Bütün bunlara rağmen elbette bu rezalet aşılmaya çalışılmış, kabullenilmemiştir. Fakat binlerce âlim, binlerce öncü, binlerce siyasetçi bu koalisyon güçleri tarafından idam edilmiştir. Adı geçen koalisyona (ABD-İngiliz-Yahudi) memurluk yapan, ülkeyi onlar adına yöneten, kurdukları vesayet rejimi ile memleketi müstemleke haline getiren işbirlikçiler sadece alfabeyi değiştirmedi yahut Kur’an-ı, Müslümanca yaşamayı yasaklamadı, her şeyden önemlisi topyekûn bu milletin İslâm coğrafyasındaki maddî-manevî hakkından vazgeçildi. Yetmedi, vazgeçilen bu yerler adı geçen koalisyon üyelerine devredildi. Bu arada Anadolu “laiklik ve demokrasi” kaynaklı rejimler ile her on yılda bir uyandırılıp, dövülerek, yeniden demokrasi ile narkozlandırılarak uyutulup yönetilmeye, idare edilmeye çalışıldı. Hali hazırda da değişen pek bir şey olmamıştır. İktidar da Ak Parti olması ve ona Batılı güçlerin kısmen karşı çıkıyor görünmesi bir şeyi değiştirmez. Kaldı ki, bu karşı çıkış son birkaç yıla mahsustur. Öncesinde öylesine memnun ve mutlu idiler ki, değme keyiflerine. Nihayetinde Başbakan Tayyip Erdoğan, bu koalisyona ne istediyse vermişti. Her ne istedilerse yerine getirmişti. Irak’tan Afganistan’a, Libya’dan Sudan’a ne istedilerse… İzmir NATO komuta merkezi olmuş, on binlerce Müslümanın katliam emri buradan verilmişti. Şimdi Erdoğan, Gülen'i dişine göre buldu ya sesi çıkıyor. Ama aynı dili ABD-İngiliz-Yahudi koalisyonundan müteşekkil kendilerini görünmezleştiren işgalci güçlere karşı kullanamıyor. Sesi çıkmıyor, çekiniyor, ürküyor.
Bir kafa karışıklığı olmasın; ABD Irak’a girmek istediğinde ve konuyla ilgili tezkere meclise geldiğinde ‘tezkere demek, ben demektir’ gibilerden korkunç bir tarihi kayda imza atmadı mı? Özelleştirmeleri sayalım mı; Ege ve Akdeniz tarım arazilerinin ciddi bir bölümüne sahip olmaya başlayan CARGİL’le mi başlayalım, yahut AB kapısında “illa girelim AB’ye” diyerek zinayı serbest bırakmasını ve LGBT derneklerini meşrulaştırıcı altyapı kanunları çıkarıcı faaliyetlerini İslam’a hizmetten mi sayalım? Ne diyelim hangi birini sayalım?
Bırakın İslam düşmanlığı deşifre olmuş ve daha bunlar-bazıları onlarla el bebek gül bebek gezerken ‘onlarca manşet manşet kapaktan yazdığım F.Gülen Cemaati’ni. Bizim burada dediklerimiz çok başka bir şey, kimse kusura bakmasın. İsrail kökenli bir kuruluşa verilen Telekom özelleştirmesini nereye koyacaksın? Neyse, inanılmaz felaket şeyler var. Ancak derdimiz bu değil.
Açık söyleyelim; Ak Parti liderindeki bu değişim, Müslüman Anadolu’nun bağrına sığınma ve sine-i milletten süt emme girişimi, ABD-İngiliz-Yahudi koalisyonu tarafından silinmek-süpürülmek istenmeseydi gerçekleşmeyecekti. Ak Parti’nin son dönemlerde artan Müslüman ve muhafazakâr halkı memnun edici uygulamaları süpürülmeye direnirken halkın da gönlünü almaya ve kendisini sahiplenmesini, bağrına basmasını sağlayıcı tedbirlerdir. Ancak bir taraftan bunu yaparken, bir yandan da adı geçen koalisyonla uzlaşma yakınlaşma girişimleri içerisine girmiştir. Mavi Marmara Davasının görüldüğü mahkemede kararların malayanileştirilmesi ve davanın iktidar tarafından sahipsiz bırakılması en yakın misalidir.
