Müslümanlar için büyük ehemmiyet taşıyan aile müessesenin, günümüzde bizatihi Müslümanlar tarafından parçalanıyor olduğunu görüyoruz. Aile yapısındaki dağılışı dış etkilere bağlıyor olsak da tıpkı toplumun genelinde olduğu gibi, aile özelinde de yıkımın nihai sebebi içerideki anlayış bozukluğu. Buna politik plânda örnek olarak her fırsatta sakat anlayışını ortaya koyan Özlem Zengin gibi tipleri gösterebiliriz. Elbette bu gibi tiplerin kötü örneklikleriyle beraber, ailenin bütünlüğünü madde ve mana planında yürütme görevindeki anne ve babanın dünya görüşünün oluşmasında da sakat bir anlayış peyda olmaktadır.
Öncelikle İslam bir idare şekli değil, idare ruhudur. Annelik ve babalık mefhumunu bu ruh ve bu ruha nispetli bir anlayıştan kopararak, tamamen “ben” merkezli bir anlayışın dairesine soktuğumuzda, işin ruhî ve aklî temeli sarsılarak müntehasında nefsimizin dilek ve istekleri meselesine dönüşecektir. Yani çocuk ve çocukla alakalı alınan tüm kararlar ebeveynlerin kendi dilek ve istekleri halini almaya başlayacaktır. Nitekim toplumun neredeyse tamamına yakını İslam’a muhatap bir ideoloji ve anlayış eksikliğinden bu hatanın pençesindedir.
Özellikle annelik ve babalık duygusunun kullanılarak çocuğu kendine araç kılma ve çocuklar arasında kendi istek ve konforu için rekabet ortamı oluşturma gibi neredeyse her evi sarmış olan korkunç hatalar hız kesmeden kuşaktan kuşağa geçmeye devam ediyor. Bu noktada unutulmaması gereken şey her meselede olduğu gibi aile kavramında da ‘meselenin şahıs değil, şahısta tecelli eden dava’ olduğunun bilinmesidir. Yani şahsî olarak anne ve baba değil, bir kavram ve dava olarak kutsal olan annelik ve babalık müesseseleridir. Yani annelik ve babalık müesseselerine uyduğumuz ölçüde anne veya babayızdır. Bu noktayı kaçırmamak çok önemli. Efendimiz (sav)’in “Cennet annelerin ayakları altındadır.” hadisi de zannediyorum bu zaviyeden bakılarak yorumlanmalıdır. Anne ve baba olarak durumu ve konumu nefsî olarak suiistimal ettiğimizde cenneti ayaklarımız altında çiğnemek gibi bir duruma düşmek de kaçınılmaz oluyor.
Özellikle içerisinde bulunduğumuz çağda bu hadise öyle boyutlara ulaştı ki, anne ve babalık popülizm kurbanı da oldu. İnsanlar anne ve baba olmayı yeni bir dünya ve idealist bir nesil yetiştirme gayesinden sıyırıp gösteri dünyasına çevirmiş vaziyete geldi. Zamane anne ve babası sanal dünyanın hakimiyetine kapılarak çocuğu kendi nefsî dünyasında bir oyuncak olarak görüyor ve fenomen olma duygusu, övülme ve kıskanılma ihtiyacı ile influncer veya vloger olarak dehşet durumlara düşürüyor. Unutmamalı ki çocuğun velisi demek, selim bir akli iradesi olmayan çocuğun karar mercii demektir. Yani çocuklarımız hakkında karar verirken kendi prensiplerimize göre değil, ahlakî ve aklî bir nispet ölçüsüyle hareket etmek mecburiyetindeyiz. Çünkü prensipler kişinin kendi akıl seviyesiyle bağlantılı olarak bir zaman sonra nefsin hâkimiyeti altına girmeye mahkûmdur. Hiç kimse tezatsız bir bütünlükle prensip sahibi değildir, olamaz. Dikkat edilmelidir. Yazarımızı “Çocuk babanın sırrıdır.” hadisiyle sonlandıralım.
Müslümanların bozulmuş anlayışını yeniden imar edecek olan nesli yetiştirme ve onlara ideolojik formasyon sağlayacak biçimde eğitme görevini üstlenecek birer anne ve baba olmak en büyük vazifemizdir. Çocukları nefsimize değil, Allah’a hizmetçi olarak yetiştirelim.