Şubat ayında birçok şehidimiz oldu. Kemalist rejimin kuruluşunda İstiklâl Mahkemelerinde şehid edilen İskilipli Atıf Hoca (4 Şubat 1926) hafızalarda tazeliğini koruyor. Yine aynı katiller tarafından beş sene sonra şehid edilen Erbilli Şeyh Esad Efendi’yi de unutmadık.

Osmanlı’nın yıkılışı ile hilâfet sancağı düşmüş oldu. Müslüman ahalinin son bir hamle ile kurtardığı Anadolu’daki toprak parçası üzerinde ise, Millî Mücadelede omuz omuza savaştıklarımız Batılı güçlerle işbirliği yaparak iktidarı ele geçirdiler. Ondan sonra da Batılıların istediği devrimleri gerçekleştirdiler ve silahlarını kendi insanına döndürdüler. İstiklâl Mahkemelerinde şehid olan binlerce Müslümandan iki sembol ismi (İskilipli Atıf Hoca ve Şeyh Esad Efendi) yukarıda zikretmiş idik. Millî Mücadeleye Esseyyid Abdülhakîm Arvasî’nin maddî ve manevî büyük destekler verdiğini, müridlerini cepheye yolladığını ve onun gösterdiği bu kurtuluş iradesinden dolayı BD-İBDA’nın tarihinin 1919’dan başladığını da hatırlatalım. (1)

1943 yılında Necip Fazıl, mürşidinden aldığı ilham ile Büyük Doğu dergisiyle cemiyet meydanına atılır ve “Allah’a itaat etmeyene itaat edilmez.” hadis-i şerifi derginin şiarı ve sloganı hâline gelir. Büyük Doğular defaatle kapatılır ve Necip Fazıl bir çok kez zindana “buyur” edilir.

İslâmcı hareket bir bütündür. “Muhammed Ümmeti”nin bir bütün olması gibi. Her ne kadar bugün siyaseten bunu göremiyorsak bile halkın hissiyatında her zaman böyledir. İnşallah siyasî birlik de (hilafet) gerçekleşir. Buna doğru yürüdüğümüzü söyleyebilirim. Bu mânâda şehidler de birdir. Şehidlerimizin başbuğu Bedir şehidleri olup bu bayrak yarışı, rahmetli Metin Yüksel’in kendi hazırladığı dövizde olduğu gibidir: “Şehadet Bir Çağrıdır, Tüm Nesillere ve Çağlara!”

Evrensel olan bu davanın başka ülkelerdeki şehidlerine de selam verelim. 21 Şubat 1965’de Amerika’da gerçek Müslümanlık kavgası veren Malik el Şahbaz (Malcolm X) şehadete kavuşur. 13 Şubat 2004 yılında ise Çeçen mücahidi Selimhan Yandarbey Rus tetikçiler tarafından Katar’da şehid edilir, İslâm’ın çağrısına kanıyla-canıyla cevap verenlerden biri olur.

Verilen şehidlere rağmen bayrağı yükseğe taşıyan Salih Mirzabeyoğlu ise, 1975 yılında, ilk ihtilâlci ses Gölge dergisini çıkarır ve haykırır:

“Düşenler varmış

düşenler olurmuş

düşsün

aralık kalmaz bu saflar!”

Gölge’nin zuhuru ve peşinden Akıncı Güç hareketi, şehidlerini vererek yoluna “kararlı, inançlı, inatçı” devam ederken, Üstad Necip Fazıl tarafından da “Müjdelerin Müjdesi” ve “Işık” yazılarıyla ve muhabbetle karşılanır.

1975 yılında Salih Mirzabeyoğlu tarafından temelleri atılan Akıncılar teşkilatı, komünist ve ülkücü çatışması arasında birinden birine yedek edilmek istenen İslâmcı gençliği, kendi öz ismiyle bir araya toplar. Gölge ve Akıncı Güç dergileriyle hem ideolojik hem de ihtilâlci şuur verilir. MSP de bu teşkilâta sahip çıkar, sonra da onu partinin seçim hizmetleriyle sınırlı ve güdümlü hale getirir. Ancak Akıncı Güç bunu kabul etmez ve ilkeleriyle, hedef-vasıta ilişkileriyle sağlam çizgisini (İBDA) bugüne kadar muhafaza eder.

