AKP’nin Müslüman görünüp, Müslümanların değerlerini sahiplenmemesi, laiklere cesaret veriyor. Öyle ki laikler, AKP’nin Müslümanları frenleyici etkisinden yararlanıp, yüklendikçe yükleniyorlar. Âdeta meydan laiklere kaldı. Laikler AKP hıyaneti vasıtasıyla tek kale maç yapıyorlar, il il miting yapıyorlar. Fakat bu durum Anadolu gerçeğini yansıtmıyor; sadece AKP’nin liboşluğunu yansıtıyor.
AKP Amerikan tarzı laik bir parti… Aslında kavga iki kesim (laikler, laikçiler) arasında, fakat Müslümanlar üzerinden yapılıyor. Katı ve ılımlı laikler arasında geçen kavgada işin kolayına kaçılarak din düşmanlığı yapılıyor. Hiçbirinde Amerikan düşmanlığı yapılmıyor; çünkü laiklerle (AKP) laikçilerin (CHP) hayat tarzları ve idare biçimleri “Batıcı” çizgide birleşiyor. Yani esasta bir ihtilaf yok. Amerika’nın istediği laiklik (ılımlı İslâm) ile kökten laikler arasındaki pasta ve iktidar kavgası olanlar.
AKP, kendi üzerinden dine sövülmesine ses çıkarmıyor, bilâkis tabandan gelen tepkileri frenliyor ve böylece karşı tarafı daha da cesaretlendiriyor.
AKP, karşı miting düzenlenmesi tekliflerine “oyuna gelmeyelim” diyerek, asıl kendisi karşı tarafın oyununa geliyor; laiklere yol verirken Müslümanları tutuyor. Eğer ortada AKP olmazsa Laikler böyle cesaretlenemeyeceği gibi, reaksiyon görmekte gecikmezlerdi. Ki, şu ân pişen bir reaksiyon var, nerede patlayacağını da ilerde göreceğiz. Artık ‘Danıştay’ gibi mi olur, ‘Malatya’ gibi mi, yahut başka türlü mü Allah bilir.
AKP baraj vazifesi görüyor ve barajın önünden çekildiği an akacak seli ise kimse durduramaz. Celal Bayar’ın işaretlediği şu tarihî misyonu yerine getiriyor AKP, tıpkı Özal gibi.  Ne demişti Celal Bayar:
“Müslümanlar barajın arkasına birikmişti ve baraj patlayacaktı. Demokrat Parti’yi iktidara getirmekle barajı kanalize ettik.”
Laik-İslâmcı savaşında, laiklerin en büyük ümidi AKP’dir. Bunu köktenlaik köşe yazarlarının hemen hepsinde görmemiz mümkün. AKP’yi yanlarına çekici bir üslûpla İslâm’a ve İslâmcılara yükleniyorlar. Yani adetâ şunu demek istiyor köktenlaikler: AKP olmazsa Müslümanlar karşısında hâlimiz harap! Müslümanların elinde bizi kurtarırsa AKP kurtarır! Bunlardan biri olan Ertuğrul Özkök, 4 Mayıs 2007 tarihli “Laik-İslâmcı Savaşını Kim Kazanır” başlıklı yazısında diğer yazılarında yaptığı gibi AKP’ye taktikler veriyor ve AKP’yi tüm laiklerin ve laikçilerin yumuşak karnı olan Batı ile korkutuyor. Şöyle diyor köktenlaik ve köktenbatıcı Özkök:
“Başbakan önceki gün partisinin grup toplantısında üstüne basa basa “din eksenli siyâset yapmadıklarını” vurguladı.”
O öyle söylüyor ama, Batı basınının çok büyük bölümünde AKP ile ilgili algılama giderek “İslâm eksenli bir parti” imajına doğru kayıyor.
Başta Başbakan olmak üzere bütün AKP bu imajın değişmesi için ciddi bir program hazırlamalı ve uygulamalıdır”
Ertuğrul Özkök, müşahhas olarak da “iş” gösteriyor;
“Gelecek seçimde AKP vitrini, bu konudaki iyi niyetin bir işareti olmalıdır.”
Zaten AKP bu çizgide, fakat E. Özkök; “aman çizginde sapma olmasın!” diye nasihâtte bulunuyor. Sonra hâlimiz harap olur, bu savaşı kaybederiz demek istiyor. Yumuşak karınları “batı” ile korkutuyorlar birbirlerini. AKP de batı medeniyetini ve batı değerlerini üstün görüyor, CHP’de…
AKP, biliyorsunuz AB’ci,  hem de en ileri AB’ci… İslâm dâvâsını bıraktıkları için (hiçbir zaman gerçek İslâmcı olmadılar) tek ümitleri AB ile bütünleşmek hayâli. AKP, Müslümanlara samimi değil ama AB’ye samimi. Fakat AB Türkiye’yi içine almak istemiyor, ne yapacak 70 milyon Müslüman nüfuslu bir ülkeyi?.
İstanbul’da yapılan Avrupa Eğitim Bakanları Konsey Toplantısı’nda, Tayyib’in de hazır bulunduğu bu toplantıda, Polonyalı Bakan “AB, Hristiyan birliğidir” dedi. Polonya Başbakan Yardımcısı ve Milli Eğitim Bakanı Roman Giertych şöyle dedi:
“Avrupa Medeniyeti Roma hukuku, Yunan felsefesi ve Hristiyan ahlâkı üzerine kurulmuştur. Müslüman bir ülke (Türkiye’yi imâ ediyor) bu birlik içinde yer alamaz. Modern Avrupa kendi kökenlerini reddetmemeli. Hıristiyan köken Avrupa’nın bir parçasıdır ve Avrupa’nın kendi öğretilerini yayması gerekir.”
