Gelişmelerin tümü Türkiye’nin seçimlere kadar dış politikada mevzi korumaya çalıştığını gösterirken, biz ihtimal vermesek de, Türkiye’nin karşısındaki muhatapların istediklerine erişmek için iktidar değişikliğini beklediğini gözler önüne seriyor.
Cumhurbaşkanlığı adaylarının başvurularını yapmasıyla Türkiye’de seçim süreci tam anlamıyla başladı. Derler ya, “tüm dünyanın gözü Türkiye’de” diye, vaziyet tam olarak öyle. Sadece Türkiye değil, son derece kaotik bir süreçten geçen dünyanın da yakından takip ettiği bir seçim sürecinin artık resmen içindeyiz.
Memleketin salahiyeti açısından son derece kritik, muhalefete bakınca görüldüğü üzere belki de bu zamana kadarki en önemli seçimler yaklaşırken, dış politikada da ehemmiyetli gelişmeler yaşanıyor.
Geçen haftanın dış politikadaki öne çıkan gündem maddeleri Finlandiya Cumhurbaşkanının Türkiye ziyareti ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Mısır’a yaptığı ziyaret ile Suriye rejimi lideri Beşar Esad’ın Rusya ziyaretiydi. Finlandiya meselesi gündeme yeni giren bir mesele olmasına mukabil, diğer iki ziyaret Türkiye’nin 10 yılı aşkın süredir dış politikadaki en büyük sorunları olan Suriye ve Mısır ilişkilerinin yeniden tanzimi bakımından önemliydi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'ye resmi ziyarette bulunan Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö'yü Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde ağırladıktan sonra düzenlenen ortak basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Güvenlik kaygılarımızın giderilmesi hassasiyetine binaen Finlandiya'nın NATO'ya katılım protokolünün Meclisimizdeki onay sürecini başlatmaya karar verdik.” ifadelerini kullanarak Finlandiya’yı İsveç’ten ayırarak NATO’ya girişi için yeşil ışık yaktı. İsveç’in durumu ise hem Türkiye hem de Batı dünyası açısından 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerin sonrasına bırakılmış gibi görünüyor.
Öte yandan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, M. Mursî’ye yapılan darbeyle ilişkilerin kesildiği Mısır’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaretin dönüşünde basın mensuplarının Mısır'a büyükelçi atanması hakkındaki sorusuna, "Cumhurbaşkanları bir araya gelirse onlar açıklasınlar diye planlıyorduk. Şimdi seçim zamanında bu bir araya gelme gecikirse, o zaman tekrar Cumhurbaşkanlarına arz edeceğiz, belki bir sonraki ziyarete hazırlanırız." cevabını verdi ve ilişkilerin yeniden tesisinde adım adım ilerleneceğini söyledi. Bu cevaplar seçimler öncesinde Erdoğan-Sisi görüşmesinin olmayacağının yanında, sürecin seçim sonrasına bırakıldığını da gösteriyor. Zira Mısır’ın, Türkiye’nin Libya’dan çekilmesine yönelik talebinin karşılanmasındaki güçlük, Mısır’ı da Türkiye’deki seçimlere göre pozisyon alma arzusuna itiyor.
Tıpkı Mısır’ın Libya şartı gibi, Suriye rejimi lideri Beşar Esad’ın da Türkiye ile görüşme şartının, Türkiye’nin millî güvenliği bakımından son derece ehemmiyetli olan Suriye’nin kuzeyinden çekilmesi olduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz hafta Rusya’da gerçekleşmesi beklenen Türkiye-Rusya-İran-Suriye dörtlü dışişleri bakanları zirvesi iptal edildi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu iptalin Rusya’dan kaynaklandığını söylerken, Rus kaynaklar ise Türkiye’nin iştirak etmek istemediğini belirtti. Suriye meselesinin de bir şekilde Türkiye’deki seçimlere ayarlı olarak sürüncemede bırakıldığını gördük.
Batı tarafından kıskaca alınan ve birçok meselede Türkiye sayesinde nefes alan Rusya’nın, gerek ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in ziyaretinden sonra Türkiye’nin bazı ürünlerin transit geçişine izin vermediği yönünde Rus medyasında çıkan haberler gerekse de Finlandiya’nın NATO üyeliğinin onaylanması çerçevesinde Türkiye ile ilişkilerinde daha temkinli bir sürece girileceği kimilerince iddia ediliyor. Oysa Rusya’nın Türkiye’ye ihtiyacı fazlasıyla devam ediyor. Öte yandan seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında yer alan 7’li ittifakın dış politikadaki tavrının doğrudan Batı’nın yanında yer almak olduğu da bilinirken bu iddia havada kalmaya mahkûm.
Bölgedeki meseleler üzerinden giderken son olarak Azerbaycan-Ermenistan arasındaki tansiyonun yeniden yükselmeye başladığını ve İran’ın da Azerbaycan sınırına askerî yığınak yaptığını, seçimlerde Erdoğan’ın aleyhinde bir sonuç çıkması için elini ovuşturduğunu da ekleyelim.
Bu hafta yaşanan hızlı; fakat Finlandiya meselesi dışında neticesiz gelişmelerin tümü, Türkiye’nin seçimlere kadar dış politikada mevzi korumaya çalıştığını gösterirken, biz ihtimal vermesek de, Türkiye’nin karşısındaki muhatapların istediklerine erişmek için iktidar değişikliğini beklediğini gözler önüne seriyor. Yazımızın başında “belki de en önemli seçim” ifadesi kullanmamızın bir sebebi de işte bu.