İşte Gölge’nin bir manifesto ile çıktığı böyle bir ortamda yüreğinde iman ateşi yanan Metin Yüksel gibi gençler Gölge’ye gelip gitmeye ve onun yönlendirmesi ile bulundukları yerde Akıncı teşkilâtlarını kurmaya ve aksiyona geçmeye başlar. Bu demlerde tanıştığım ve 1978 yılında İstanbul Akıncılar İl Yönetiminde Gölge kadrosu olarak aktif olduğumuz dönemde kendisiyle birçok eylemimiz olan Metin’e Allah’tan rahmet diler ve şefaatini umarım. “Ruhlar iki saf asker, kin ve aşkı bölüşür; bir olanlar el ele, olmayanlar dövüşür.” hikmetli sözüne muvafık, Metin ile ilişkilerimiz hep iman kardeşliği ve bunun hasbîliği içinde oldu. Gerek desteğe geldiği Yüksek İslâm Enstitüsü boykotlarında polislerle sokak savaşlarında, gerek Mecidiyeköy’de ırkçılarla çatışmada, gerek Valide Atik yurdu baskınında, gerek Vakıflar Yurdu eylemlerinde ve gerekse protestolar ile şehid cenazelerinde vs.

İslâm bir bütündür, şehidler de “canların canı uğrunda can verenler”dir. Canların canı ise, Âlemlerin Fahri Allah’ın Sevgilisidir. Mutlak Önder’in seriyyesinin izinde giden akıncılardan bir örnek olarak, 27 Şubat 1977’de Atatürkçü Düşünce Derneği’ne taarruz hâlinde şehid düşen Cahid Ayaz’ı da rahmetle analım. Şehidler bir bütündür, zaman ve mekân farkı önemli değildir.

Ülkemizi, ruhundan ve bedeninden demir bir prangaya almaya ve tekrar dirilmeksizin ölüme (basübadelmevtsiz) mahkûm etmeye çalışan CIA-FETÖ darbesine karşı 15 Temmuz’da şehid düşenleri de, bu kritik dönemde icra ettikleri rol açısından şükranla analım.

Ölüp de ölmeyenlerin bestelediği ölümsüzlük şarkısının başbuğu Hz. Hamza ve Hz. Hüseyin efendilerimizdir. “İlk” demiş iken, İslâm’ın ilk şehidi hanım sahabî Sümeyye Hazretlerini de analım ki, kadını erkeği, yaşlısı genci ile İslâm neslinin bir bütün olduğu anlaşılsın.

Şehidler ölüler değildir ve onlar Allah’ın verdiği rızıkla ayrı bir âlemde neşe ile yaşarlar. (2)

Şehidlerin bereketi ile bugün geldiğimiz noktada, ülkemizin ve İslâm’ın istikbâli açıktır. Mutlak Fikre düşman cins cins “ahbes”in çocukları tükenişini ilan etmiş olup şimdi sahne “Aydınlık Savaşçıları”nın rolünü oynamasına kalmıştır.

 

Yukarıdaki fotoğrafı internetten bulduk. Büyük pankartta İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun mısraları yer alıyor. Afişler ise, 1970’lerde yükselişe geçen İslâmcı hareketin önemli bir parçası olan ve Gölge kadrosu öncülüğünde yapılan Yüksek İslâm boykotlarına destek mahiyetinde olup hikâyesi şöyledir. Yalçın Turgut Balaban bu afişleri el ile hazırlayıp Millî Gazete’nin matbaasında bastırmış ve rahmetli Kaya Balaban ile Metin Yüksel ise, Türkiye genelinde dağıtmak için ondan almıştır. Afişlerde, Yüksek İslâm Enstitüsünün akademi olma kavgası anlatılırken, ilk defa Gölge II. dönem üçüncü sayısının (Haziran 1978) logosunda kullanıldığına şahid olduğumuz, G harfi üzerine İBDA işareti yerleştirilmiş figür de kullanılmıştır. Fotoğraflardaki şahısları ve mekânı tesbit edemediğimizi de ilave edelim.

Kaynaklar:

1-BD-İBDA tarihi için bakınız: Salih Mirzabeyoğlu, İBDA Diyalektiği, İBDA Yayınları, İstanbul, 2004, s. 49-61.

2-Bu hususta Şehid Metin Yüksel’in babası Sadreddin Yüksel Hoca’nın Madve Yayınlarından 1986’da çıkan “Makaleler 2” kitabında “Teselli” başlığını koyduğu “Şehidlerin Hayatı” ile ilgili yazısı okunabilir.

Baran Dergisi 736. sayı