GİRİŞ
Ceza hukuku hukukun diğer dallarıyla, hukuk ise toplum düzeni ile alakalıdır. Yani, ceza hukukunun amaç ve işlevi sadece ceza veya öbür hukukçuları değil, belki onlardan daha çok kriminolojiyi, siyaset ve sosyoloji gibi bilim dallarını ve bilhassa fikir adamlarını ilgilendirmiştir.
Ceza hukukunu sadece müeyyideci olarak görmeyelim; müeyyideleri ve yöntemleri seçen, değerlendiren içtimaî, siyasî ve ahlâkî yönleri olan bir kavram ve olgu olarak görmeliyiz. Aslında mesele sistem bütünlüğünde bakılması ve tahlil edilmesi gereken meseledir. Mevzuyu sadece ceza hukuku olarak görmemeli; insan ve toplum ilişkileri, adalet ve hakkaniyet anlayışları ve uygulamaları, aile, eğitim, din, kültür, toplumsal mutabakat gibi unsurları da dikkate alarak değerlendirmeliyiz. Cezayı en son başvurulan yöntem olarak görmek, bugün artık herkesin kabul ettiği bir prensiptir.
1.CEZA HUKUKUNUN AMACI
Ceza hukukunun amacı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 1.maddesinde şöyle belirtilmiştir:
“Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzeni ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için, ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.”
Bu tarif eklektik (seçmeci) bir tarzı ifade etmektedir. Öğelerden birden fazlasını toplayarak oluşturulan yeni bir sistem hüviyetindedir. Zaten Çağdaş Ceza Hukuku’ndaki anlayış da budur. Şu bilgileri de verelim. Eski TCK 1926 yılında İtalyan Ceza Yasası’ndan aynen alınmıştır. 2005 tarihli yeni TCK ise öncelikle Alman Ceza Hukuku’ndan esinlenmiştir. 2005 tarihli yeni TCK’ya gelene kadar 62 kez yasa değişikliği yapılmıştır. Mussolini’nin 1930 yılında kendi ceza kanununa koyduğu devlete karşı suçları, biz, 1939 yılında 125. Maddeden başlayarak 48 madde halinde aynen kendi kanunumuza monte ettik. Böylece İtalyan Ceza Kanunu’nun ruhu bize taşınmıştır.
Fail ceza hukuku ve eylem ceza hukuku ayrımından kısaca bahsedelim: Fail ceza hukukunda, failin ön planda tutulduğu ve failin kişilik özelliklerine göre, seçimlik cezalar, tekerrür, erteleme, takdiri hafifletici nedenler, güvenlik önlemleri gibi uygulamalar vardır. Sadece eylemi dikkate alan ceza hukuku ise eylem ceza hukuku diye nitelendirilmektedir. Bu iki ceza hukukuna suç veya suçlu esaslı bakış da diyebiliriz. Bakış farkı, netice farkını da doğurur. Batının suç esaslı düşünceden suçlu esaslı düşünceye kaydığını söyleyebiliriz. Çünkü 18. Asrın sonuna kadar Avrupa’da canlıları, ölüleri, cansızları, insanları ve hayvanları yargılarlar, hepsine de değişik cezalar uygular, ibret için alenen ceza infaz ederlerdi.
Artık düzenlemeler suçlu esaslı yöne doğru gitmektedir. Tabii ki, suçta ve cezada kanunilik ilkesi yerini korumaktadır. Şöyle de diyebiliriz: Fert açısından suçlu esas alınırken, toplum açısından suçla mücadele ve önleyici tedbirler gündeme gelir. Cezalandırmada da bu fayda her zaman amaçlanır.
Fiilden önce suçun meydana gelmemesi için ahlâkî, hukukî vs. düzenlemeler yapılırken, fiilden sonra ise suçların subjektifliği gereği suçlu esaslı uygulama olur.
Ceza hukukunun toplumu düzenleyici ve yönlendirici yönü vardır. Bundan dolayı zaten ceza hukuku suç ve ceza tanımı ile birlikte değer ortaya koymuş olur. Hukukî değer, somut ve duyu organlarıyla algılanabilen varlıklar değil, toplum düzeni için korunması gereken soyut, manevî ve ideal değerdir. (1) Düşünce adamları fikirler üretmiştir. Yeni zamanlar ceza hukukunda felsefe hareketleri olarak; sözleşmeciler, faydacılar, adaletçiler ve telifçileri sayabiliriz. Bunun yanında kanunlaştırma hareketleri 18. Yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. Yine bunun yanında, ceza hukukunda okullar çatışması söz konusudur; klasik okul, pozitivist okul ve pragmatist okulu sayabiliriz. (2)
Her rejim kendi anlayışına uygun bir toplum ve ona göre ceza yasası ortaya koyar. Bu açıdan kapitalist toplum, sosyalist toplum ve İslâmî toplumun ceza hukukuna bakışı farklı olur.
