Büveyhî hanedanı Deylem’li ve İran’lı Büveyh b. Fenna Hüsrev’e mensuptur. Bunlar hâkimiyetlerini Irak ve İran’da bir asırdan fazla sürdürdüler. Büveyh’in çocukları Ali, Hasan ve Ahmed’in tarih sahnesine çıkışı, İmadüddevle lakaplı en büyüklerinin hicri 321’de ortaya çıkışıyla başlamıştır. İmadüddevle, Merdavic adında bir Deylem hükümdarı tarafından Kerec denen küçük bir şehrin valiliğine atandı. İnsanlara güzel davranıp onlara iyilik ve ihsanda bulunması sonucu komşu beldelerde şöhret buldu. İnsanlar onu sevdiler, yönetimine boyun eğdiler ve emrinde olmayı kabul ettiler. Kardeşlerine de yardım edince İmadüddevle İran’nın tamamına hâkim oldu. Ahmed b. Büveyh hicri 334’te Bağdat’a yürüdü ve savaşsız girdi. Bunlar halifeye bağlılıklarını gösterdiler ve lakaplarını ondan aldılar. Ahmed de Muizzuddevle lakabını aldı. Hicri 365 yılına kadar yirmi küsur yıl kardeşinin vekili olarak Irak’ta kaldı.
BÜVEYHİLERİN ŞİİLEŞMESİ
Büveyhîler Şiiliklerini hiç gizlemediler, aksine Ehl-i Sünnete karşı tahrik edici hareketlerde bulunmaları için Şiaları tahrik ettiler. Ehl-i Sünnet ile Şia arasında insanların ölümü, evlerin yıkılması ve pazarların yakılmasıyla sonuçlanan kargaşa ve çatışmanın olmadığı hiçbir yıl geçmiyordu. Bağdat’taki Şialar Muizzuddevle’nin emriyle camilere Muaviye ve üç halifeye söven yazılar yazdılar. Abbasi halifesi onlara hiçbir şey yapamadı. İbn Kesir Büveyhîlerin hicri 400 yıllarında yaptıkları kitap ve sünnete muhalif hareketleri şöyle anlatır: “Aşura günü Bağdat ve civarında defler çalınır, yollara ve pazarlara kül ve çamur saçılır, dükkânlara örtüler asılırdı. İnsanlar hüzünlerini gösterir, ağlarlardı. Birçoğu susuz halde öldürüldüğünden dolayı Hz. Hüseyin’e muvafakat etmek için o gece su içmezdi. Sonra kadınlar yüzleri açık bir halde sokaklara çıkar ve çarşı pazar ağıt söyler, yüzlerine ve göğüslerine vururlardı. Daha pek çok çirkin bidat ve korkunç hurafeler işler, şeriatın kurallarına aykırı nice uydurma şeyler yaparlardı.”
