F. M. Dostoyevski'nin baş romanları arasında en zayıf olanıdır Delikanlı. 1875'te yayınlandı. Eser Oteçestvennıye Zapiski (Yurt Notları) dergisinde tefrika edildi. Zaten 9 Şubat 1881'de öldü en büyük Rus romancı.
F. M. Dostoyevski'nin baş romanları arasında en zayıf olanıdır Delikanlı. 1875'te yayınlandı. Tüm zamanların en iyi romanı diye tarif edilen Karamazov Kardeşler'den (1880) bir önceki eserdi Delikanlı. Eser Oteçestvennıye Zapiski (Yurt Notları) dergisinde tefrika edildi. Zaten 9 Şubat 1881'de öldü en büyük Rus romancı.
***
Romanın başkahramanı Arkadiy Makaroviç Dolgorukiy, yırtıcı kişiliğinin yanında benzersiz bir bencilliğe sahiptir. Diğer yandan gençliğin verdiği saflık ve tecrübesizlikle sürekli değişkenlik hâlindedir; tahmin de edilemezdir. Karakter yalnızlık ve egoizm pençesinde kıvranırken, dinî ve ideolojik çatışmanın ortasında bulur kendini. Üvey bir babası vardır. Umumi olarak Dostoyevski'nin tüm romanlarında baba ve oğul (varsa) çatışma içindedir.
Arkadiy Makaroviç, soylu üvey babası Versilov'a muhtaçtır; onun hata ve kusurlarından derin haz duyar. Bu muhtaç olduğu yabancıyı keşfetmek için de heyecanlıdır.
Arkadiy Makaroviç Dolgorukiy, "hakikatin krallığı"na erişmeye çalışan bir Delikanlı ise, bu tahta göz dikmiş birçok ihtiras sahibi iyi-kötü (buna siz karar verin) kahraman da bulunur eserde.
Delikanlı'nın gözü karadır, ah bir de amansız bir gururu vardır, 700 küsur sayfalık romanın yarısı "ülkü" ve "gurur" üzerinedir... Hata yapmak ve rezil olmaktan usanmayan başkahramanımız olur olmadık yerlerde türlü rezilliklere imza atıp, "dünya yarılsa da benimle beraber herkesi yutsa", "apres moi, le deluge!"* diyebilecek kadar pişkindir.
"Ülkü de ülkü" diye tutturup gider Delikanlı Arkadiy. Görkem ve paraymış istediği. En azından şimdilik. Dostoyevski 1850'lerde Rus toplumunu zedeleyen "gücün kaynağı muazzam servettir" düşüncesiyle de alay ediyor. Çünkü romanın bir yerinde toplumun paragöz ve köhnediğinden dem vurur Dostoyevski'nin başkahramanı, "madem öyle Rothschild kadar zengin olacağım!" diyor ağzını sulandırarak, özgürlüğünün peşinde...
Yine intihara meyilli rezillikler içinde varolmaya çalışan kahramanlara denk geliyoruz eserde. Arkadiy Makaroviç, romanın diğer kahramanlarından garip bir hâlde bulunan Prens'e şöyle söylüyor: "Ölmek de ne demek, asıl şimdi yaşamalısınız, doyasıya yaşamalısınız."
Prens ise, "ben ne diyorum peki? insan ömrünün bu denli kısa olmasını anlayamıyorum. kişinin tatlı canını hiç üzmemesi gerekir. Puşkin'in de bir şiirinde büyük bir basiretle anlattığı gibi, hayat Yaradan’ın bir sanat yapıtıdır. Sanatınsa birinci koşulu kısalıktır. Ama hayattan bıkmayanları bırakmalı, istedikleri kadar yaşasınlar." diye cevap veriyor.
Hele "büyük bir günahkârın hayatı"ndan devşirme "Lambert" isimli Fransız karakter... o, milletin kayıtsızlığını gösteren melodramik bir tiptir. Suniliği, uyumsuzluğu okuyucuyu rahatsız eder. Herkesin niyetini suiistimal etmeye çalışıp, entrika yapıcıların başında gelir Lambert!
Hayvanlaşma derecesine varıncaya kadar yozlaşmış, doğru yoldan sapmış, entrika bağımlıları, kenar mahalle dilberleri, sosyalistler, inançsızlar bir araya toplanmış, ortalık şenlenmiş... Türlü namussuzluğun kol gezdiği hâdiseler silsilesinde, "hakikat nerede?" diye sayıklayan uyur gezer kılıklı bir eblehin Delikanlı'nın veçhesinden, Dostoyevski'nin dehasına bakıp hayret ediyoruz.
* (fr.) "Benden sonra tufan!"