İnsanoğlu tarihte yaşanan dehşetengiz hadiseleri pek çabuk kavrarken, içinde bulunduğu çağın felâketlerini idrak etmekte niçin güçlük çekiyor? Bugün kime sorsak Firavun kötü. Peki Firavun niçin kötü? İnsanları köleleştirdiği, serveti tek elde toplayarak halkına zulmettiği, adil olmadığı, zalim olduğu ve küfürdeki ısrarı dolayısıyla. Peki, Firavun kötü de, çağın Firavunları masum mu? Kölesinden verim almak için ona hakikaten de iyi bakması gereken “efendi”ler devrinden, kölesinin önüne üç beş kemik atıp, “yerine yenisi nasılsa bedava” diye gerisiyle zerre kadar alâkadar olmayan “efendi”ler devrine geçmedik mi? 70 milyon insan, dünya nüfusunun %99’unu teşkil eden 7 milyar insanın toplamından daha zengin değil mi? 80 süper zenginin servet toplamı, dünya nüfusunun fakir %50’lik kesiminden daha çok değil mi? (İngiliz Oxfam’ın servet raporu) Ya adalet? Bu 70 milyonluk kesimi tek tek bilemiyoruz tabiî, lâkin o 80 süper zenginden tek birinin bile adalet karşısında çıktığını hiç duydunuz mu? Böylesine muazzam bir servet, hukukî sınırlar içinde elde edilemeyeceğine göre, hani adalet? 70 milyon kişinin, 7 milyar insandan daha zengin olduğu ve insanlığın büyük bir kesiminin açlık, sefalet ve yoksulluk içinde kıvrandığı bir dünyada, bundan büyük zulüm olabilir mi? Küfürdeki ısrar bahsine ise hiç girmeyelim. Servet sahiblerinin elinde bir silâh hâline gelmiş Amerika Birleşik Devletleri, yıllardır İslâm’ı dünyadan silmek için askerî, siyasî, ekonomik, kültürel ve teknolojik bir savaş vermiyor mu? Hâsılı kelâm, Firavun bu işleri Mısır özelinde yapar idi, şimdikiler ise global planda Firavunluk ediyorlar.

***

Allah “insan”ı öyle yaratmış ki; sureti birbirine benzese de siretleri ayrı ayrı... İnsandan başlayarak hayvandan aşağı, “belhüm adal” denilen hayvan aşağı çukura dek renk renk insan. Bir de aşağı doğru ayrılan diğer bir kol var ki, hayvandan aşağı olanı da aratacak cinsten; “şeytanlaşmış insan”. Şeytanın marifeti nedir ki? İnsanı, insan yapan hasletlerden alıkoymak. Şimdilerde teknikten başlayarak sanata dek, her şey, insanı kendisinden alıkoymak üzere kurgulanmış vaziyette. Aslında sanatın rolü, insana insan olduğunu hatırlatmak iken, o bile rolünü terk etmiş hâlde. Tüm bu sebeplerden dolayı şimdiki zamanı bir türlü yakalayamıyor, çağın dışına düşüyor ve ancak yüzlerce ve binlerce sene evvel cereyan eden hadiseleri idrak edebiliyoruz. Günümüzde yaşanan hadiselere karşıysa gözüne far tutulmuş tavşandan hâlliceyiz. Bizi hayattan tecrit eden “şey”ler o kadar çok ki, gözümüzün önünde cereyan eden bir hadiseyi bile mânâlandırmaktan yana güçlük çekiyoruz. Düşünsenize, uçaklardan tonlarca bomba yağması umurumuzda olmazken, bir kedi arabanın motoruna sıkışmış diye zırıl zırıl ağlıyor ve bunun adını da vicdan, bilmem ne sevgisi koyuyoruz. Yani yalnız his iptali de değil, mecrasını sapıtmış bir his durumu. Birinci seçenekten de sıkıntılı bir vaziyet.

