28 Eylül-31 Aralık tarihleri arasında AKM’de gerçekleşen “Pablo Picasso Resimden Seramiğe Bir Serüven” isimli sergiyi 21 Aralık 2024 tarihinde ziyaret etmek için Üsküdar’dan vapurla Beşiktaş’a geçip, Barbaros Hayrettin Paşa’nın türbesini kapalı olduğu için dışarıdan ziyaret ederek Taksim’e çıktım. 2005’te Emirgan’daki Picasso sergisine de gitmiş, ancak kalabalıktan girememiştim. Taksimdeki sergiden ve bazı sanat mevzularından bahsetmek istiyorum.

Babası ressam ve çizim öğretmeni olan Picasso, eserlerinde babasının soyadı olan Ruiz’den vazgeçerek annesinin soyadı olan Picasso’yu kullanmaya başlar. Yirmi yaşlarında (1901) Paris’e gider ve orada Toulouse-Lautrec, Cezanne, Degas ve Gauguin’in eserleriyle tanışır.

Picasso, nesneleri yapısöküme uğratmaya ve onları basit geometrik figürler biçiminde resmetmeye başlar. Paris’te, birlikte Kubizm’i icat ettiği ve geliştirdiği Georgeos Brague ile tanışır. Dönemin estetiğinde geçerli olan renk, hacim ve perspektif kurallarını terk edip, geometrik şekillere sahip nesneleri farklı açılardan yeniden üretir, bu da aynı anda birkaç boyutu göstermesine imkân verir.

Dinamik bir sanatçı olan, bir şekil ve kalıba sığmayan, hep yeniyi arayan Picasso, mavi dönem de denilen soğuk bir renk olan mavinin kasvetli bir imge olarak kullanılmasından pembenin sıcaklığına, figüratif sanattan nesneleri deforme edip resmetmeye, karikatür tarzı çizimden seramik, gravür vs. birçok tekniği kullanmasına, neo klasikten kübizme ve bazen de sürrealizme, portrelerden suret içinde sureti aşmaya kadar geniş bir yelpazede eserler verir.

Gerçeği birebir çizmek hiçbir duyguyu yansıtmayacağı, ancak kopyacılık ve fotoğrafçılık olacağı ve bunun ise değişim, hareket ve ruh dünyasını yansıtamayacağının farkında olan Picasso, çıplak gözle görünenleri değil, iç ve duygu dünyamızda olanları tablolarına yansıtır. Formda formu aşar ve aştığı formda da durmaz, her zaman kendini yeniler. Ancak form ve suret ile de bağını bir şekilde sürdürmeyi hiçbir zaman ihmal etmez.

Birçok gravür eser üreten Picasso grafik sanatlara da önem verirdi. Birçok tekniği uygulayan Picasso, “Teknik önemlidir, yeter ki o kadar çok tekniğe sahip olun ki, teknik tamamen ortadan kalksın.” diyerek teknik içinde tekniği aşmaya da işaret eder.

Çizimlerinde, basit ve sadelik hâkim olan Picasso’nun boya, baskı, seramik, grafik, gravür, poster vs. her tekniği kullanmış olduğunu görüyoruz. Nesnelere hâkim olmak için biçim ve figürle de oynamıştır. Onda kübizm anlayışının oluşumunun sebeplerinden biri Afrika sanatıdır.

Picasso taş baskılarında, modellerin psikoloji ile derinliğini vurgulamak için siyahın tüm tonlarını kullanmıştır. Siyah tonlar Picasso’ya bir renk paletiyle aynı imkanları sunar. Malum olduğu üzere resmin temeli karakalemdir. Burada bizde şu tedai etti. Fatih devri ressamlarından Mehmet Siyah Kalem’i hatırladık. İnsanların ve cinlerin ustası olarak bilinen Mehmet Siyah Kalem…

Picasso, modern sanatın öncüsü sayılır, ancak bizdeki Batıcıların anladığı gibi değil. Zira köklerine her zaman bağlı kalmış, Paris’te yaşamasına rağmen İspanyol köklerine olan sadakatini birçok resminde göstermiştir. Onun eserlerinde at, boğa, kadın, Minotor ve boğa güreşçisi temaları yoğundur.

Picasso sergisini gezdiğim AKM’nin camından Taksim Camii’ni temaşe etmenin de ayrı bir sanat zevki ve dinlendirici olduğunu da ifade edeyim. Taksim camiinin hem merkezi konumu hem dış ve iç mimarisi ile güzel bir sanat eseri olduğunu da ekleyeyim. Soyut sanattan bahsetmişken Osmanlı mimarisinin böyle bir örneği de hoş bir tevafuk oldu.