BÜVEYHİLERLE KARMATİLER ARASINDAKİ BAĞ
Kölemenlerin ve Fatımilerin Yahudi ve Hristiyan vezirleri olduğu gibi Büveyhîlerin de aynı dinlerden vezirleri vardı. Mesela Adüddevle zamanında vezir Nasr b. Harun Hristiyan’dı. Adüddevle onun kilise ve manastır yapmasına izin vermişti. Bununla da yetinmemiş, fakir Hristiyanlara da mal yağdırmıştı. Tarihi bölük parça okuyan kimse Batınî hareketlerin kendi aralarındaki bağların da farkına varamayabilir. Her devletin birbirinden tamamen bağımsız kendi başına kurulduğunu, aralarında hiçbir bağ olmadığını sanabilir. Günümüzde de bazıları böyle sanmakta, Şiilerle Batınîler arasında hiçbir bağ olmadığını, böyle bir şey olsa bile sebebinin o andaki siyasî menfaatler olduğunu düşünmektedir. Fakat hem tarihi hem günümüzü okuyan ve aralarında mukayese yapan kimse tavır ve hareketlerde kayda değer hiçbir fark bulamaz. Nitekim hicri 360 yılının zilkade ayının olayları arasında şu geçer: Karmatiler Dımaşk’a girdiler ve vali Cafer b, Fellah’ı öldürdüler. Karmatilerin komutanına Muizzuddevle Bağdat’tan silah ve çok sayıda asker desteği verdi. (DİKKAT: İran’ın Suriye’de Nusayri Esed’i destekleyişini göz önüne getiriniz)
Büveyhî hükümdarı Ebu Kalicar, İsmailiye propagandalarından etkilendikten sonra hicri 438 yılında Mısır’a seferi sırasında Ubeydilerin Fatımi davetçilerinden Müeyyid’e yazdığı mektupta şöyle der: “Mısır’daki o değerli Ubeydi hükümdarı Mustansır’a bizde gördüğün berrak akidenin delillerini anlatman, Horasan ve Rey şehirlerinin yönetimini ellerinde tutan şu Selçuk Türkmenlerin idaresinin onun korunmuş beldeleri Şam ve Mısır’a yönelik saldırılarının ancak askerlerimizin sebatla karşı duruşları ve onlara maddi desteğimizle engel olunacağını bildirmen gerekir. Bu Büveyhî hükümdarı Mısır’daki Ubeydi Devleti’ne kendini kabul ettirmeye çalışmakta, onları Sünni-Selçuklu Türkmenlerin saldırılarından ancak kendilerinin koruyacağını ima etmektedir. Böylece buradan şu önemli dersi çıkarıyoruz; aralarında akidevî farklar bulunmasına rağmen ittifak kurmuşlar ve yardımlaşmışlardır; ortak düşmanlarına karşı birleşmişlerdir. Büveyhîler, Rafızilikleri ile ünlüydüler. Onların mezhepteki aşırılıkları kötü sonuçlar doğurdu. Zira insanlarda akidevî kargaşa ve sapmalar oldu. Kargaşa Bağdat ve diğer Irak şehirleriyle sınırlı kalmayıp Abbasi Devleti’nin diğer başka yerlerini de kapsadı. Şia fitnesi, sahabelere sövme sebebiyle tekrar patlak verdi. Müslümanlarla Şiiler arasında birçok çatışma çıktı ve bunun sonucunda iki taraftan çok sayıda insan öldürüldü. Yönetim ise kavgayı önlemek için harekete geçmedi.”
Şİİ MERKEZLERİN KURULMASI
Büveyhîlerin Şii olmasının o görüşten âlimleri teşvikte büyük rolü olmuştur. Zira onlar mezheplerinin ilimlerine önem veriyor, âlimleri ve genel olarak tüm Şiileri gözetiyor ve önemsiyorlardı. Böylece kendilerini onlara mezhebi önemseyen ve onu savunan kimseler olarak tanıtıyorlardı. Bu da onları Irak’ta Şiilerin mezhebî taassubuna hizmet eden birçok merkez kurmaya itti. Zira İslâm toplumunun kendilerinin inançlarına iman etmesini sağlamayı arzu ediyorlardı. Büveyhîlerin ilim ve âlimlere önem vermeleri kütüphanelerin, onların yanında ilim yurtlarının inşa