İBDA kavgası... Bu vesileyle kendimi, aksiyonumu, imanımı bulmam... Varoluşumu idrak, İBDA’yı tanıyarak, gerçekleşmelerle... Kendinden zuhur ve bunun manivelası İslâma muhatap anlayışla...

Gençlik serde, ilk kavgalar Samatya sahillerinde...

Ve, Yüksek İslâm Enstitüsünde boykotlar... 1977 yılı... Liderliğimden dolayı adım şöyle anılıyor “Boykot Kâzım”. Ve “Akademi Hüsnü”, “Teğmen Ahmet”, “Filistinli” ve diğer boykotçular. O zamanın mezhepsiz idaresi bize ceza veriyor, “din adamı olma vasfını kaybetmiştir” diye de ilave ediyorlar... Hayrettin Karaman ve ekibi yönetimde... Laf anlamayan müdürün hastanelik edilişi... İslâmcı camiaya eylemci çizgiyi kazandıran GÖLGE’nin desteğiyle birçok ilke imza atış...

İslâmcı camiada çok farklı bir ses ve format olan ilk ihtilalci ses GÖLGE dergisi (1975-1978) boykotlara desteğe geliyor ve daha sonra İBDA Mimarı ile tanışmam. Önce sadece tanışma yani dış yüzden tanıma, içine girememe ve sonra GÖLGE II. dönemde Kumandan tarafından pençeyi yiyişimiz.

İLK BULUŞMA

Bu aralar Necip Fazıl’ın MTTB, Akıncılar ve Yüksek İslâm Enstitüsü Federasyonu organizasyonlarındaki konferanslarına gidiyor, tek-tük kitaplarını alıyoruz; ama hep satıhtayız, kavanozu dışından yalıyoruz. Büyük Doğu davasının şuurunu ve derinliğini veren, içini açıp bize gösteren Salih Mirzabeyoğlu ve daha sonraki ismiyle İBDA (1983) oluyor... Biz okuduğunu anlamayan cahiller, anladığını sanan cahiller...

Necip Fazıl’la Salih Mirzabeyoğlu’nun ilk buluşmasında ben de vardım. Fakat kıymet bizde değil, Salih Mirzabeyoğlu’nda, biz sadece figüranız, koltuk değneğiyiz. Kumandan’a şahitlik edebilirsek ne mutlu, bu yazının amacı da bu. O’ndan aldıklarımıza ve O’ndan gördüklerimize şahitlik etmek. Geçmişi günümüzde yaşanır kılmak, geleceğe yön vermek. Nerden geldiğini bilmeyen nereye gideceğini de bilmez.

Boykotlara mezhepsiz bir kesim de yayınlarıyla destek veriyor ve onlara meylimi Necip Fazıl’ın tasavvufî çizgisine de atıfta bulunan İBDA’nın fikir ve aksiyon çizgisi önlüyor.

“AKINCI” İSMİ

İslâmcı gençliğe “Akıncı” ismini veren, işi kuru isimden öte fikir ve aksiyona kavuşturan ve böylece İslâmî hareketin, Komünizme karşı Ülkücülerin yedeğinde kalmasını önleyen Salih Mirzabeyoğlu’dur. İslâmcılara, İslâmcı gençliğe rejim muhalifi bir dil ve çizgiyi de kazandıran Salih Mirzabeyoğlu’dur; tıpkı Üstad Necip Fazıl gibi...

DUA

1977 yılları... 55 gün süren boykotlarda okula gelen Mahmud Efendinin müridleri, pederlerimiz. Araların da Hasan Efendi(Kılıç) da var... O zamanlar benim akıncı çizgisinde bulunmamdan dolayı “ya ölür, ya öldürür!” diye Mahmud Efendi’ye şikayet yollu belirtilmesi üzerine, her gün okumam için bana eşimle özel dua yollaması... Ta o zamanlardan bu zamanlara... “Onlar bizim bekçilerimiz, herkes camide olmaz, dışarıda da koruyucular lazım” diyen yine o...