Picasso Sergisi 4

Picasso’nun sanat hayatının az bilinen bir birleşeni de şiirdir. Onun sanatının fazla bilinmeyen yönlerine dikkat çekmek isteyen sergide bu husus şöyle ifade edilmiştir:

“Kitaplara yazıya, şiire grafiğe, sözcüklerin ve fiillerin bağlamlarından koparılarak kullanılmasına tutkuyla bağlı olan Picasso, yazarlarla ve edebiyatçılarla tanışmayı severdi. Onun seçimlerini belirleyen şeyler aşkları, tutkuları, dostlukları ya da siparişleriydi. Pablo Picasso, hayatı boyunca çok sayıda eser üzerinde iş birliği yapmış olsa da bu, kamuoyu tarafından çok az bilinen bir faaliyettir.”

 Picasso’nun ilk yaptığı resimler çocuk resimlerine benzer. Bu durumu şöyle ifade eder: “Hayatım boyunca resim yapmak için uğraştım. Keşke çocuklar gibi resim yapabilseydim. Çocuklar ne büyük sanatçıdırlar.”

Picasso’nun tablolarından bahsedelim. Mutluluğun Tadı isimli seri resimlerde mutluluğu, yaşlılıktan deforme olmuş yüzler üzerinden verir. Onun biçimleri deforme etme tarzının yaşlıların deforme olmuş yüzüyle örtüşmesinin ve bunun da Mutluluğun Tadı olarak isimlendirilmesi bende böyle bir yoruma yol açtı. Picasso cinsel temalı çizimlerinde de mutluluk mesajı verir. Ancak buradan onun hazcı bir anlayışı savunduğu manası çıkmaz. Yalnız onun bu dünya hayatını idealize ettiğini söyleyebiliriz. Motivasyon olarak tutku önemli diyor ve “Yaşlılık bizi sigarayı bırakmaya zorladı, ama tutku devam ediyor ve aşk söz konusu olduğunda da aynı şey geçerli.” diyor. 80 yaşında idi ve bu sözleri ölüm sonrasına hitap etmeyen mücerret bir coşkuyu ifade ediyor. Sekülerizmin ve “modern hayat”ın idealize edildiği bu çağda bu sözler de onlara hitap eder gibi görülüyor. Zaten Picassso’dan seçilen parçalarda “modern insan” anlayışına hitap eden bir yön de hissettiğimi belirtmeliyim. Picasso’nun evlilikleri ve birçok kadın figürü bunu çağrıştırsa da onun amacının somut değil, soyut olduğunu ve hakikati arayış çilesine yabancı olsa da her açıdan hayatı yakalamayı ve bunu sanatıyla ustaca ifade eder. Yani Picasso, “yaşanmaya değer hayat” hakkında fazla bir şey söylemez; ondan beklenen de bu değildir.

Sergide en çok önünde vakit geçirdiğim tablo, California Atölyesi isimli ve tarihleri peşpeşe olan 4 eserdir. Onun atölyesini ve hâlini ifade eden bu çizimler, onun ruh dünyasını yansıtan zenginlikteydi. Dikey çizgilerin hâkim olduğu bu resimlerde kısmen hat sanatı çizgileriyle benzerlikler yakalanabilir. İlk tablo (3 Kasım 1955 tarihli), siyah beyazdır. İkinci tabloda (7 Kasım 1955 tarihli), kalın siyah çizgiler ve sarı-pembe-kırmızı tonlamalar hâkim olup ilkine yakın bir ruh dünyası gözlenmektedir. Üçüncü tabloda ise (19 Kasım 1955 tarihli) kırmızı dikey çizgiler ve pastel tonlarda, yeşil-sarı-kırmızı renkler olarak, benim intibam, sükuna ermiş bir ruh halini yansıtıyor. Dördüncü tabloda ise (8 Kasım 1955 tarihli) çizgiler ovalleşmiş, renkler yine pastel tonda ve yeşilin nisbî hâkimiyetinde sarı, kırmızı ve mavi renklerde olup ruh hâli bana göre, bir hareket ve beklentiyi yansıtıyor. Dört resimde de olan ağaçlar, son resimde hareketle daha belirgin hale geliyor. Ziyaretçilerin de yoğun ilgi gösterdiğine şahit olduğum bu dört resmin açıklaması olarak, ilk resmin yanında yazanları da aynen aktarmak istiyorum:

“California çizim defteri, Kasım 1955 ile Ocak 1956 arasında üretildi. Picasso’nun yaratıcı ruhunu tam anlamıyla sergilemektedir. Aynı bakış açısıyla stüdyosunu çizerken, her çizimde kendini tamamen yenileyerek farklılık gösterir. Picasso’nun yaratıcılığını keşfederken, her boş kâğıt sayfasıyla yeni bir meydan okumaya ve yeni bir stile dalarız. California defteri, Picasso’nun imgelerini, tereddütlerini ve arzularını tasarladığı bir yer.”

