Her şeyin içi boşaltıldı... Mübarek Rama­zan’ın da... Sadece şekilde kalan ruh­suz Ramazanlar.
İçi dopdolu olan İslâm’ın da içi boşaltıldı. İslâm’a muhatap anlayış eksikliği, bu boşalmada çok etkili oldu.
Aslında içi boşalan İslâm değildi, ona muhatap olanlardı.
İslâm’la dopdolu yaşanamıyorsa, suç, içi dop­dolu olan İslâm değil, ona muhatap olan bizleriz!
İslâm’a muhatap anlayışı yenileyen İBDA Mi­marı mütefekkir Mirzabeyoğlu, ihtiyacı işaretlemek için soruyor.
-“Ölçüler yerli yerinde, ya ona bakan göz nere­de’"
BD-İBDA külliyatı bu ihtiyaç için, “ölçülendirme ölçüleri” için.
BD-İBDA’ya muhatap anlayış seviyesindeki bizler ise, bu anlayışla dopdolu yaşayamıyorsak, iş ve zaman ölçümüzü bulamıyorsak, suç bizde!
Ruh ve nefs kutuplarından birinden birini gerçekleştirmeye gönderildik bu âleme.
Ruhumuzdan, imanımızdan, aksiyonumuzdan biz mes’uluz!
Zafer, nasip olur-olmaz, ayrı dava, kulun amelinden-işinden mes’uluz!
Değerlerin içinin boşaltılmasından bahsetmiştik
Dayatılan modern hayat tarzının etkisinden ve bir türlü geliştirilemeyen alternatif hayat tarzından bahsetmek istiyorum.
İBDA’ya düşmanlığın altında yatan sebep de, aslında modern kültürün ve Batıcı düzenin şuur süzgecinden kaynaklanmaktadır. İsterse modern kültüre karşı olduğunu söylemde ifade etsin, ister­se “İslâmcı” olsun, isterse “İslâmsız” olsun. Bir­birlerine düşman olsalar bile, İBDA’ya bakışta müşterekler.
Aslında içi boşaltılan “insan”dı.
Batı emperyalizmi bunu sistemli işledi.
Batı temelde maddeci idi ve ruhlara verecek bir şeyi yoktu.
Roma pagan kültüründen gelen Batı, Yunan aklına, Hıristiyanlık ahlâkını süsledi, vicdanını da böylece rahatlattı.
Esasında içtimaî emirler vazetmeyen Hz. İsa dini, Hıristiyanlık kisvesi ile materyalist anlayışla uyumlu hale getirildi. Fakat enteresandır Hıristi­yanlık ateşini kaybettikten çok sonra Batı medeni­yeti doğdu. Din (Hıristiyanlık) vicdanlarda hapse­dildikten sonra, akıl atıyla Rönesans ve peşinden Batı’nın hamlesi gerçekleşti.
Bizde ise tam tersi oldu, ruha bağlı akıl atı koş­turulur, cihana hükmederken, dinin (İslâm) madde ve mânâ imar şartı, “bir günü bir gününe eş geçme­me” ölçüsü, kısaca aşk, iman ve aksiyonu kaybedi­lince bugünkü durumlara gelindi.
Zaten İslâm’la Hıristiyanlık “din” ve “semavi­lik” adı altında müşterek, fakat birbirine tamamen zıttır. Hıristiyanlık, bozulmuş olarak din vasfını da kaybetmiştir. Batı medeniyetinde Hıristiyanlık unsurlardan bir unsurdur. Hiç gerçek din unsur olur, beşeri düşünce ile ortak olur mu? Bu durum Mutlak Yaratıcıya ortak-eş koşmak değil mi?
Asıl mevzuumuza dönersek.
İçi boşaltılan değerler ve içi boşalan insan. İn­sanlar yerine bireyler demek daha uygun. Batı medeniyeti “insan” yerine “birey” yetiştirmekte ve yokluğun buz denizinde intihar ettirmekte muvaffak olmuş görünmektedir. Fakat?
Ramazan nasıl geçiyor?
Bir kısım insanlar açlıktan bahsediyor, Rama­zan denince açlıktan başka bir şey anlamayan, ak­lı midesinde olanlar. Bir kısmı ise daha şuurlu ce­vap veriyor:
-“Ramazan bereketli geçiyor!” diyor.
Medenî ve bedevî Müslüman farkı. Avam ve havas farkı. Bedevinin, bedevilik içinde saf ve samimi bir tarafı vardır. Ama ahmağın öyle değil. Cahilliğini kabul eden ve her haliyle “ben bedeviyim!” diyen kişi, ahmak ve ukaladan kat kat üstün­dür. İslâm, cemiyet dini ve medeniliği tavsiye eder, bedeviyi de istihdam eder; fakat ahmağı kabul et­mez.
Onun için Allah Resulü:
“Ahmaktan uzak durunuz!” diye buyuruyor.
Kumandan Mirzabeyoğlu:
-“Ahmak ruha ve akla dağınıklık verir!”
Diyerek bu hususa işaret eder.
Ramazan ve Zekat...
Zekatımızı, ideolojik olarak İslâm yolunda infak edelim. Zekatımızı, İslâm’ın güçlenmesi yolunda sarfedelim. Güçlerimizi İslâm’a muhatap anlayış olan BD-İBDA yolunda inşa edelim.
Ramazan ayı; fitrelerimizi de unutmayalım.
Müslümanlar, AKP’nin gölgesinde rehavet içinde; tabiî bu durumdan rahatsız Müslümanlar da var.
Ramazanınız mübarek olsun!
 
Baran Dergisi 139. Sayı
10 Eylül 2009