Ülkemizde, ince eleyip sık dokumaz ve renk-ton farklarını titiz bir şekilde ele almazsak üç tür Türklük anlayışıyla karşı karşıya kalırız. Bu üç Türklük anlayışının genel hususiyetlerinden ve bugün siyasî yelpazede kimler tarafından temsil edildiklerinden bahsedelim.
Bunlardan birincisi, rejimin kurucusu Kamal Atatürk Türklük anlayışıdır. Bu Türklük anlayışı, Türklerin kurduğu Osmanlı Devleti’ni Batı karşısında tutuldukları eziklik psikolojisiyle yıkıma sürükleyen İttihad Terakki zihniyetinden neşet etmiştir. Bu anlayışı benimseyen ve besleyenler Bektaşîler, Sabatayist ve Masonlar olmuştur. İlk neşvünema buldukları yer 1910 yılı verilerine göre 140 bin nüfusa sahip olan ve bu nüfusun 80 binini Yahudi’nin 20 binini ise Sabetayistlerin oluşturduğu Selanik şehridir. Bu fikir Batı desteklidir. Zira Abdülhamid Han döneminde kaçıp sığındıkları, gazeteler çıkarıp propaganda yaptıkları yerler Devlet-i Aliyye’yi işgal eden ve yıkan İngiltere, Fransa gibi Batılı ülkelerdir. Batılı devletler, bugün tıpkı PKK ve Alevî-sol örgütleri koruyup kolladıkları gibi zamanında da bu Türklük anlayışına sahip sözde aydınları ve milisleri korumuş ve kollamışlardır.
Günümüzde bu Türklük anlayışını kimlerin benimsediğine gelelim. Elbette burada ilk başa CHP’li ulusalcı Kemalistler, ikinci sıraya ise İyi Partili Kemalistleri yazabiliriz. MHP içerisinde de bu anlayışta insanlar hâlâ mevcuttur; fakat İyi Parti’nin kopmasından sonra ekserisi oraya geçmiştir. Bu Türklük anlayışına sahip olan insanlar, Batı karşısında eziklik psikolojisiyle hareket ederler, Batı’daki her şeyi sorgusuz ve sualsiz alma, tüm iddiaları sorgusuz sualsiz kabul etme taraftarıdırlar. Cemiyetimiz ve memleketimizle hiçbir ruhî bağları kalmamıştır. Kendileri Türk yahut Türkçü olarak takdim etseler de Türk’ün öz değerlerine düşmandırlar.
Nitekim Kemalist devrimler de bu anlayışa nisbetle yapılmış; memleketimizi işgal eden Batılı güçlerin kültür ve hukukları birebir kopya ile memleketimizde icra edilmeye kalkılmıştır. Ne de olsa Batı’dan gelen her şey güzel. Onlara göre; “İslâm bu milletin ruhu olamaz, İslâm bu milleti geriletmiştir.” Fakat “Üç kıtada hüküm süren Osmanlı Müslüman değil miydi?” diye sorsan apışıp kalırlar. Çünkü bilgi ve idrakleri sloganlardan ötesine geçemez.
İkinci Türklük, anlayışı ise Rıza Nur kolundan Nihal Atsız Türklüğü ve Türkçülüğüdür. Bu anlayış, Kamal Atatürk Türklüğüne ve Türkçülüğüne, Batı destekli ve Sabatayist kökenli bulduğu için düşmandır. Atsız, Kemalist Türklük anlayışını milli olarak görmez. Buna mukabil, bugün Nihal Atsız’ın takipçisi olduğunu iddia eden bazıları M. Kamal’a da taparlar. Kendilerin Atsız’ın M. Kamal’ı amansızca eleştirdiğini söylediğinizde, Atsız’ın dahi hiçbir kitabını okumadıkları direkt sloganlara başvurmalarından anlaşılır.
Bu Türklük anlayışı muhteva ve kalıp münasebetinde muhteva kısmını anlamaktan aciz kalmıştır. Kalıpta takılmış ve Türk’ün ruh kökünü İslâm öncesinde aramaya kalkmıştır. Eski Türk devletlerinin hepsini “ırkımın kurduğu devletler” diye saygı ile anmaktadırlar. “Irkımın benimsediği dinleri saygı duyarım.” derler; fakat kimisi İslâm’a saldırmaktan imtina etmez. Yani ırkı, Mecusi olsa saygı duyar. Bu Türklük anlayışına göre devlet kuran Türk büyükleri peygamberlerden daha büyük insandırlar. Peygamberleri pervasızca hesaba çekerler de bu Türk büyüklerinin önünde saygı ile eğilirler.
Bu kafatasçı Türklük anlayışı, insanın var oluş gayesine dair ontolojik ve epistemolojik hiçbir şey sunamaz. Bir ahlâk oluşturma gayretinde bulunsa da yarım ağızlı ve güdük kalır. Bugün İyi Parti’nin büyük çoğunluğu bu anlayıştadır ve MHP içerisinde de mebzul miktarda varlar.
Üçüncü Türklük anlayışı ise Üstad Necip Fazıl ve Seyid Ahmed Arvasî’nin Türklük anlayışıdır. Bu anlayışa göre; “Türk, Müslüman olduktan sonra Türktür!” Bu anlayışta muhteva ve kalıp yerli yerine oturtulmuştur. Mazrufu (özü) İslamiyet olan bu milliyetçiliğin zarfı da Anadolu’dur. Türkler İslâm ile şereflenip İslâm potasında eridikten sonra medeniyet kurmuş ve aleme nizam verme ülküsü gütmeye başlamışlardır.
Özünde İslâm olan bu Türklük anlayışı, nesep temeline dayalı kafatasçı Türkçülük anlayışlarını Türk’ün öz değerlerine karşı girişilmiş ihanet olarak görürler. Çünkü Türkçülüğe ve ırkçılığa kayan bu anlayışlar, İslâm’ı dışlayıcı bir görüşe sahiptir, İslâm’ın nehyettiği kavmiyetçiliği temsil eder. Diğer ırkları hor görürler. Üstad Necip Fazıl ve Seyid Ahmet Arvasî’nin Türklük anlayışı ise “insan kavmini sevmekle kınanamaz” ölçüsü üzerine kuruludur ve diğer ırkların mensubu olanları hor görmez; müşterek payda İslâm dairesidir. Tüm Müslümanları kardeş görür. Bu anlayış bugün Ak Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakının müşterek paydasıdır; yani bu ittifakın çatısı Büyük Doğu’dur.
Üstad Necip Fazıl ve Seyid Ahmed Arvasî’nin özünde İslâm olan Türklük anlayışı, bilhassa “Millî Görüş” tayfası tarafından, tamamen farklı bir mânâda değerlendirilip Doğu ve Güneydoğu’da insanların Üstad ve Ahmet Arvasî’nin kitaplarını okumasının önüne geçilmiştir. Bu da Kürt halkının Marksist PKK’ya ve Ehli Sünnet dışı sözde İslâmî hareketlere destek vermesine ve katılmasına zemin hazırlamıştır.
Baran Dergisi 711.Sayı