Yedi farklı ülkeden farklı koleksiyonlardan toplanan ve 170 parçadan oluşan bir sergiydi. Parçalarda, portrelerin sayısal ağırlığı hissediliyordu. Ayrıca boğa güreşleri, Picador, hayvan figürleri, dansçılar, diğer soyut çalışmalar, seramikler, kübist ve sürrealist çizimler vs. vardı. Sergide yağlı boya tablolar yoktu. Sergide çizimler, linol, litoprafiler, gravür çalışmalar, seramikler, heykeller, kolajlar, fotoğraflar vs. yer alıyordu. Sergi, Picasso’nun diğer disiplinlerde olduğu gibi grafik sanatlarda da ne kadar başarılı olduğunu göstermeyi amaçlamıştır. Sekiz Belçikalı ve bir Fransız koleksiyoncuya ait eserleri bir araya getiren bu serginin küratörlüğünü yapan da iki Belçikalı…

Picasso, irili ufaklı 50.000 eser üretti. 1885 resim, 1228 heykel, 2880 seramik, 7089 çizim, 342 duvar halısı, 150 eskiz defteri ve 30.000 baskı; gravürler litografiler, linol baskılar… Picasso’nun grafik ve seramiklerinin onun resimlerinin gölgesinde kaldığı ve bu serginin sanatçının bu yönünü göstermeyi amaçladığını hatırlatalım.

Notlar alarak gezdiğim sergi salonunda iki saat kaldım. Zaten böyle sergilere vakit ayırarak gelmek lâzım. Sergi boyunca bir annenin iki çocuğuna Picasso’nun resimlerini anlatması ve o resimler üzerinden çocuklarla sohbet etmesi dikkatimi çekti. Ayrıca Ak Parti Tuzla İlçe Başkanı Talha Bey ve eşiyle sergide tesadüfen tanıştım. Talha Bey müşterek dostumuz olan bir gönüldaşı telefonla arayarak tanışmamızı paylaştı. Baran Dergisi’nin telefon uygulamasını da kendilerine söyledim, hemen not ettiler.

Picasso’nun önemi, plastisite ve madde harikası olan Batı medeniyetinde soyut sanata getirdiği üstünlüktür. Batı resmi, Rönesans resminden itibaren realizm, romantizm, empresyonizm (izlenimcilik) gibi figür ağırlıklı resimden ekspresyonizm (ifadecilik), fütürizm, kübizm ve sürrealizm evreleriyle birlikte soyut resmin üstünlüğünü tanıdı. Soyut resim hususunda Picasso güçlü bir isim oldu. Plastisite medeniyeti için bu husus aslında Batı’nın köklerini sorgulayıcı olarak değerlendirebilir. İslâm resim sanatı ise merkezinde olan hat sanatı vesilesiyle soyut resim olarak doğdu, gelişti ve üstün eserler verdi. Batı’nın 20. yüzyılda vardığı soyut resmin örneklerini İslâm medeniyeti 7. yüzyıldan itibaren vermeye başlamıştı…

Picasso’dan bahsetmişken, Salih Mirzabeyoğlu’nun resme dair eseri olan Elif’te nakledilen şu anekdotu vermek istiyorum.

“1948’de bir Türk ressamı, Paris’teki bir sergide Picasso ile karşılaşır ve kendini tanıtır… Aldığı cevap şu: “Peki burada senin işin ne? Senin memleketinde, senin işine yarayacak çok şey var, biliyor musun?.. Bizim ressam da şu güzel cevabı veriyor: “Biliyorum! Buraya anahtarları almaya geldim!..” Bizim ressama Picasso diyor ki, “Sizin memleketiniz hazinelerle dolu, yalnız yazılarınız yeter!..” Ve tek tek sayıyor; kûfî, sülüs, nesih… 1917’de, “abstre-mücerret” resimlerde doküman olarak kullandığını belirtiyor. Zaten Cezayirli Ebülgaffar Medani isimli birinden hat dersleri almış… Bir başkasına da, bizim halılara yabancı olmadığını söylüyor ve bu mevzuda şaşırtıcı bilgiler veriyor…”

Yukarıda aktardığım anekdot “Türk resmi var mıdır? Varsa nasıldır?” sorusunun cevabını da teşkil eder. Kendi kültüründen ve köklerinden doğan ve modern teknik ve anlayışla birlikte kendi usul ve tarzını geliştiren ve kavim ismiyle değil de yaklaşım ve tarzıyla anılan/anılacak olan akım ve akımlar ile ancak bize ait resim olabilir. Bize ait bu resmin, Batı rejim tekniği veya klasik hat veya minyatür tekniğinde olup olmaması ise şart değildir. Picasso’nun sanatında da görüldüğü üzere, her tekniğin kullanılabileceğini, ancak kendi dünya görüşü ve tarzı içinde olması gerektiğini söylemek istiyorum.

“Yaratım her şeydir” diyen Picasso, ne yazık ki bir bedbahttır, çünkü Mutlak Yaratıcı’yı bulamamıştır. Salih Mirzabeyoğlu’nun Picasso hakkındaki bir tesbitiyle, “Allahsız mistik” seviyesinde kalmıştır. Bu tesbit onun sanatını küçümsemek mânasına gelmez, sadece kaldığı noktayı gösterir.      

Aylık Baran Dergisi 35. Sayı Aralık 2025