Tevhit ehlinin reisi, tahkik sahiplerinin önderi, Allah Azimüşşan tarafından kendisi “başlı başına bir ümmet olarak” nitelenmiş Allah'a saf ve temiz bir şekilde ibadet eden kul anlamında Hanif olarak anılmış olan İbrahim Aleyhisselam, kendisine büyük kazanç ve bereket olarak dönen yolculuğa çıkmadan önce “İnni muhacirun ila rabbi - Ben Rabbime hicret ediyorum!” diyor…
Böylece dini hayata kaim kılma mücadelesinde, zorluklara maruz kalan müminde tezahür etmesi gereken davranışın hicret olduğunu yaşayarak ortaya koymuş oluyor.
Hicret deyince biz doğal olarak Peygamber Efendi’mizin Mekke-i Mükerrem’e ’den Medine’yi Münevvere’ye yaptığı hicreti algılıyoruz aslında ama baktığımız zaman neredeyse tüm evliyanın ve enbiyanın hicret ettiğine şahit oluyoruz.
Kayıtlara göre İbrahim Aleyhisselam ilk hicret eden.
Yine Saffat suresinde de: “İbrahim, ‘Şüphesiz ben Rabbime gidiyorum. O beni doğru yola eriştirecektir’ dedi.”
Bir hadisi şerifte “Muhacir Allah’ın yasakladığı kötülük ve günahları terk eden kimsedir” denilmekte (Buhârî, “Îmân”, 4; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 4, “Vitir”, 11), başka bir hadiste de hicretin “Kötü şeyleri terk etmek” anlamına geldiği belirtilmektedir (Müsned, IV, 114).
Ankebut suresini her okuyuşumda “İnni muhacirin ila Rabbi” ayetine geldiğimde oralarda biraz oyalanıp, insanın Allah’a hicreti üzerine hülyalara dalmanın beni sevk ettiği okumaları yaparken en çok etkilendiğim Ruhu’l Beyan’da karşılaştığım şu hadisi şerif oldu:
“Allah ancak muhacir olarak anılır, zikredilir…”
Yani yerleşik düzendeyken, dünyaya yayılıp kök salacağım zannıyla boşa kürek çekmelerdeyken yapılan zikirler öyle çok da tesirli olmuyor, yerini bulmuyor, kurtarmıyor demek ki. Bu tıpkı Maun suresinde:
“Onlar namazlarından gafillerdir…” buyurulduğu gibi dünyaya yayılmış dağılmış hatta bazen mahfillerinde ve mahzenlerinde kaybolmuşken olmuyor demek ki. Zikredebilmek için muhacir olmak gerekiyor.
Muhacir, terk eden, göçüp giden demektir zaten Müzemmil suresi/8.ci ayette de:
“Her şeyden uzaklaşarak rabbini tebettülle an…” buyuruluyor. Yani her şeyden uzaklaşarak, kendini tamamen Allah’a vererek an. Hani Efendimiz Aleyhisselam’ın “Benim Rabbimle öyle bir anım olur ki, ona mukarreb melekler dahi vakıf olamaz” buyurduğu yer. Böylece ayeti kerimelerin ve hadisi şeriflerin birbirini toparlayıp tamamlaması, birbirini tefsir etmesini, yakalayıp yaşamanın hazzı gerçekten bir başka.
Bir anlamda hicret, yine Zariyat Suresinde “fe firru ilallah-Allah’a firar ediniz” emrine karşılık gelmektedir. İbrahim Aleyhisselam’ın “Ben Rabbime hicret ediyorum” demesi, “Her şeyden çekilerek tebettülle Allah’ı an” emri ve “Allah’a firar edin” buyurulması hep aynı yönelişin farklı cihetlerle anlatılması. Yani hicret ancak, kalben tam anlamıyla Allah dışındaki şeylerden uzak durmakla gerçek olur. Zaten de istirca ayetinde “İnna lillihi ve inna ileyhi raciun” Allah’tan geldik, yine O’na dönücüleriz” derken de buralı olmadığımızı, geldik ama öyle fazla dağılıp yayılmadan istikametimizi muhafaza üzere olmamız gerektiği sürekli vurgulanıyor. Esasen namazdaki iftitah tekbiri de an itibari ile hicretin işret fişeği başlangıcı gibi. Hadisi şerif de “Namaz kılan Rabbiyle özel görüşme halindedir” diye beyan edildiğine göre tebettülle yani her şeyden uzaklaşarak, haşyet ve ihtiramla hudu ve huşu içinde kılınması, gün içinde beş vakit hicretlerimiz, Allah’a kaçışlarımız bir yerde. Müminin namazı bu idrakle kılabilmesi, namazda miraç edebilmesi namazın künhüne erebilmesi, sanırım muhacir ve hicret kelimelerinin zihninde kalbinde agah olmasıyla mümkün.
Ayeti kerimeyi tekrar edecek olursak: “İnni muhacirun ila Rabbi…” Muhacir kelimesi, insanın hakikatini vasfını ne güzel anlatmaktadır. Şairin “Geçiyorum mevsim gibi kapından” dediği gibi, acılarımız yaralarımız içimizde onlarla yürüyor, an be an geçip gidiyoruz bu alemden. Aslında hakikat alemine, asli vatana intikal edene kadar biz her türlü, her daim zaten muhaciriz. Böyleyken insandaki kök salma, yayılma ve yerleşme iç güdüsü sadece her şey zıddıyla kaim hikmeti gereği. Yani hicret, müminin hayatında yaşanması kaçınılmaz bir süreç. O yüzden “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın” Lokman/33 “Varlığın çokluğu sizi aldatıp oyalamasın” Tekasür/1 buyurulmuş.
Sürekli dönen, anlık bir süreç olan bu yalan dünyada, taklit imandan tahkik imana ulaşmanız, ikan sahibi olabilmeniz için, İbrahim Aleyhisselam gibi bizim de hicret etmemiz işaret ediliyor. Hadisi şerifte: “En büyük ihsan Allahu Teâlâ’yı görür gibi ibadet etmektir” buyurulmuştu. Neticede hicret bize, ihsanın kapısını aralıyor…
Aylık Baran Dergisi 32. Sayı, Eylül 2024