Bütün davaların kökünde ahlâk davası vardır. Aklın “niçin” davasına karşı “ruhun” nasıl davası... Necip Fazıl fikriyatını, mücadelesini, sanatını, her şeyini bir ahlâk davasına bağlar. Onun ahlâkının kökü de İslâm ahlâkıdır.

İçtimaî, siyasî, iktisadî, idarî, ilmî, edebî vs. insan ve toplum meselelerini istediğimiz kadar sınıflara ayırabiliriz. Ancak hepsi gelip son tahlilde ahlâk davasına çatar. Hak veya bâtıl her sistemin kendi ahlâk görüşünü göstermek boynunun borcudur. Necip Fazıl paradigmayı temelden sorgularken Batı’yı dışyüzden taklid eden Cumhuriyet devrimlerini bir ahlâk davası getirememekle suçlar ve teklif olarak şöyle der:

“Bizim ahlâkımızsa, baştan başa müstesna bir ahlâk manzumesinden ibaret Müslümanlık ahlâkıdır ki, eski çağlarda ham ve kaba softa, bu ahlâkın sâf ve hâlis imân cephesini kurutmuş; yeni çağlarda da Avrupalıya körü körüne hayran modern inkâr yobazı bu ahlâkın öz kaynağını yıkmış; inkılâp dedikleri de kendi içinden yeni bir ahlâk telakkisi getiremeyince, bugünkü ahlâk faciamız doğmuştur.”(1)

Necip Fazıl, fikriyatını ahlâk temeli üzerine kurmuş olup bunu da diyalektik ile beraber yürütmüştür. Şöyle ki: İslâm’ın ahlâk görüşüne bağlı ve imân davasını başa alan (imân ahlâkı) Necip Fazıl, kendi çağında dâvayı yürütmek için bir diyalektiğe de ihtiyaç olduğunun şuurunda olarak, yeni bir İslâm diyalektiği (usul) getirmiştir. Onun yenileyiciliği hem fikriyatında hem de fikriyatının sunuş tarzı olarak öncelikleri tayin, tesbit ve yeni bir tertip (sıralama) yapmasındadır. Çağında yitirilen değerler ve İslâm’ın bunlara karşı öne çıkarılması gereken prensiplerinin tesbiti de diyebiliriz buna. Necip Fazıl’ın pîr ve bir oluşu, vazgeçilmezliği buradadır. Öyle ki, bütün İslâmcı münevverlerin onun üzerinden yükselmek ihtiyacı duymaları bu sebeptendir. Zaten Mütefekkir Mirzabeyoğlu da, “İBDA Diyalektiği” ile Büyük Doğu davasını yürütmüştür.

O, sorunları ilk dillendiren olmakla kalmamış, kanlı çileler ve mücadeleler içinde çözümlerini de sistem bütünlüğü ve tutarlılığı içinde arz eden olmuştur. Onun bazı şahsî zaaflarından bahsedenler, fikrî tutarlılığı ve fikir mimarisinin sağlamlığı karşısında bir şey diyememektedir. Çünkü imân ve ahlâk davasında erimiş bir fikriyat söz konusudur. Necip Fazıl, onun en yakını konumunda olan (fikrine nüfuz etmiş) Mirzabeyoğlu’nun tanımıyla şudur: “Şeriattan kıl taviz vermeden onu eşya ve hadiselere hakim kılmanın dünya görüşünü örgüleştirmiş adam.”(2)

İnsan, ahlâkî bir varlık olup hayvandan onu ayıran temel özellik budur. Ahlâk davası düşünce ile içiçedir. Ahlâk, insanın eşya ve hadiseler karşısındaki tavrıdır. Burada sadece insana özgü olan aşkın bir varlık olma özelliği görülüyor. Yani, insan kendini aşan bir varlık olup “değer”lere ihtiyaç duyar. Varlık “bildirebilme” ile mümkün. Eşyada zatıyla iyi-kötü değer yoktur. Peygamberler olmasaydı iyi-kötü idraki olmazdı, medeniyet olmazdı. Bu da Mutlak Fikrin zarureti demek.