TARAF DERGİSİ VE MUT’A PİÇLERİ

1 Şubat 1991’de, Körfez Savaşı’nı protesto gösterilerinden sonra (24 Ocak 91 Cuma günü) kitlesel ayaklanma korkusuyla İBDA ve İBDA-C operasyonu yapılıyor, Kumandan ve 50’ ye yakın gönüldaş gözaltına alınıyor. I. İBDA ve İBDA-C panik operasyonu... Kumandan Mirzabeyoğlu’nun gözaltına alınmasını fırsat bilen İrancı çevreler, yayın organlarında Kumandan ve İBDA’ya dil uzatma cüretini gösteriyorlar.

TC’nin operasyona geçtiği an İBDA Mimarına dil uzatan İrancı mut’a piçlerine TARAF dergisinde gereken cevap verildikten sonra Çemberlitaş’ta “Küçük Çaldıran” dediğimiz gazada (12 Mayıs 1991) sayıları kendilerinden az İBDA’cı gençler tarafından bozguna uğratılıyor. Birçoğu ağır olmak üzere 40’a yakın yaralı veriyorlar, daha sonra biri ölüyor. İBDA’cı gençlerin yaralı sayısı ise 4-5 kişi idi... Bu itikadî sapıklar daha sonra İBDA'cıların kendilerine yönelik eylemlerinden paçalarını kurtaramıyorlardı.

MAHMUD EFENDİ VE YİNE DUA

Küçük Çaldıran gazasından 3 gün sonra Mahmud Efendi’yi ziyarete gittim. Mahmud Efendi bu tarihten tahminen iki sene önceki bir ziyaretimde, “Kâzım, Ehl-i Sünnet için çalışalım” demişti. Ben de cevaben: “Tabii Efendim, bizim yolumuz Ehl-i Sünnet yolu...” demiştim. Fakat bu itikad akreplerinin bu kadar yaygın olduklarının da farkında değildim. Bu son olay üzerine ziyaretine gitmeye karar verdim ve ziyaretine gidip olanları anlattım. Hoca Efendi bizim cihadımızdan fevkalade memnun oldu. Bize dua etti. “Arkanızdayım” dedi ve gelişmelerden kendisini haberdar etmemi rica etti.

MAHMUD EFENDİ’DEN YAVUZ’A…

Birkaç gün sonra tekrar Mahmud Efendiyi ziyarete gidip, İrancı ibişlerin hastaneleri doldurduğunu, bir kısmı ağır 40’a yakın yaralı verdiklerini müjdeledim. Bana hemen şunu dedi: “Yavuz diyor ki, bugün yaşasaydım yine Şiilerle harb ederdim”... Ben önce anlayamadım, “ne zaman, nasıl demiş” gibi anlayışsızlığımı belirttim. Mahmud Efendi, “Sen ölüleri konuşmaz, duymaz mı zannettin!” diyerek uyanmama vesile oldu. Büyük Sultan’ın zuhuratıyla beni sevindirdi ve moral verdi. Tüm savaşçı arkadaşlara ve inananlara da moral oldu. Hoca Efendi, Allah’ın cihad edenlere yardımından bahsetti. Sohbetimiz esnasında Halid b. Velid ve İslâm büyüklerinden misaller verdi. Cemaatin Ehl-i Bid’ate karşı daha aktif tavır alması için olsa gerek Yavuz Sultan Selim’in yukarıda anlattığımız zuhuratını Hoca Efendi cami kürsüsünde de söyledi. Arkadaşların zuhuratla ilgili nakillerine pek inanmayan cemaat de bu sefer koşa koşa arkadaşlara gelip “Mahmud Efendi kürsüde sizin anlattıklarınızı bizzat anlattı” diye haber veriyorlardı. Hoca Efendi aktif olarak bize destek veriyor. İmam-ı Rabbâni’nin Şiilikle ilgili 9 dergi sayfası tutan uzun bir mektubunu Şehid Bayram Ali Hoca’ya tercüme ettiriyor ve Taraf’ta yayınlanmak üzere bize gönderiyor. Biz de memnuniyetle yayınlıyoruz. Hoca Efendi Ehl-i Bid’ate karşı mücadele için Taraf dergisini kurslarda dağıttırıyordu.