edilmesine yol açtı. Bunların da Şiileştirme merkezlerine yardım eden kurumlar sayılması mümkündür. Çünkü bundan hedef, Şii âlimleri kitap okuyup yazmaya teşvikti. Onlardan biri Bağdat’taki Dar’l-İlm’dir. Kerh mahallesinde bulunan bu yeri vezir Ebu Nasr Sabur b. Erdiş hicri 383 yılında satın almış, oraya çok sayıda kitap getirtip vakfetmiştir. Diğer bir kütüphane Alevilerin başı Şerif Rıza’nın Kazımiyye’de Dicle’nin batı yakasına ve Kureyşliler kabristanının karşısına inşa ettirdiği yerdir. Bu arada Resulullah adına hadis uydurmak için konulmuş özel kitap koleksiyonları ortaya çıktı. Onlardan biri garip hadisler nakleden Şii hadisçi Ebu Fadl eş-Şeybani’dir. Bu Şiiler için hadis uyduran biridir. Büveyhî asrı, rivayetlerine Mutezile ve Şii boyası katan İbn Cuabi, Ebu Tayyip ed Duri, Muabbedi, İbn Bakkal, Nubahti, Keluzani gibi çok sayıda hadisçiye tanık olmuştur. Bu da Büveyhî emirlerinin İslâm toplumunu Şiileştirme hedeflerinde onların rolünü göstermektedir. Büveyhî emirleri, çok sayıda Şii ve Rafızi fıkıhçısını Şiiliği İslâm toplumunda yaymaya teşvikten geri kalmamışlardır. İnançtaki sapıklıkları, hakikatleri çarpıtmaları ve şeriatın sahibine yönelik iftiraları gibi niteliklerinden dolayı bu bidatçilerin İslâm ümmeti açısından taşıdıkları tehlike büyüktü. Mesela onlardan biri Ebu Kasım Ali Muhammed el Alevi el-Kufi’dir. Bu Gulat-ı Şia’dandır ve kitaplarından biri “El-İstiğasetu fi bidai’s –Selase” (Üç’ün bidatlerine karşı yardım çağrısı) kitabıdır. Onun üç’ten kasdı halife Ebu Bekir, Ömer ve Osman’dır (Allah onlarda razı olsun). Kitabında söylediklerinden biri elimizdeki Kur’an’ın eksik olduğu iddiasıdır. Diğeri Şeyh Mefyed adıyla ünlü Muhammed b. Muhammed Numan’dır. Bu da Büveyhî emirleri nezdinde büyük bir yere sahipti ve birçok kitabı vardı. Özellikle halka verdiği zararın boyutunu anlayabilmek için Hatib-i Bağdadi’nin onun hakkında yazdıklarına bakmak yeterlidir. Hatip-i Bağdadi onu şöyle tanıtmıştır: “Rafızilerin hocası ve onların mezhebine göre eğitim almış biri. Onların sapık düşünce ve görüşlerini içeren, inançlarını müdafaa eden, selefimiz sahabe, tabiûn ve bütün müçtehit imamları karalayan çok sayıda kitap yazmıştır. Sapıklık önderlerden biriydi. Allah (c.c) Müslümanları ondan kurtarıp rahatlatana kadar onun eliyle nice insanlar helak oldular.”
BÜVEYHİ DEVLETİ’NİN SONU
Büveyhîlerin sonu hanedan fertleri arasındaki bölünme ve çekişme sonrasında Selçukluların eliyle geldi. Zira Aduddevle’nin oğulları yönetim hakkında aralarında kavgaya girdiler. Sonra Behaüddevle’nin eliyle düzen sağlandı. Sonra Sultanüddevle, Şerefüddevle ve Celalüddevle arasında tekrar çekişme başladı ve aralarında savaş çıktı. Bu ise dışarıdaki düşmanlarını karşılarına dikilmeye itti. Nihayet devletlerinin sonunu Selçuklu sultanı Tuğrul Bey getirdi. Allah onun eliyle saltanatlarını yıktı ve Müslümanları şerlerinden kurtardı. Tuğrul Bey hicri 447 yılında Bağdat’a girdiğinde son Büveyhî hükümdarı Melikurrahim Ebu Nasr Hüsrev’i tutuklattı, elleri kelepçeli bir halde Rey’e gönderdi. Aynı yılın Ramazan ayında da isminin hutbelerde okunmasını yasakladı. Böylece Büveyhî devletinin yerini Selçuklu Devleti aldı.
Baran Dergisi 451. Sayı