Bizim Bakan Hüseyin Çelik ise, Avrupa’nın bizi içine alması gerektiğini, güyâ batılı kriterlerle izâh ve iknâ etmeye çalıştı. Türkiye’nin önüne uzatılan havuç misâli ise diğer Batılı bakanlar Hüseyin Çelik’i alkışladılar ve hatta tek tek tebrik ettiler. Oyunun kuralı böyle çünkü.
“Laik-İslâmcı savaşı” ile ilgili plânı Amerika yaptı ve AKP’yi iktidara getirdi. Laik-ulusalcıların yaptığı ise, Amerika ile uğraşmayı göze alamıyorlar, gidiyor Amerikan kuklası AKP ile koltuk kavgası yapıyorlar. Yoksa laiklik temelinde, batıcı hayat tarzı temelinde, global ekonomi modelinde bir anlaşmazlıkları yok. Ulusalcılar, kendi koltuklarını Amerikanın desteğini arkasına alan laik AKP’ye kaptırmanın telâşı içindeler.
Kendi içindeki yolsuzluklara Tayyib’in de sessiz kalması üzerine AKP’den istifa eden Hazma Albayrak şöyle dedi:
“Dualarla iktidara geldik, şimdi beddualar başladı. Bizimkiler çeşmeleri kuruttu, ırmaklar bile kurumaya başladı.”
Tarımı kuruttular, hayvancılığı da kezâ. Yağmur da yağmıyor, barajlar da kurudu.
AKP iktidarında kişi başına milli gelirin ikiye katlandığı ve gelişme hızında artış yaşandığı tesbitleri gerçekçi değil; ekonomik genel tablo içinde gerçekçi değil. Dış borç ve cari açık bedeliyle olan büyümeye nasıl büyüme diyebiliriz? Elin parası ile güyâ büyüyoruz, halbuki boğazımıza kadar borç batağındayız.
İşsizlik azalmıyor, artıyor. Ki enflasyondan beterdir işsizlik. Eğer birinden biri tercih edilecekse işsizlik hiç temenni edilmez.
Enflasyon düştü ama işsizlik var, ayrıca düşen enflasyon oranında kadar olsa bile gelirde artış var mı? Halkımız için önemli olan pahalılıktır, enflasyon ile pahalılık aynı şey değil. Pazardan file kolay dolmuyor. Kendimize yeter iken dışarıya muhtaç hâle geldik. Soygun düzeni ise, AKP ile devam ediyor.
Suç oranlarının artmasında da ekonomik etkiler var. İşsizliğin artması ve kayıt dışına yöneliş ve faturasız, vergisiz gayrı meşru işlerde artış. Fuhuş, uyuşturucu, kumar, sapkınlıklar, içki-âlem vs. Hükümetten kayıt dışını özendirir uygulamalar çıkıyor. Kayıt dışının ekonomiye verdiği bir canlılık var, Hükümet buradan da nemâlanıyor. Genelkurmay bildirisinden faydalanıp seçime gitmek gibi, okul önlerindeki fuhuş, uyuşturucu, bilmem ne işlerindeki canlılık da AKP Hükümetinin ekonomik başarısı olarak yansıyor herhalde.
AKP, fakiri daha fakir, zengini daha zengin yaptı.
AKP’nin artıları var (Sağlık hizmetleri, Belediye hizmetleri Fak-Fuk-Fon vs.) fakat genel gidişât iyi değil ve ülkenin ekonomisini tamamen dışa bağladılar. Dışarıya kölelikte iyi yol aldı AKP. Gelişme hızı, kişi başına düşen milli gelirin ikiye katlanması hikâyeleri hep bu mânâda okunmalı ve fazla sevinmemeli. Köle olarak milli gelirimiz arttı ve büyüdük. Bu ne demek? Aslında efendilerimize daha iyi borç ödeyeceğiz demek; efendilerimizin bir başarısı bu, bizim değil. İşte bunlar AKP kurnazlığı yahut AKP hainlikleri! Sömürge düzeninde bu büyüme, kendi kaynaklarından değil, sömürgecilere yarar bir büyüme.
AKP kendilerine karşı gelen köktenlaiklere ise şöyle diyor:
“İşbirlikçilik ise biz sizden iyi yaparız, AB’cilik ise biz sizden iyi yaparız, babalar gibi de satarız!”
Tencere dibin kara, seninki benden kara hesabı, al bu laikleri (CHP vs.), vur diğer laiklere (AKP vs.)!
Laik AKP, Müslümanlara da ekonomik olarak bir parmak bal sürdü; ihâle kanununda sekiz kere değişiklik yaparak yandaşlarına istedikleri gibi ihâle pastasını bölüştürdü. Mücahitleri müteahhit yaparak Amerika’nın “ılımlı İslâm projei”ne katkı sağladı.
Şöyle bir ölçü var: Kötüden iyiye doğru gelen, iyiden kötüye doğru gidenden yeğdir. AKP geçmişinde iyi iken (geçmişlerinde ne kadar İslâmcı iseler) şimdi kötüye gittiklerinden merduttur, mel’undur. Dünyada İslâm yükselirken, İslâmî temelli AKP laikleşiyor, batılılaşıyor, yozlaşıyor ve en kötüsü laiklere karşı Müslümanlara fren görevini görüyor.


Baran Dergisi 18. Sayı