Ayrıca Adıyaman illerinde bulunan Nakşibendi yolu Şeyhlerinden Muhammed Raşid Efendi Hazretleri (Seyda Hazretleri) de İstanbul’daki müridlerine “Taraf’la ilgilenin, yardımcı olun” emrini veriyordu.

FATİH CAMİİ

Fatih Camii’nde Cuma eylemleriyle yeni bir sayfa açıyorlardı İBDA’cılar... Bir gösteride Amerika, Fransız bayraklarından önce Ehl-i Bid’at İran’ın bayrağı da yakılıyordu. 1992 Ramazan ayında eylem patlaması oluyordu. İBDA Cephelerinin eylemleri peşisıra birbirini takip ediyordu.

II. PANİK OPERASYONU

10 Nisan 1992’de II. İBDA-C Panik Operasyonu geliyordu. TC güçleri panik halindeydi. “Aydınlık Savaşçıları” gecesi afişlerini asan arkadaşlarımızın civarında havaya kurşun sıkarak provokasyon gerçekleştiriyordu polis ve yasal afiş asanları toplayıp operasyon başlatıyordu. Gönüldaşlarımız işkencelerden geçiyor ve bir kısmı tutuklanıyordu. Aynı gece “Aydınlık Savaşçıları” gecesi muhteşem bir şekilde yapılarak dosta-düşmana gerekli mesajlar veriliyordu: “Dinsiz Devlet Yıkacağız Elbet”, “Biz Biz Biz, Yavuzların Nesliyiz”, “İşkenceci Köpekler hesap verecek”.

BİR ŞEHİD HOCA

İBDA cepheleri mantar biter gibi her taraftan zuhur ediyordu. Birbirinden bağımsız bir çok cephe...

Ve Şehid Bayram Ali hoca ile temasım... İmam-ı Rabbaninin Mektubat’ını her sabah namazından sonra okuyan ve bundan dolayı adı “Mektubatçı Hoca”ya çıkan Bayram Ali Hoca ile görüşüyoruz.

Bazı zayıf imanlılar ve fitne tabiatlılar çatışmaların olduğu bu demlerde İmam-ı Rabbanî’nin Mektubat’ının okunmasına ara verilmesini istiyor ve Mahmud Efendiye kadar isteklerini ulaştırıyorlar. Efendi ile görüşen Bayram Ali Hoca, yoluna devam etmesi emrini alıyor. Ve Bayram Ali Hoca Mektubat’tan sadeleştirdiği şiilikle ilgili uzun bir mektubu, şiilerle yaşanan çatışmalar üzerine Yavuz Sultan Selim’in posterini kapağına koyan Taraf dergisine yolluyor ve Abdülhak Doğru müstear adıyla da bir takdim yazıyordu. Ekim 1991 Taraf Sayı 8.

İstanbul Draman’daki camiinde Bayram Ali Hoca ile görüşmemiz... O zamanlar da tehditler alıyordu, celâdetine şahit olduğum biri. Ve şehid olduğu ana kadar istikamet çizgisini bozmadı ve ölüm şekli ile de mükafatını aldı. Ve yine İsmailağa’da şehid edilen Hızır Hoca da düzenle uzlaşmayan sağlam Şeriatçı çizgisinden dolayı hedef seçilmişti. Mahmud Efendi’nin Laik-dinsiz düzenle uzlaşmayan Şeriatçı çizgisinden dolayı bu şehidler verilmiştir. Asıl hedef Mahmud Efendi’dir ve şimdi de “ılımlı İslâm” fitnesiyle çevresini kuşatmaya çalışmaktadırlar. Fakat Mahmud Efendi’nin Şeriattan ödün vermeyen çizgisi tıpkı İBDA gibi sürecektir; “Allah nurunu tamamlayacaktır, kafirler istemese de...”

