Hayatı yaşarken bir yerlerde, herhangi bir zamanda ve halde, Kur’an’ı Kerim’deki ayeti kerimelerden biriyle, kalb buluşuyor bir şekilde, birbirine kilitleniyor, daldıkça dalmak istiyor insan manasının derinlerine... Adiyat Suresi ile böyle bir yakınlık yaşıyoruz bu aralar. Daha önceleri de okuduğum zaman ifadeler dikkatimi çekerdi, lakin şimdiki bakış açısı başka... Fiilin içindeyken ayetler anlamını buldu sanki...

Sure-i celilenin ilk ayetlerini hatırlayacak olursak:

Yemin olsun nefes nefese koşanlara

Çakarak ateş çıkaranlara yemin olsun...

Sabahları akın edenlere yemin olsun...

Şahlanarak tozla iz bırakanlara ya da tozu dumana katanlara yemin olsun...

Fiilin içindeyken ayetler anlamını buldu sanki derken, cuma günleri sabah namazını Ayasofya Kebir Camii’nde kılmak ve özellikle sabah ezanını yolda kaçırmadan orada dinlemek, bunu temin etmek, vakti yakalamak orada hazır olma gayretini kasd ediyorum. Bu durum gayri ihtiyari gönlüme Adiyat Suresini düşürüyor, dilim onu terennüm ediyor. Ayrıca vasıl olduğum zaman seher vaktinin o bambaşka letafeti, Ayasofya Kebir Camii’nin insanın gözünü alamadığı haşmeti, tarihin, geçmişin, buğusu insana çok başka hisler yaşatıyor.

Henüz gecenin karanlığında, tatlı bir telaş ile mescitlere doğru nefesler ve adımlar sıklaştığında, sure-i celilenin ayetleri adeta atmosferi kaplıyor, aleme tecelli ediyor. Seher vaktini yaşayan tüm coğrafyalarda, iman erleri, dillerinde zikirler, tesbihatlarla bu manzaranın parçaları gibiler. Adiyat Suresi’nde sanki, sabah namazına yetişmek üzere, nefes nefese yürüyerek gidenleri ve araçlarının motorlarını çalıştırıp, farlarını yakarak, camilere akın edenleri, gayretleri, yönelişleri ve dillerindeki zikirlerle uyuyan alemi uyandıranları tasvir ediyor gibi...

Allahu Subhanehu ve Teala’nın yemin ettiği, nefes nefese koşan, başka bir ifadeyle koştukça koşan, sabah akıncıları namaza koşanlar olmalı demek istiyor insan ister istemez. Seher vakitleri mescitlere doğru atılan adımların ritmini yıllar evvel ilk olarak Medine-i Münevver’de fark etmiştim. Sanırım haremi şerife ilk gittiğim yıllardı. Hareme çok yakın otellerin yüksek katlarından birinde kalıyordum. Odamın penceresinden Mescidi Nebeviye çıkan birkaç yolu yukarıdan görebiliyordum. Tüm namaz vakitlerinde elbet, lakin sabah namazı vakti genelde sessizlik hâkim olduğu için çok daha etkileyici bir tablo ortaya çıkıyordu. Tüm sokaklar ve caddelerden genelde bembeyaz giyimli hacılar akın akın, namaz için secde için, Mescide gidiyorlar, çoğunluğun ayağında terliklerin her adımda çıkardığı ses adeta bir senfoni gibi aleme yayılıyor, görüntüsü ayrı, sesi ayrı, çok tesir edici manzaradan etkilenmemek elbette mümkün değil.

Müfessirler sure ile ilgili açılımlarında İbn Abbas’tan şu rivayete yer veriyor:

Hicrde oturduğum bir sırada, bir adam bana gelerek “Ant olsun koştukça koşanlara” ifadesinin manasını sordu. Ben ona Allah yolunda savaşanların atları olduğunu söyledim. Adam benim yanımdan kalkarak, az ileride Zemzem’de su içmekte olan Hz. Ali’ye, aynı ayeti kerimeyi sordu. Hz. Ali, bu soruyu benden önce kimseye sordun mu? Dedi. Adam’da evet İbn Abbas’a sordum “Allah yolunda savaşan atlar” olduğunu söyledi. Hz. Ali “git onu bana çağır” dedi. Abbas’la birlikte yanına vardığımızda Hz. Ali ona: “Bilmediğin konularda halka fetva mı veriyorsun. İslam’da ilk gaza Bedir gazası idi ve sadece biri Zübeyir’in biri Mikdad’ın olmak üzere sadece iki atımız vardı. O zaman koştukça koşanlar, nefes nefese koşanlar, Arafat’tan Müzdelife’ye, Müzdelife’den Mina’ya giden hacılardır” dedi ve ben kendi sözümden vazgeçip, Hz. Ali’nin görüşüne rücu ettim.

Müfessirler bu rivayete istinaden, bu iki görüş etrafında birleşseler de anılan bir diğer rivayet, Efendimiz Aleyhisselam’ın Kinane oğullarına gönderdiği müfrezeden uzun süre haber alınamaması üzerine, bu sure ile onların sağlık haberlerinin verildiği görüşüdür. Böyleyken Elmalı Tefsiri, surenin ilk ayetlerinin “fa”larla geldiği düşünülürse ayetlerin sadece o zamanı kasd etmediği görüşüne yer veriliyor. Bu durumda, söz konusu ayetler, tüm zamanlarda, Allah yolunda olan tüm hareketleri kapsamaktadır.

Aylık Baran Dergisi 30. Sayı, Ağustos 2024