Çağdaş ceza hukukunun liberallik ve otoriterlik yönleri vardır. Otoriterlikte tek amaç sosyal savunmadır. İyi bir sosyal nizam kurulamadığında ve iç-dış tahrikler de baş gösterdiğinde ortaya çıkan olayları otoriter bir anlayışla bastırma görüşü ağırlık kazanmaktadır. Birçok ülkenin ceza hukukunda suçların ve toplumsal olayların artışına paralel otoriterliğe gidilmektedir.
Cezada insanîlik ve insan haysiyeti manasına hümanistlik de genel kabul görmüştür. Cezada öc alma, işkence ve insan onurunu çiğneme olamaz.
Suç politikası ve Çağdaş Ceza Hukuku’nda genel kabul görmüş ilkeleri hatırlatalım: Hukuk Devleti, Orantılılık, İnsan Onurunun Korunması, Suçta ve Cezada Kanunilik, Kusursuz Suç ve Ceza Olmaz, Suçların Şahsiliği, Kanunların Geriye Yürümemesi.
Suç ve ceza politikası çok önemlidir. Ceza kanunu yapılırken uyulması gereken kurallardan biri şudur: “Suç ve ceza politikası ile dar anlamda siyaseti, politik inanç ve eğilimleri birbirine karıştırmamak lazım… Kriminolojik bir araştırma yapılıp ceza yasaları ona göre yapılmalı… Politikacılara kanun hazırlatmamalı. Tasarı hazırlamak bilimsel bir olaydır.”(3)
Bunun yanında şunu ilave edelim ki, suç ve ceza politikasını belirleyecek olan siyasî iktidarlardır. Siyasî iktidarın iradesine göre teknik açıdan kanunları yapacak olanlar ise hukukçulardır. Siyasetçi ise topluma ve arka plandaki fikir ve hayat tarzına göre hareket eder.
Ceza Hukukunun Amacı İle İlgili Teoriler
Toplumların inanış, görüş ve anlayışlarına göre cezalandırmanın amacı hakkında değişik telakkiler ortaya çıkmıştır. Mesela moral değerleri önceleyen görüşlere göre, suça teşebbüs ve taksirle işlenen suçların cezalandırılması nedeni, toplumsal değerlere aykırılığa bağlanmakta ve farklı olabilmektedir. İnsanı merkez gören görüşle Allah’ı merkez gören görüş arasında da cezalandırmada farklılıklar olabilmektedir. Şöyle söylemek daha açıklayıcı olur; genel önleyici tedbirlerde farklılıklar olmaktadır. Mesela, birinde önleyici tedbir olarak Allah korkusu ve günah kavramları varken, öbüründe profesyonel ahlâk diyeceğimiz, akıl ve ilkelilik vardır…
Ceza hukukunun amacı ile ilgili teorileri şöyle aktarabiliriz:
A.Salt Adaletçi Teoriler
Cezalandırmanın tek amacı adaleti sağlamaktır. Hiçbir yararı olmasa da suçlu cezalandırılmalı, yaptığı kötülüğün kefaretini mutlaka çekmelidir; Kant’ın (1724-1804) şu misali meşhurdur: Bir adada yaşayanlar hep birlikte içinde bulundukları toplumu ortadan kaldırmaya karar vermiş olsalar dâhi, cezaevindeki son ölüm cezası mahkûmunun cezasını aklın ve adaletin gereği infaz etmek zorundadırlar. Kant’tan başka Hegel (1770-1831) tarafından da bu teori savunulmuştur.
Eleştirisi: Cezalandırmaktaki amaç toplumsal hayatın barış içinde ve güvenli olmasıdır. Yoksa ceza her durumda uygulanacak diye toplumun faydasının önüne geçilemez.
B.Yararcı Teoriler
Genel ve özel önlemedir. Önemli temsilcileri olan Feuerbach ve Franz v. Liszt; “ceza, suç işlenmesini önleme amaçlıdır” derler.
Genel önleme, devletin psikolojik yönden etki etmesi, yani korkutmasıdır; genel önlemeye ibret ve caydırıcılık da diyebiliriz. Feuerbach’ın (1775-1833) genel önleme görüşleri başta 1910 Fransız Ceza Kanunu olmak üzere 19.yüzyıldaki tüm yasama faaliyetlerini etkilemiştir.
Özel önleme ise; suçluyu caydırmak, infaz esnasında sosyalleştirmek, buna yatkın olmayan suçluları belirsiz bir süre zararsız duruma getirmektir, şeklinde özetlenebilir. Franz v. Liszt (1851-1919) buna “emniyet tedbirleriyle ıslah” diyor. Liszt’in özel önleme görüşlerine göre, sosyalleşmeye faydası olmayan kısa süreli cezalar olmamalıdır. Bu görüş mensupları güvenlik önlemlerini savunurlar.
Pozitivist okul da özel önlemeyi savunur. Sosyal savunmayı önceler ve yaptırım türünün sosyal çevreye uyma yeteneğine göre olması gerektiğini söyler. Pozitivistlere göre suçluya, gösterdiği tehlike durumuna uygun değişik önlemler uygulanmalıdır.
Yararcı teoriden genel önlemeyi savunanların eleştirisi şöyle:
Suçlunun kusurunu dikkate almadan sırf genel önlemeyi sağlamak için cezalandırma adalete de uymaz, toplum vicdanına da uymaz. Cezanın ağırlığı hususunda bir ölçü de verememektedirler.