Yavuz Sultan Selim camiinde sabah namazında Hoca Efendi’nin vaazları... Cami çıkışı kapış kapış giden Taraf dergileri, İBDA yayınları...

“SİZ BOŞUNA YATMADINIZ”

Yıl 2004 sonu... 10 yıllık hapis hayatımın sonu... Mahmud Efendi’yi ziyarete gitmeyi düşünürken o benden erken davranıyor ve haber yolluyor “gelsin!” diye. Elini öpmeye gidiyorum. Beni görünce coşkuyla kucaklıyor ve ilk sözü: “Siz boşuna yatmadınız!” Sohbet esnasında düzen güçlerini kastederek şöyle diyor: “Sizden (İBDA’cılardan) korkuyorlar.” Laik-kafirlerin İBDA’cılardan korkmasından memnun olduğunu jest ve mimikleriyle belli ediyor. Ve Kumandanı soruyor, sağlık ve afiyette olduğunu söylüyorum. Dua ediyor... Mahmud Efendi yıllar önce de, “onlar (İBDA’cılar) bizim muhafızlarımız” demişti. Düzenin bazı katliamları İBDA’nın silahlı güçlerinden dolayı göze alamaması mevzuu...

SADRETTİN YÜKSEL HOCA

Ehl-i Sünnet kavgasının ve İrancılarla çatışmaların yoğun olduğu yıllarda (1991-1995) Sadreddin Yüksel Hoca’ya gidiyorum. Bizi iyi karşılıyor ve mücadelemize destek veriyor; İslâm alimlerinden örneklerle yazılar veriyor. Hz. Muaviye’nin fazileti hakkında bir kitabı tercüme etmemizi istiyor. Ebussuud Efendinin Şiilik hakkındaki fetvası söz konusu ediliyor. Hocanın verdiği bilgiler ve yazılar Taraf dergilerinde yayınlanıyor. Gizli inançsızların gizliliğini açık eden şu fetvayı (hassaten İbn-i Teymiyye’nin mücessime görüşleri için söylenmiş) İmam Subkî’den naklediyor Sadreddin Hoca: “Her ne kadar maksadı belliyse de, sarahaten söylemediği için, biz de sarahaten kafirdir diyemiyoruz.”

Şeriat zahire göre hükmeder, fakat zahirde de gizli bâtın yönünü zahiren çok güzel ifade ediyor bu fetva...

Hüsnü Aktaş...

Fıkıhçı geçindiği halde, İBDA’nın kelime mânâlarını dahî bilmeyen ve “İBDA kelimesi bid’atten gelir” diyerek, o dönem, İbdacıların mücadele ettiği bid’at ehlinin ekmeğine yağ sürüyordu.

Adı “Hüsnü” olduğu halde İBDA’ya yaptığı bu saldırı girişimiyle itikadının ne kadar bozuk olduğunu gösteren bu şahsın yediği herzeyi, Rahmetli Sadrettin Yüksel Hoca’ya bir muhabbet esnasında anlatıyorum. Sadrettin Hoca, bunun üzerine malûmun ilâmı şeklinde “İBDA” kelimesinin zengin iştikaklarını anlatıyor ve ben anlatılanları not alıyorum.

Daha sonra Taraf Dergisi’nde İBDA kelimesinin iştikaklarıyla ilgili yayınladığım yazı aldığım bu notlardan mülhemdi.

