümmetini müjdeler ve: “Size mübarek Ramazan geldi. Allahu Subhanehu ve Teala o ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda semanın kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır. Ramazan ayı içerisinde bin aydan daha hayırlı bir gece vardır. O gecenin hayrından mahrum olan, gerçekten mahrum olmuştur.” Buyurdu… Efendimizin bu ifadesini alimler, Ramazan ayının gelmesiyle ve mübarek diğer günlerde insanların birbirini kutlamaları için gerekçe olarak kabul etmiştir.

Bu hadisi şerifte anlamakta zorlandığımız bir mesele şeytanların bağlanması. İbn Arabi bu konuya, şeytan ve şeytanilik; uzaklık, Allah’tan uzaklık özelliğidir. Oruçlu ise, aç kalan değil, Allah için kendini tutan ve yükselen, Allah’a yakınlaşan anlamındadır. Çünkü o misilsiz bir ibadeti yerine getirmektedir. Böylelikle tuttuğu oruçla benzeri olmayan zata yaklaşmaktadır. Bu özelliğe sahip olan kimse için şeytanlar zincirlenmiş demektir. Yani kişi Allah için kendini tuttuğu, Allah için sınırları muhafaza ettiği oranda şeytan ondan men ediliyor. Yine bir hadisi şerifte “Şeytan Ademoğullarının damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır. Onun dolaşma yerlerini açlık ve susuzlukla daraltınız.” diye buyurulur. Başka bir ifadeyle yemek ve içmek, şeytanın insanda yapmak istediği onu faydasız gereksiz işlere yönlendirmeye vesiledir.” diyerek açıklık getirmiş. Kim bilir belki halk arasında söylenen ‘yiyip içip kudurma’ deyimi buradan gelmektedir.

Ruhu’l Beyan’da oruç ayetlerinin tefsirinde şu bilgilere yer verilmiş: Oruç, cismaniyetin daracık sınırlarından kurtularak melekut alemine girmek için bir fırsattır. Buna ikinci kez doğuş, denilmektedir. Nitekim İsa Aleyhisselam “İki kez doğmayan göklerin melekutuna giremez.” sözüyle bu manaya işaret etmektedir. Bundan daha öte oruç mücahedesi, Allah’a kavuşma ve onu müşahede etme vesilesidir. İşte “Oruç benim içindir, onun karşılığını ben veririm.” hadisi kudsisi bunu ifade etmektedir. Yani oruç tutanın mükafatı, cennetler değil, benim. Bu sebebden dolayı Allahu Teala, İsa Aleyhisselam’a: “Aç kal, beni görürsün.” buyurarak, kendisini görme saadetine ulaşmayı aç kalma şartına bağlamıştır.

Yine imanın mertebeleri olduğu gibi, orucun da mertebelerinden bahsedilmiş, kalbin orucu akli temayüllerden, ruhun orucu, ruhani mülahazalardan ve sırrın oruççu ise Allah’tan başka şeyleri müşahede etmekten uzak durmaktır.

Kendisini sadece orucu bozacak şeylerden uzak tutan kimsenin orucunun nihayeti akşam vaktinin girmesidir. Fakat kendisini ağyardan sakınan kimsenin orucunun nihayeti ise Hakk’ı müşahede etmektir.

Bu arada Ramazan-ı Şerif’in en özel ve güzel meziyetlerinden hallerinden biri de şüphesiz mukabele meclisleri. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’ın “Siz fukahası çok kârisi az, Kur'an'ın kıraatinden çok ahkamına önem gösterilen bir zamandasınız. İnsanlara bir zaman gelecek ki fukahası az kârisi çok, Kur'an'ın ahkamından çok kıraatine önem gösterilecek.” ikazını da göz önüne alarak vahyi getiren Cebrail Aleyhisselam ve vahyi alan Efendimizin mukabelesine kalbimizi ayna tutarak, haşyet ve ihtiramla sanki henüz inzal olmuş da ilk defa okuyormuşçasına, öyle hızlıca okuyup geçerek değil de gerektiğinde kimi ayetlerin manasına değinerek, kimi ayetlerde istiğaze ve dualar ederek okumalar diliyorum.

Yazımın nihayetini Efendimiz Aleyhisselam’ın duasıyla bitirelim, hitamuhu misk olsun:

“Ya Rabbi! Ramazan ayının gölgesi basmıştır ve o gelip çatmıştır. Bana onun orucunu teravihini sabırla ve ihlasla nasib et… Bu mübarek ayda ibadete gayret kuvvet ve canlılık nasib et… Kadir gecesini bulmaya muvaffak et ve onu bana bin aydan hayırlı kıl…”

Aylık Baran Dergisi 37. Sayı, Mart 2025