Laik (dinsiz)-Müslüman çatışmasının gitgide kızıştığı bir ortamda yapılan 3. İBDA-C Panik Operasyonlar dolayısıyla tutuklu bulunan dergimizin sahibi Kâzım Albayrak'ın yargılandığı diğer davada, 3. DGM'de 1 Mart 1993 tarihinde okuduğu savunmayı aynen yayınlıyoruz:
Sayın Mahkeme Heyeti!
"Yasadışı İBDA-C Örgülü yöneticisi olmak ve bu örgüte mali destekte bulunmak" ithamı ile burada bulunmaktayım. Hakkımdaki iddiaları reddediyorum. Hakkımda tamamen aynı iddiaların yer aldığı DGM1'deki davada 14 Ocak 93 tarihinde tahliye olmuştum. Zaten asıl tahliye olduğum o davadan dolayı aranıyordum. Polis beni bulmuşken kalabalık olsun diye aynı ilhamlarla bu davaya da kattı. Yakalandığımda DGM1'deki aynı örgüt davasından gıyabi tutuklu olmama rağmen hemen Savcılığa sevkedilmedim ve 15 gün kanunsuz olarak Şube'de tutuldum.
Ben 3 senedir çıkmakta olan TARAF Dergisinin sahibiyim. Cezaevine girene kadar da 21 ay yazıişleri müdürlüğünü yaptım. İBDA Fikriyatını severek benimsediğim ve aynı zamanda gazeteci-yazar olduğum için İBDA-C hakkında bazı açıklamalarda bulunacağım. Bu söylediklerimi de sahibi olduğum derginin muhtelif sayılarında yazdım.
"İBDA; Allah ve Resulü davasında, "Doğru Yol"un bir âlemi, bir remzi..."dir. İBDA Fikriyatının kurucusu fikir ve sanat adamı Salih Mirzabeyoğlu'dur. İBDA, Büyük Doğu'nun yürüyen halidir. Büyük Doğu Fikir Sistemi ise rahmetli Üstadımız Necip Fazıl’ın ortaya koyduğu "İslama muhatap anlayış"tır, "İslâmın emir subaylığı"dır. Büyük Doğu-İBDA Fikriyatının serbestçe satılan ve defalarca basılmış 150 cilt eseri vardır. Bunları ben de severek okudum ve benimsedim.
Büyük Doğu-İBDA dünya görüşüne bağlı yüzbinlerce insan var. Bu insanlar tabii olarak, dergi, dernek, vakıf, parti ve cemaatlerle bir araya geliyorlar ve hepsi ayrı ayrı birer cephe oluşturuyorlar.
İBDA-C; İBDA Fikriyatına bağlı, Salih Mirzabeyoğlu'nun dışında, yaptıklarının hata ve sevabı kendine ait faaliyetlerdir. İBDA Fikriyatını benimseyen kişi, grup ve cemaatlerin genel adıdır İBDA-C. "Cephe"den kasıt budur. Sadece İBDA-C diye bir kişi ve grup gösterilemez. İBDA'ya mensup, birbirleriyle organik bağı olmayan, sadece fikrî bağı olan değişik isimlerde cephe, grup, cemaatler vardır. Mesela; TARAF Dergisi, İBDA Fikriyatına bağlı, legal bir yayın organıdır. Dolayısıyla İBDA'nın bir cephesidir. Biz bunu derginin jeneriğinde de ilan ettik. Dergimiz yıllardır ”İBDA-C TARAF" jeneriği ile yayınlanmaktadır. Bundan dolayı da hiç bir soruşturmaya uğramamıştır. İBDA Fikriyatına bağlı yayın, sanat, ilim, siyaset, hukuk vs. birçok legal cepheler vardır.
Sayın Mahkeme Heyeti!