Necip Fazıl, “Her düşüncenin ruhî tavrına ahlâk denir.” diye umumî bir tarif yaptıktan sonra, ahlâkın kaynağı ve ruhunu, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” hadisinden gösterir ve şöyle bir hususî tanım yapar:

“Ahlâk sadece dünya görüşünün bir neticesi değil, aynı zamanda sebebidir. Ahlâk o hale geliyor ki, fikrin kendisi oluyor, fikir hemen onun başına geçiyor, sonra fikrin neticesi oluyor. Yani, sebep ve neticesi, netice ve sebebi… Ahlâk bütün bu kâinat manzumesinde, duyan, düşünen ve hareket eden insanın bütün hareketlerini tatbik edeceği ruhî mîzan…”(3) 

Cemiyet ile ferdin ya birlikte kurtulmak ya da batmayı göze almak durumunda olduğunu savunan Necip Fazıl, 150 yıllık Batılılaşma yanlılarının öz kökümüz ve inanç çimentomuz olan İslâm’ı kurutma davası ile ahlâk noktasını hedef seçtiklerini ve yıkımlarını genişlete genişlete bugünkü noktaya gelindiğini söyler ve ilave eder: “Başka sebep aramayınız! Ahlâk gitmeden imân gitmez.”(4)

Üstad, “ceketimizin astarında kaybettiğimiz İslâm’ı tekrar bulmak ve ona nüfuz etmek” vazifemizi hatırlatarak, “Bir zamanlar ne olduksa bu ahlâkın yüzü suyu hürmetine olduk; ve ne olmadıksa, bu ahlâkı gölgelendirmek ve sonra büsbütün karanlığa gömmek yüzünden olamadık.”(5) der.

Kapitalizmin ferdi, sosyalizmin cemiyeti putlaştıran anlayışına karşı fert ve cemiyet hakkını ancak âhenk içinde İslâm’ın vereceğini savunan Necip Fazıl, Büyük Doğu İdeolojisi’nde iktisadî bir nizamın ilkelerini de kitaplık çapta çerçeveler. Zekât şartı ve faiz yasağının hikmetlerini işaretledikten sonra Büyük Doğu Başyücelik Sistemi’nde sermayenin urlaşmasına ve toplumda gelir dağılımında uçurumlar oluşmasına mâni olunacağı belirtilir.

İdeolocya Örgüsü eserindeki dokuz temel prensip, ahlâk ve iktisat mevzuunda yol göstericidir. Ehemmiyetine binaen sayalım: Ruhçuluk, Keyfiyetçilik, Şahsiyetçilik, Ahlâkçılık, Milliyetçilik, Sermaye ve Mülkiyette Tedbircilik, Cemiyetçilik, Nizâmcılık, Müdahalecilik.

Necip Fazıl’ın “Devlet ve İdare Mefkûremiz” diye İdeolocya Örgüsü’nde müstakil bir bölümde incelediği Başyücelik rejiminde, sermayenin urlaşmasına müsaade edilmez. Aynı eserde “Belli başlı mikyasları taşıran kıymetler de ellerdeki ölçülü kalıplara göre, kendi kendisine taşacak, cemiyet sarnıcına akacak, orada toplanacak ve devlet emrinde içtimaî sermaye ve mülkiyeti temsil edecektir.”(6) denir.

Üstad enflasyon, fiyatlar dengesi, sanayileşme, enerji açığı, bankacılık sistemi, gelir-gider dengesi, mâlî politika vs. mevzuları ve en zecrî tedbir ile en uysal yönetimin nerede ve nasıl uygulanacağını anlattığı makalelerinde, siyaset-iktisat ilişkisi yanında ruhî iktisadî ve iktisadî ruhî mesele üzerinde de durur.