***

Hatırlayacak olursanız, geçtiğimiz haftalarda Suudî ailesinden bir Veliaht Prens Türkiye’ye tatile gelmişti. Bu adamın 32 milyar dolar serveti var; fakat insanlığın içinde bulunduğu vaziyetten yana hiçbir kaygısı, ıstırabı yok. Haberlerden izlediğimiz kadarıyla 300 bavul getirmiş, kendisi ayrı eşyaları ayrı bir uçakla gelmiş, bisikletle Bodrum’u dolaşmış, elinde tesbihi varmış, falan filan. Suratı, eskilerin tabiriyle köseleye dönmüş, ruhu ise çoktan nefsi tarafından tutsak edilmiş bu tip, sorsanız, Müslüman. Muhtemelen odasının bir köşesinde “Mülk Allah’ındır” yazan, altın işlemeli bir levha dahi vardır. Biraz sohbet edilse, muhtemeldir ki; “biz de bu kadar malın mülkün bekçisiyiz.” de diyecektir. Somali’de, Sudan’da, Ruanda’da, Suriye’de açlıktan ve susuzluktan ölenler mi? Yok canım, ne alâkası var. Adam insan olma haysiyetinin bekçisiyim demiyor ki, malın mülkün bekçisiyim diyor. Adam kendisine Rezzak olan Allah’ın lütfettiği malın mülkün hesabını verecek olmanın şuurunda değil ki. Bu inandığını iddia eden tip, inanmayıp da aynı cürmü işleyen adamdan fersah fersah daha fazla suçludur. Tüm bunları adama söyleme sebebimiz, malını mülkünü kıskanmamız yahut servet düşmanı olmamız değil he; insan olmanın gereği olarak, onun ayıbından duyduğumuz utanç vesilesiyledir.

***

Bize dönecek olursak... Aslında Müslümanların olan topraklardan çıkan petrol ile beraber ruhunu da Amerika ve Yahudi sermayesine satan, önüne atılan büyük kemiklerin toplamıyla da zengin olan bu adama karşı bizim memleketin bakışı ise; elindeki tesbih, bindiği bisiklet, sarı şortu ve şortuyla bir örnek espardilden ibaret. Geçerken Bodrum’da hizmet sektöründe faaliyet gösteren birkaç işletmeye de üç beş kuruş bırakmış ya, tamam işte. Tam bir Türkiye aşığı...

İşte, evvelâ bu idrak ve anlayış sefaletini gidererek işe başlamak lâzım. Bu iki temel mesele hâlledildiği zaman, gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. 7 milyar insan, 70 milyon insan için gönüllü bir şekilde kölelik etmeyeceğine, yalnız onların hesabına şuurlu bir şekilde çalışmayacağına göre, evvelâ “şuur”u hapis tutulduğu hayat tarzından kurtarmak ve sahiblerine iade etmek; hâsılı kelâm insanlığı uyandırmak borcundayız. Belki o zaman biz de içinde bulunduğumuz zamanı ve şartları lâyıkıyla idrak eder ve eskiden yaşananlar gibi çağımızı da anlayabiliriz.

***

Afrika hâlâ aç ve susuz. Suriye ve Arakan’da insanlar hâlâ acımasız bir şekilde öldürülüyor... Tüm bunlar, birileri sosyal medyada daha fazla tık, diğerleri de haber bültenlerinde daha fazla reyting alsın ve başka birileri de beş dakikalığına lütfen insafa gelip, timsah gözyaşları döktükten sonra dönüp kaldı yerden işi gücüne devam etsinler diye olmuyor.

Belâ umumî gelir. Dün Allah’ın gazabına maruz kalmış ayrı ayrı ne kadar fiil varsa, hepsinin bir arada işlendiği bir çağda yaşıyoruz. Bu düzen için kesin olan bir şey varsa o da şudur ki; daha fazla sürdürülemez.

Baran Dergisi 555. Sayı