Yararcı teoriden özel önlemeyi savunanların eleştirisi ise şöyle:
Sadece suçlunun sosyalleşmesinin amaçlanması, cezanın yerini tedavi tedbirlerine bırakmasına yol açar. Tesadüfi suçlunun yeniden sosyalleşmesi gerekmeyeceğinden cezasız kalmasına yol açacağı şeklinde de eleştirilir.
C.Uzlaştırıcı Teoriler
1.Salt adaletçi teorilerle yararcı teorileri, cezanın failin kusuruna göre saptanması ve kusur çerçevesinde kalmak şartıyla genel ve özel önleme amaçlarının da dikkate alınması şeklinde uzlaştırma yoluna gitmişlerdir. İlkelerden hepsi olmasa bile biri diğerine üstün tutulur. Kefaret ile genel önleme bir arada bulunabilir. Kefaret küçültücü olmayacak ve failin toplumla yeniden uzlaşmasına uygun olacak. Genel ve özel önleme nedenleri kusurla orantılı olmalı, cezadan daha ağır bir cezanın verilmesi sonucuna götürmemelidir.
2.Pozitivist okula tepki olarak Klasik okul oluşturulmuş fakat bu ikisini uzlaştırıcı çözümler aranmıştır. Özellikle Adolf Merkel ve onu izleyenler.
Bu uzlaştırıcılara göre, kefaret amaçlı cezanın mahkumun ve çevresindeki kişilerin yaşantısında sosyal bir işlev yerine getirdiği takdirde hukuka uygun olacağını savunmuşlardır. Ancak adil bir ceza failin sosyalleşmesini ve genel önlemeyi sağlayabilir. Adil bir ceza, failin kişiliğinin dikkate alınmasıyla beraber kusur ve cezanın ağırlığı arasında dengeli bir bağlantı ile sağlanır.
Uzlaştırıcı görüşün müsbet eleştirisi olarak şunları nakledelim: “Uzlaştırıcı görüş, günümüz ceza hukukunun temellerinin atılmasında ve evrensel sayılabilecek ilkelere dayanan amaçların oluşturulmasında etkili olmuştur.”(4)
2. ÇAĞDAŞ CEZA HUKUKUNUN İŞLEVLERİ
Maddeler halinde işlevleri saymaya çalışacağız.
a)Toplumsal Hayatın En Önemli Değerlerinin Korunması:
Hukuk, toplumu korumak içindir. Toplumun en önemli değerlerini korumak, hukukun vazifesidir. Toplumu bir arada tutan, çimento vazifesini gören, ahlâkî, dinî, insanî ve tarihî değerleridir. Ve hukuk toplumun çekirdeği olan aileyi korumayı da vazife edinir. Bu açıdan da zinanın aileyi yıkan bir unsur olarak cezaya konu olması gerekir. Ayrıca parası olanın cezadan kurtulmasını da önleyici yaptırımlar gerekir ki eşitlik sağlansın.
b)Genel Önleme İle Birlikte Özel Önlemenin Sağlanması:
Kısa süreli hapis cezalarına başvurulmamalı. Hürriyeti bağlayıcı cezalara seçenek olabilecek kurumlar devreye sokulmalı ve hapis cezalarına en son başvurulmalıdır.
c)Toplumsal Güvenliğin Sağlanması Amacıyla Güvenlik Tedbirlerin Uygulanması
-Başta tehlikeli ve itiyadi suçlular olmak üzere akıl hastaları, çocuklar, mükerrer suçlular vs. için güvenlik tedbirlerinin uygulanması
-Eğitici veya iyileştirici güvenlik tedbirleri alınmalı
d)Suçluya Kefaretini Çektirme İşlevinin Yardımcılık Niteliğinde Olması:
Çağdaş ceza hukukunda kusurluluk temel kriterdir. Kefaret, bu temel kriterden sonra yardımcılık fonksiyonu görür.
Bu işlevleri yerine getirirken hangi yöntemin hangi suça konu olacağı mevzuu önemlidir. Genel önleme ile kefaret arasındaki dengenin sağlanması, hiçbirinin ihmal edilmemesi gerekir.
Suçun nitelikleri tipe uygunluk, hukuka aykırılık ve kusurluluktur. Fakat yeri gelir, niceliği de önemli olur. Hukuk kalıplarına uydu diye, bir simidi alan, ne bileyim bir çengelli iğneyi alan cezalandırmaya tabi tutulamaz. Hukukun da içinde olduğu gayelilik prensibi gözden ırak tutulmamalıdır. Uzun sözün kısası, insan, varlık ve Allah meselesi her zaman karşımıza çıkmaktadır.
Dipnotlar
1-Mehmet Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2009, s. 30.
2-Suphi Dönmezer, Sair Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Der Yayınları, Cilt 1, İstanbul, 1997, s.49-102.
3-Kayıhan İçel, Ceza Hukuku-Genel Hükümler, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2016, s.134.
4-İçel, a.g.e., s. 44-45
Devam edecek...
Baran Dergisi 607. Sayı
30.08.2018