“AHBESE LANET BİNLERCE LANET”

Aynı cezaevinde (Bolu F tipi) olmamıza rağmen görüşemediğim bir gönüldaş bana yazdığı mektuba böyle başlamıştı... Esseyyid Abdülhakim Arvasî Hazretlerine atfen söylenen: “Ne ibadetimden, ne amelimden rahmete güvenim var... Tek rahmet ümidim, mürtede buğzum, ondan nefretimdir”... Günümüz gençliği “ahbes” ismini de unutmuş, baş nefret kutbumuz malûm mürted...

BEYAZ GÖMLEKLER KEFENİMİZ

1993 yılı... Sağmalcılar Cezaevi B-14 koğuşu... Kefenlerimizi (beyaz gömlekler) giymişiz, barikatımızı kurmuşuz, çatışma sesleri arasında Mahmud Efendi’ye haber veriliyor, babalarımız tarafından. Ve idare tarafından arabulucu olur düşüncesiyle babam barikatların arasından çıkıveriyor... Mahmud Efendi’nin “sabır ve selamet” telkini... Ve sonunda o mevziyi bırakıp, başka bir mevziye (Metris) geçiş...

ZAFERİN ADI METRİS

Metriste nefesler açlık kokar, daracık pencereler önünde, geceler kapkaranlık dillerde “şarkımız”: “Bir gün akşam olur, biz de gideriz...”

Ring aracında bir mahkeme dönüşü, 1992-93 yılları olacak, kimseye tahliye yok, dillerde Sivastopol türküsü haykırıyor Akıncılar: “Ölürsek şehidiz, kalırsak gazi. Aman da Kumandanım izin ver bize, izin de vermez isen dök bizi denize!”

5 Aralık 1999 Metris Zaferine daha var... 5-7 Ocak 2000 Bandırma Zaferine daha var... Şehidlerle ve gazilerle yükselen bayrak...

İttihad-ı İslâm (İslam Birliği) davasında Yavuz Sultan Selim’e biat edenler...

“Nasıl Birlik?” davasını, “hareketi hedeflendirmek için temellendirmek lâzım” diyerek gösteren İBDA Mimarı’na biat edenler...

Meşhur Metris İsyanları... Mahmud Efendi’nin yeğeni Furkan dergisinin genel yayın yönetmeni gönüldaşımız BARAN’ın yayın kurulu üyesi Saadettin Ustaosmanoğlu da Metris’te, Kumandan’la beraber... Bir vaaz kürsüsünde cemaati yararak haber iletiyorlar, Mahmud Efendi “ağırdan alsınlar” diyor ve dua ediyor... Saadettin Ustaosmanoğlu gönüldaşımız teferruatına vakıf ve onu “yüz akıyla çıktınız ve inşaallah yüz akıyla devam edeceksiniz” tebcili ile karşılıyor cezaevinden çıkınca... Allah dostlarının duası herşeyden üstün...

BİR-İKİ HATIRA DAHA

Turgut Özal, Amerikanın ehlileştirilmiş İslâm (ılımlı İslâm) projesi dahilinde Mahmud Efendiyi çağırmıştı. Hoca Efendi bu görüşmeyi bana anlattı, Özal’a ve Amerika’ya kesinlikle taviz vermediğini, bilakis onlara “emr-i bil maruf” yaptığını ve bu maksadla görüştüğünü belirtti. Zalime karşı hakkı söyleyen o mücahid edası çok hoştu...

Kendisini ziyaretimde özellikle bana siyasî konular hakkında sorular sorar, cevaplarımı etrafındakilerin de dinlemesini isterdi. Herşeyle, her siyasî olayla ilgili idi, İslâmı ilgilendiren hiçbir şeye kayıtsız kalmazdı. Avrupa Birliği, ılımlı İslâm fitnesi, mezhepsizlik şu, bu...

TEMMUZ 2007…

Hasta yatağında bile hâl ve hatırımızı sorması...

Allah, İslâm büyüklerinin ruhâniyetini, İslâm Serdarlarının heybetini üzerimizden eksik etmesin!

Baran Dergisi 28. Sayı

18.07.2007