İBDA Fikriyatına bağlı herkes bir cephedir. Bir kişi dahi olabilir. Fakat sadece İBDA-C diye bir tanımlama kimseyi kastetmez; zümreyi kasteden genel bir ad olur sadece. Hele "Yasadışı İBDA-C örgütü" ifadesi hepten yanlış ve mantıksızdır. Zaten İBDA'da cepheler bağımsız hareket ederler. İBDA Fikriyatına bağlı bir kişinin ve cephenin yaptığı bir hareketlen dolayı umumi olarak İBDA zümresi suçlanamaz. Yani İBDA-C diye genel bir suçlama sakat ve mantıksızdır. Hukuka uymaz. Kanunsuz hareketleri yapan sorumludur. Her cemaatte bu böyledir. Fakat bu mevzuları anlamaktan ve burnunun ucunu görmekten aciz polis, İBDA Fikriyatını benimseyenleri toplayıp "örgüt" diye lanse etmektedir. Legal İBDA cephelerini illegal göstermekledir.
Bir kişinin işlediği suçtan bütün zümre suçlanacaksa burada Uğur Mumcu'yu öldürmek veya azmettirmekten yargılanmamız gerekir. Çünkü birisi telefon edip "İBDA-C" diye eylemi üstlenmiş. Kabul edileceği gibi, böyle bir durumdan dolayı bütün İBDA cepheleri suçlanamaz.
Cezaevine girdikten sonra Refah Partisi Grup Başkanvekili Sayın Şevket Kazan telgraf çekip "yanımızda olduğunu, haklarımızın takipçisi olacaklarını" söyledi. Ayrıca bana gönderdiği cevabî bir mektupta "bir an önce hürriyete kavuşmanızı niyaz ederim" dedi. Polisin örgüt mantığına göre Şevket Kazan da "yasadışı İBDA-C örgütü üyesi olması" gerekiyor. Yardım ve yataklık etmekten yargılanması icap ediyor. Polisin operasyonlarda uyguladığı mantık maalesef bu...
Sayın Mahkeme Heyeti, oturduğu yerden senaryo hazırlamak ve örgütler icat etmekte mahir, fakat faili meçhul cinayetleri aydınlatmakta beceriksiz polis, işadamı olmamdan dolayı beni illegal örgütün mali işler sorumlusu yaptı. Polise göre, örgüt üyelerini maddî olarak besliyormuşum. Böyle bir şey yoktur. Dava dosyasında da görüleceği gibi kimsenin beni suçlayıcı bir ifadesi yoktur. Hiç bir delil ve şahit de yok ortada...
Benim illegal örgüt yöneticisi olmam şeklindeki komik ve mantıksız iddia hakkında şunları söyleyeceğim. İşadamı olmam dolayısı ile Ticaret Odası, Ticaret Sicil Memurluğu ve ilgili yerlerde 15 senedir kaydım vardır. İkametgâhlarım mevcuttur. Ayrıca 3 senedir çıkmakta olan Taraf Dergisinin sahibi ve yazıişleri müdürü olmamdan dolayı poliste ve vilayette 7 adet ikametgâhım, nüfus suretim, fotoğraflarım vardır. Gazeteci-Yazar olmamdan dolayı gazete ve dergilerde röportaj ve demeçlerim çıkmıştır. O kadar legal biriyim ki, istesem bile illegal olamam.
Sahibi bulunduğum TARAF Dergisi hakkındaki ithamlar için şunları belirtmek istiyorum. 3 senedir yayın hayatında olan, mâliyede kaydı bulunan, Gameda ve Yay-sat vasıtasıyla yurdun her köşesine dağıtımı yapılan, gazete bayilerinde satılan bir dergi, nasıl illegal bir örgütün yayın organı olur?
Bu dergi yasal bir dergi ki, DGM Savcısı gerek gördüğünde hakkında toplatma kararı veriyor, dava açabiliyor? Herhalde illegal yayın organlarının sorumlu yazı- işleri müdürü olmaz ve gelip de mahkemenizde ifade vermez. Mahkemenizde dahi dergimdeki bazı yazılar hakkında duruşmam devam etmektedir. Şunu da belirteyim, 19 aydır bu derginin hiç bir sayısı toplatılmamıştır. 20. sayısı hakkında dava açılmıştır. Şu anda 25. sayısı çıkmıştır.
