Danimarkalı şair Andersen’in gözünden Honore de Balzac:

“İlk defa Balzac’ı kontes Becorme’nin evinde gördüm… Bu salonda Balzac, bana, zamanın modasına uygun kibar bir delikanlı gibi göründü; kırmızı dudaklarının arasından dişleri bembeyaz parlıyordu; alnı açıktı; bir dahi hâli vardı… Bir müddet sonra Louvre sarayının avlusundan geçiyordum; boyubosu, yürüyüşü, hali, tavrı, Balzac’a benziyen bir adamla karşılaştım; fakat bu adamın sırtındaki ceket, köhne denecek kadar eskiydi; pabuçları boyasızdı; pantolonu çamur içindeydi; gelişigüzel bir şekilde başına koyduğu şapkasının tüyleri dökülmüştü. Yüzüme bakıp gülümsedi; adamın bu hareketi tuhafıma gitti ama, durmadım. Bununla beraber Balzac’la bu adam arasında öyle bir benzeyiş vardı ki geri dönüp arkasından koştum: ‘Affedersiniz ama, siz M. de Balzac değil misiniz?’ dedim. Beyaz dişlerini göstererek güldü… Elimi sıktı, selâm verip yoluna devam etti. Şunu da söyleyeyim ki, çok yumuşak ve zarif elleri vardı.”

Bu “Danimarkalı şair Andersen” kuvvetle muhtemel Hans Christian Andersen’dir. Andersen, 1833-1834'te Almanya, Fransa, İtalya'ya yaptığı geniş gezi sırasında Paris'te Heinrich Heine ve Victor Hugo, Roma'da Bertel Thorvaldsen ile tanışmıştır. Ayrıca Balzac’ın akranıdır. Andre Billy, Balzac’ın biyografisinde Andersen’in soyadını vermeyi ya unutmuş yahut belirtmeye tenezzül etmemiştir.

Filvaki Balzac’ın 1930’lardaki hâli şair Andersen’in anlattığı gibidir. Tavırları da yukarıdaki vesikada anlatılanla aynıdır. Otuzundaki Balzac, iyiden iyiye tanınmaya başladığında bugün kitaplarının üzerine basılan o portredeki hâlini aldı… Şişman, giyim kuşamına özen gösteren, cübbesini arkaya doğru attığı zaman bir boğa boynunu andıran ensesi belirirdi. Suratında çoğu zaman gülücük vardı, hafif tebessüm ettiğinde de burnu aşağı doğru kayardı. “Çünkü” derdi, “Gerçek edebiyatçı, çalışırken de temiz olmalıdır!” Büstünü yapan David d’angers’ye poz verirken, “Aman burnuma dikkat edin! Burnum, başlıbaşına bir âlemdir.” dedi İnsanlık Komedyası’nın mucidi.

Balzac bu yaşlarda Victor Ratier’in başyazarlığını yaptığı Silhouette gazetesine yazı yazmaya başladı. Mode isimli gazeteye de yazılar verdi. Emile de Girardin ile Le Feuilleton des Journaux Politiques isimli bir ek gazete kurmaya karar veren Balzac, Debats gazetesi aracılığı ile yılda yirmi frank karşılığında abone olan kimselere bu gazeteyi göndermek istedi. Mecmua çıktı.

1831’de kendisini tamamen gazeteciliğe vermek isteyen Balzac, Victor Hugo’nun da bir zamanlar editörlüğünü yapan Charles Gosselin’e şöyle diyor: “Eve geldiğim zaman ateş püsküren, hayır ateş püsküren demeyeceğim, benim iflas eden birisine bile yazmağa cesaret edemeyeceğim mektubunuzu buldum… Bu mektubu okuyunca kitap yazmağa lanet ettim; istikbalimi tâyin etmekte hür olduğum için böyle daimi bir huzursuzluk içinde yaşamak istemiyorum… Eğer kitaplarımın yüzünden geçirdiğim ağır hastalığa ve çektiğim korkunç ıstıraplara karşılık göreceğim mükâfat bu çeşit nankörlüklerden ibaretse, zamanımızın kitapçılarında veda etmekten başka çare göremiyorum. Şu sırada bana, umduğumdan çok para teklif eden gazetelere yazmakla iktifa edeceğim; iki gazete ile yaptığım mukavele gereğince ayda elli altı sahife karşılığında yedi yüz frank alacağım; bundan başka tefrika romanlar da yazacağım… İşim başımdan aşkın… Artiste’e Revue des Daux Mondes’a Revue de Paris’e bin franktan fazla tutan makaleler yazmayı vadetmiş bulunuyorum.”

Balzac’ın hesap defterini inceleyen Edouard Maynial, 1831’de, 1830’a nazaran romancının üç misli para sarf ettiğini söylüyor. Balzac bu sıralarda La Peau de Chagrin (Tılsımlı Deri) ve Monographie de La Vertu (Faziletin/Erdemin Monografisi) isimli eserleri üzerinde çalışıyor, pek verimli olamıyor. Verimli olamadığı için de gazetecilik yapmaya koyuluyor, şimdilik.