Bugün gelinen noktada ise durum çok farklıdır; dün nasıl ki Kemalistler motivasyonunu kaybettiği için iktidardan kovulup sokağa atıldılar. Aynı onun gibi bugün de Ak Parti güruhu iktidardan kovulup sokağa atılmak istenmektedir. Ak Parti atılmayınca bu defa F. Gülen taifesine verilen iktidar görevi ‘ya Ak Parti ya sen’ diye verdikleri görev neticesi ellerinden alındı ve F. Gülen taifesi kovulup sokağa atıldı. Yahudi hep iki taraflı oynar, malum. Bu sebeple, böyle kabul edip tedbir almak gerek. Çünkü burada zarif bir handikap var ki, şu; Ak Parti lideri dinlemelerin asıl merkezi olan Anadolu’da kırka yakın yeri işgal etmiş NATO karargahlarına hiç ses etmiyor. 100’ün üzerinde, her çeşit yasadışı ve derin operasyonlar içerisinde olan Mason ve Rotary kulübüne “inlerine gireceğiz, inlerine” demiyor. Ve yine 16 yıldır ve 11 yılı Ak Parti döneminde olmak üzere Salih Mirzabeyoğlu’na kesintisiz devam eden işkenceyi ve yine Ak Parti döneminde verilen HÜCRE cezası ile 8 yıldır tek başında bir hücrede tutularak yapılan zulmü durdurmuyor. Ve Telegramcıların inlerine gireceğiz demiyor. Sebebini düşündüğümüzde aklımıza “Erdoğan Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na yapılan işkencenin neresinde?” diye bir soru da gelmiyor değil hani. Bu şüphe ancak Telegramcıların inine girince durur, biline! Ve not ettiğimiz bir atama; önceki hafta Telegram İşkencesinin birinci dereceden faili Savunma Sanayii Müsteşarı terfi ettirilerek Başbakanlık Baş müşaviri yapıldı…
Evet, öyle ya da böyle yukarıda bahsini ettiğimiz koalisyon güçleri Tayyip Erdoğan'ı götürecek. Burası kesin. Taraflar davalarından vazgeçici değil. Ancak Erdoğan bağrına sığındığı halkın isteklerine samimi cevap verirse başka. Seçim sonuçlarında açıkça görüldü ki; halk Tayyib'in uzun boyuna yahut kara kaşına kara gözüne oy vermedi. Hatta daha açık söyleyelim, öyle belediye işiydi, asfalttı, trafik, suydu; ona da oy vermedi. Peki, niçin oy verdi? Cevap, aynı zamanda Başbakan'ın ivedilikle yerine getirmek vazifesidir. Yoksa sadece kendini değil evlatlarını da ACAİP bir son bekliyor… Millet vesayet rejimlerinden bıktı, yağmacı işkenceci liberalist rejim ve şahıslardan bıktı, her gün şu bu ideoloji vesilesiyle evlatlarının kanının dökülmesinden bıktı. Artık tamamen yerli, İslâmî hassasiyetleri olan, tatbik edildiğine kendisine inanılan ve teslim olunan bir kanun ve idare biçimi ile yönetilmek istiyor. YENİ NİZAM, YENİ İNSAN, YENİ YURT istiyor. Kocamış kadının makyajlanarak genç/yeni diye görücüye çıkarılmasını eskinin yamanıp, boyanıp önüne getirilmesini istemiyor. Ak Parti içerisine sızmış halk ve hak düşmanlarının ayıklanmasını ve yine şu veya bu şekilde Ak Parti içerisinde yer almış ve adı yolsuzluklara bulaşmış, rantçı ve menfaatperest şahısların ve şirketlerin elenmesini, dışarı kusulmasını istiyor.
Nihai sözümüz Kumandan'ın duasını tekrar etmek ve âmin demek olsun; YA RABBİ SEN DÜŞMANLARIMI BİRBİRİNE KIRDIR.
Baran Dergisi 377. Sayı