TARAF Dergisinin fiatı 10.000 TL'dir. Üzerinde de yazmaktadır. Ben dergiyi toptan % 30-40 iskonto ile isteyen herkese veririm. Gerisi dergiyi ilgilendirmez.
Polis, Taraf Dergisinden intikam peşinde koşmaktadır. İşkenceciler hakkındaki yayınımızdan intikam almak için bunu yapmaktadır. Bu durum bile TARAF’ın onlar hakkındaki yayınının ne kadar haklı olduğunu göstermektedir. Hatta az bile yazılmış. TARAF Dergisinde yazılanlar basın savcısını ve tarafsız mahkemeleri ilgilendirmesine rağmen işkenceci domuzlar tarafından bu hususta işkence gördüm. Bir şey tutturamayan polis, fezlekesinde TARAF Dergisini suçlamaya çalışmıştır. Fakat eline yüzüne bulaştırmıştır. TARAF Dergisi olarak, her türlü insanlık ve İslâm dışı uygulamalara ve işkencecilere karşı mücadelemizi daha da bilenmiş olarak devam ettireceğiz.
İddianamede, TARAF Dergisinin kapağında devamlı kullandığı "Taraf Olmayan Bertaraf Olur" cümlesi suçmuş gibi gösterilmektedir. Herkesin bildiği bir şeyi belki bilmeyenler olur ihtimaliyle açıklayayım: Bu bir atasözüdür ve sormak istiyorum: Ne zamandan beri atasözlerini kullanmak suç olmuştur?
Bağlı olmaktan şeref duyduğum Büyük Doğu-İBDA Fikriyatından bir noktayı açıklamak istiyorum. Büyük Doğu, sadece Türkiye'nin doğusu değildir; burada Hıristiyan Batı alemine karşı İslâm alemi kastedilmekledir. Birleşik İslâm Devleti ise, emperyalizme karşı yutulmamak için İslâm aleminin birliği ve bir çatıda toplanmasıdır. Bu bir idealdir. İslâm aleminin, emperyalizmin tahakkümü altında ezildiği bugünkü durumu böyle bir ihtiyacı göstermektedir. Tarihte böyle bir İslâm Birliğini Yavuz Sultan Selim Han gerçekleştirmiştir. Büyük Doğu-İBDA bunu önermektedir ve buna inanmaktadır. Kavim üstü ümmet esasına göre de her ırkı İslâm potasında eriten bir kardeşlik anlayışına sahiptir. Bizim yolumuz, İslâma muhatap anlayışla birlik ve kardeşliktir. Irkçılık ve ayrımcılığa karşıyız.
Sayın Mahkeme Heyeti; Terörle Mücadele Şubesinde gördüğüm işkenceler sonucunda Eyüp Adlî Tabiblikten 10 günlük işkence raporu aldım. Burada yargılanan 12 kişinin aldığı işkence raporları toplamı 118 gündür. Aramızda 30 gün rapor alan var. Şube'de Büyük Doğu-İBDA Fikriyatına inanan insanların ayaklarını kıracaksın, kulaklarını patlatacaksın! Bu insanlık değildir. Sırplara, Ermenilere dahi böyle davranmıyor devlet. Bilakis Ermenilere yardım ediyor. Kendi vatandaşı olan Müslümanlara reva gördüğü muameleye bakın. Utanç belgesi bunlar. Bu utanç belgelerini mahkemeye sunuyorum.
Gayrettepe'de hücrelerde iken Avrupa Konseyi İnsan Hakları Heyeti gelip incelemelerde bulundular. Beni hücremden çıkarıp muayene ettiler. Üzerimdeki işkence izlerini tek tek tesbit edip not ettiler. Dinimize, müslümanlığımıza yapılan hakaretleri duyunca, batılı olmalarına rağmen hayretle karşılayarak yazdılar. Burada tutuklu bulunan Ünsal Zor'daki işkence izlerini de tesbit ettiler. Yine burada tutuklu bulunan Kemal Şişman'ın, üzerindeki işkence izleri taze olduğu için Şube'den kaçırdıklarını bu heyete söyledik. Bir ay sonra Türkiye hakkında yayınlanan işkence raporu haliyle olumsuz çıktı. Yani, Türkiye işkencede yine birinci. Bizi muayene eden Avrupa İnsan Hakları Heyeti yayınladıkları raporun 6. maddesinde şöyle diyor: "Heyette yer alan doktorlar tarafından muayene edilen kişilerin bir çoğunda, polis tarafından işkence ve kötü muamele iddialarına uygun fiziki izler bulunmuştur."