Balzac’ın çalışma tarzı

Balzac’ın çalışma usulü, aynı metni birkaç kere kaleme almaktan geçerdi. Meselâ, birinci metin hep kabataslak, ikincisi taslağın üzerinden karışık tashihler; daha sonra ise ilaveler… Böyle de kalmazdı, bölümlerin yerleri değişir, bir bölümün yerine başka bir bölüm koyardı. Pek tabiî bazı pasajları da komple çıkarırdı.  

Bir Balzac mektubu

1835’te eli kalem tutan bir delikanlıyı, Emile Chevalet’i büyük romancıya yardımcı olsun diye tavsiye ediyorlar. Roman yazmak, edip olmak adına çabalayan insanlar için de ehemmiyetli bu bölümü sizinle paylaşmak istedik:

“Bana tavsiye ettiğiniz delikanlının yazdıklarını okudum. İçinde ne bir cümle, ne de bir fikir bulabildim. Birkaç sahife beyaz kâğıt karalamak cesaretinden başka hiçbir meziyeti yok! Yazı yazmak sanatı, bulaşıcı bir hastalık gibi şundan buna geçmez; yavaş yavaş öğrenilir. Ben ona, ne tanrı vergisi olan bir şeyi öğretebilirim, ne de onu aldatmak mesuliyetini üzerime alabilirim. Yiyecek ekmeği yoksa, emin olun kalemi sayesinde ancak on yıl sonra ekmek bulup yiyebilir. Hakikat bundan ibaret! Eğer ısrar etmek istiyorsa, o vakit, bir taraftan tahsiline devam etsin, bir taraftan da para kazanmak için başka bir iş bulsun. Üstelik hiç tarih bilmiyor, dünyadan haberi yok; kendi dilini doğru dürüst konuşamıyor; insan tutkuları hakkında hiçbir bilgisi yok! Dramatik entrikalar hakkında hiçbir şey bilmeyen bir insan ne yazabilir, nasıl yazabilir? Bu delikanlı tam mânasiyle devrimizi temsil ediyor. Elinden bir iş gelmeyen adam ne yapar? Kaleme sarılır, yazı yazar, sanatkâr olur değil mi? Alelâde bir iş tutamayan insanoğlu, en yüksek mesleklere doğru uzanır. Onun yaşındayken ben de öyleydim; ama ben, hiç olmazsa bir şeyler biliyordum. Eserini, o yaştayken yazdığım eserlere benzettiğim delikanlıyı büsbütün itham etmek de elimden gelmez ama benim yaşadığım o on yıllık hayatı tecrübe edecek babayiğit nerede! Beni koruyanlar vardı, acaba onu da koruyanlar olacak mı? Bir yandan başını okşarken, bir yandan da yeryüzünü örten perdeyi kaldırıp görüş sahasını genişletmeğe çalışan kadınlarla karşılaşacak mı? Salondan salona koşmak için vakit bulabilecek mi? Müşahede kabiliyeti var mı? On beş yıl geçtikten sonra gelişecek olan düşünceleri görebilecek mi? Muharrirlerin neyin nesi olduklarını kimse. Bilmez! Kendilerinin, saadet, istidat, kudret, inat, sıhhat, ikinci görüş vesaire gibi şeylerden mürekkep birer varlık olduklarını bilse bilse yine muharrirler bilirler.”

İşte bu genç yerine Balzac, Charles Lemesle adında bir genci seçiyor. Lemesle gramer, mantık ve mürettiplikten de anlıyormuş. Balzac, keskin görüşlü delikanlıya, “Benim Boileau’m” (2) derdi.

“Beni koruyanlar vardı” ve “başını okşarken, görüş sahasını genişleten kadınlar”dan kastettiği de Markiz de Castries, Düşes d’Abrantes ve Madam Hanska’dır. Özellikle Hanska, edebiyat âlemine atıldığı zamandan beri Balzac’ın önünü açmayı kendine ulvî bir vazife edinmişti. Balzac roman yazmaktan usandığında, borçları bir hâyli biriktiğinde, insanlardan kaçıp gitmek istediğinde yanında Madam Hanska denilen kadın vardı.

Dipnotlar

1- Sir Walter Scott'ın Fransa'daki ana yayıncısı olan Charles Gosselin, Balzac gibi büyük Fransız yazarların eserlerini yayınladı.

2-Nicolas Boileau-Despréaux olabilir. Boileau, Fransız şair ve münekkiddir. Klasisizmin kurucularından biri olarak kabul edilir. Boileau, Fransa'da bir mahkeme kâtibi olan babasının yanında büyüdü.

Aylık Baran Dergisi 11. Sayı Ocak 2023