İktisat, ahlâkî bütüne bağlı alt şubedir. İnsanın tüketim alışkanlıkları ve bütün iktisadî davranışlarını yönlendiren tercihleridir ve bu da ahlâkî bir seçim demektir. Kimi toplumlar kahve tüketmeyi severken, kimileri de kola tüketir. Zarurî ihtiyaçlar ayrı bir , ihtiyaçları belirleyen duygu ve düşünce dünyasıdır. İhtiyaç, hayat tarzı meselesine bağlı olarak zaman ve mekân içinde değişikliğe uğrar. İktisatla ruh ve ahlâkın birbirinden ayrılması imkânsızdır. İktisadî yapıyı belirleyen değerler sistemidir. Bu temel tesbitler, Salih Mirzabeyoğlu’nun İktisat ve Ahlâk eserinden özetlenmiş hususlardır. (7)

Üstad’ın 1980 öncesi iktisadî bazı tavsiyelerini daha sonra istikrarlı hükümetlerin uyguladığını ve netice aldığını söyleyelim. “İnkılâp Çapında İktisadî Hamle” başlıklı yazısındaki teklifleri özetlersek: Evvela parayı dengeleştirmek… Bütün kıymetler buğday ve ekmek değeri esas tutularak bundan 40 yıl önceki (1940’lar) nispetlere göre denge hizasına sokulacak… Mutlaka dengeli ihracat ve ithalat ve mutlaka “gider” değil, “gelir” temeline dayalı dengeli bütçe... Liranın önündeki sıfırları atmak. Millete duyulacak merhamet adına ve hak aşkına, fertleri ve nefsleri kahredici bir rejim...(8)

Kapitalizme ve laik-seküler sisteme karşı olan Necip Fazıl, fikir sisteminde onlarla hesaplaşırken ahlâkî bütüne bağlı bir alt sistem olan iktisadî alanı da ihmal etmiyor, makro ve mikro ekonomiye dair önemli tekliflerle ortaya çıkıyor idi. Üstad’dan aldığı ruh ve anlayış ile Büyük Doğu geleneğini İBDA fikriyatıyla yürüten Salih Mirzabeyoğlu ise, İktisat ve Ahlâk ile Parakutâ’ isimli müstakil eserler verirken iktisadî alt şubeyi de sistemleştirmiş oluyordu. İBDA bağlılarının yapması gereken bu işi belki de ehemmiyetine binaen kendisi yapıyordu.

Yine Salih Mirzabeyoğlu iki ciltlik Kavgam eserinde Necip Fazıl’ın bir kısmı iktisadî alanda olmak üzere bazı makalelerinden seçme yaparak onları dinamik bir plâna taşımıştır. Bu seçmelerden iktisadî alanla ilgili olanları Kavgam II eserinin İktisat levhasında (bölüm) yer almakta olup Üstad’ın Haziran 1979, Eylül 1979, Nisan 1980, Mayıs 1980, Haziran 1980 ve Ağustos 1980 tarihli Raporlarından alınmış 24 makaleyi ihtiva eder.

Ülkeleri kendi iktisadî-siyasî hegemonyasına göre âdeta bir kast sistemi gibi sınıflara ayıran ve boyun eğmeyenlere önce iktisadî sonra askerî güç uygulayan ABD-Batı emperyalizmi, dünyadaki kaynakların yüzde 80’ini kendi çevresindeki yüzde 20’ye dağıtır. Böyle bir düzenin mimarı Batı dünyasını örnek alamayacağımız gibi onların parya düzenine taş da taşıyamayız. Para ve iktisadî mallar bir âlet, ancak bu âleti güden, hak veya batıl olsun, ruh ve idrak, dil ve anlayış âletidir. İşte, BD-İBDA anlayış sistemi, insan ve toplum meselelerini ruhî-iktisadî, siyasî-ahlâkî, içtimaî-bediî bir bütünlükte ele alarak iktisat âletinin de hakkını veren yegâne “Yeni Dünya Düzeni”mizdir.

Dipnotlar

1-Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2017, s. 95.

2-Salih Mirzabeyoğlu, Necip Fazılla Başbaşa, İbda Yayınları, İstanbul, 2019, s. 281.

3-Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2014, s. 129.

4-Necip Fazıl Kısakürek, Çerçeve 5, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2010, s. 301.

5-Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2017, s. 97

6-Kısakürek, a.g.e., s. 402.

7-Salih Mirzabeyoğlu, İktisat ve Ahlâk, İBDA Yayınları, İstanbul, 2005, s. 21-25.

8-Necip Fazıl Kısakürek, Rapor 5, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1979, s. 44-46.

Aylık Baran Dergisi, 7. sayı, Eylül 2022