Bütün bu işkencelere rağmen şunu haykırıyorum ki, Büyük Doğu-İBDA Fikriyatını severek benimsedim. Biz Fatih'in, Yavuz'un nesliyiz. İBDA fikriyatı, bu İslâm büyüklerinin yoluna bağlılıktır. Onları bugün yaşatma mücadelesidir. Onların fethettiği topraklarda yaşayıp onların mirasını reddedenler gibi değiliz. Fatih'in Ayasofya'sı maalesef bugün müze halindedir. Bu arada kendine İslâm diye etiket yapıştıran İran hakkında bir cümle söyleyeceğim: Bizim Şah İsmail'in dölleriyle de bir ilgimiz yoktur. Terörle Mücadele Şubesinde Bağdat'la İslâm Konferansına davetli olarak katılmam hatırlatılarak, "Körfez Savaşı'nda niye Irak'ın yanında yer alıp Amerika'nın yanında yer almadın?" diye sorgulandım. Devletin izlediği Amerikancı politikaları kabul etmiyorum. Değil işkenceler, başım gövdemden ayrılsa dahi Müslümanca yaşamak davamdan vazgeçmem. Her haysiyetli Müslüman gibi bu şahsiyetsizlik ve köleliklere karşı geldim. Dergimde de bunun mücadelesini verdim ve vermekte devam edeceğim.
Şube'deki Sırp ve Ermeni sıfatlı işkenceciler hakkında şikâyetçiyim. Bir kısmının isimlerini biliyorum ve ayrıca görsem tanırım. Bunlar İrtica Masası Şefi Mahir Seçer ve avanesidir.
İşkence raporumu, işkence fotoğraflarımı ve basında çıkan işkence gördüğüme dair haberlerin küpürlerini mahkemeye sunuyorum.
Sayın Mahkeme Heyeti, dergim arama izni olmadan arandı. Benden anahtarları alıp gece vakti dergiye girdiler, talan ettiler. Yasal bir derginin bütün arşivini aldılar. 2 adet fotoğraf makinesi ve iki adet teybi çaldılar. Arşivi ve belgeleri istemem üzerine "mahkemeye sunacağız" dediler. Arama tutanağında ise kaldırdıkları evrak için sadece "yarım klasör dosya" diyorlar. Dergimden alınan her şeyi geri istiyorum.
Tehdit telefonları aldığım için evimdeki silahımı yakalandığım gün üzerime almıştım. Silah ruhsatı almak için de 4 Mayıs 1992 tarihinde Emniyet Müdürlüğü'ne diğer evraklarla birlikle müracaat etmiştim ve sonuçlanmasını bekliyordum. Takdir edersiniz ki, illegal bir örgüt yöneticisi silah ruhsalı almak için Emniyet'e müracaatta bulunmaz: Silah müracaat belgesini mahkemeye sunuyorum.
Yakalama tutanağını imzadan imtina ettim. Bu tutanakta yakalanma şeklim yanlış anlatıldığı gibi yakalanma tarihi de bir gün geç atılmıştı. Polis, benim yakalandığımı 14 Kasım günü olarak belirtip bunu bana zorla imzalattırmaya kalkarken, ekspertiz raporunda ise, ekspertiz için silahın bölge kriminal polis laboratuarına gönderilme tarihi olarak 13 Kasım gösteriliyordu. Kendilerini ele veriyorlardı böylece.
Sayın Mahkeme Heyeti, dört aydır tutukluyum. Tahliye ve beraatımı istiyorum.
01.03.1993
KÂZIM ALBAYRAK
Taraf Dergisi 26. Sayı 1 Nisan 1993