Serhat, ailesinden ayrı bir hayat süren ve yalnızlığından vazgeçemeyen genç ve yakışıklı bir delikanlıydı. İnsanlar arasındaydı fakat etrafına öyle duvarlar örmüştü ki oraya girmek artık imkânsız hale gelmişti. Belki de bir zaman sonra bu duvarlardan çıkmayı kendisine dahi yasaklamıştı. Kültürlü ve oldukça sosyal bir hayatı vardı. Kim olursa olsun, muhatabının istediği şekilde konuşur, fakat hiçbirine benzemezdi. İnsanları tanıyan Serhat, onları da kendisini de sevmesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Üsküdar'da bir restoranda şef garson olarak uzun süredir çalışıyordu. Konuşması düzgün, insanlara yaklaşımı gayet sakin ve iyi niyetliydi. Bu özelliklerinin farkında olan Serhat, çalışırken kendisini bir orkestra şefi gibi yönetiyordu. Çalışmayı seviyor ve müşterileriyle haddinden fazla ilgileniyordu. Bütün bunların yanında bekar olması, kadın müşterilerin ilgisini çekiyordu. Orayı sırf Serhat için mesken belirleyenler çoktu. İnsanlarla olan samimi münasebeti, mekanı dolup taşırıyordu. Müşteriler, onunla sohbet etmekten keyif alıyorlardı. Hatta çoğuyla iş dışında da arkadaşlık kurmuştu. Patronu, Serhat'ın kişiliğinden ve iş performansından çok memnundu. Çalışırken öylesine kaptırıyordu ki kendisini, dışarıda dünya yansa bile onun umurunda olmazdı. Gözlerini daima müşterileri üzerinde gezdirir ve onlara güven verirdi. Her zaman giyimine ve bakımına dikkat ederdi. Gençliği, onu bu konuda daha dikkatli olmaya sevk ediyordu ve güzel göründüğünün farkında olduğu belli oluyordu. Çapkınlığı kulağına fısıldadığında, o da çoğu zaman buna kulak verirdi.
O gün yine müşterileriyle ilgilenirken, içeriye nasıl girdiği belli olmayan bir dilencinin bir müşteriyi rahatsız ettiğini gördü. Dilenci küçük bir kız çocuğuydu. Rahatsız olan müşterisinin yanına giderek, "Kusura bakmayın, ben hallediyorum hemen." dedi. Müşterisinin bu durumdan memnun hali içerisinde küçük kızı dışarıya çıkardı. Kapı önüne gelene kadar küçük kızın yüzüne henüz bakmamıştı. On iki yaşlarında, esmer, kahverengi gözlü, çok güzel bir kız çocuğuydu. Serhat birkaç saniye küçük kızın gözlerine daldı. Kız hareketsiz bir şekilde başka bir yöne doğru bakıyordu. Serhat, başını önce küçük kızın baktığı yere, sonra da küçük kıza çevirdi. Gökyüzüne bakarak, "Kusura bakma olur mu? Keşke doğrudan bana gelseydin." dedi ve yüzünü restorana çevirdi. Serhat, kıza yemek yedirmeyi düşündü fakat küçük kız, kafasını sallayarak istemediğini belirtince cebinden yüz lira çıkarıp verdi. Hareketsiz duran kız, parayı avucuna sıkıca bastırarak sessizce yoluna devam etti. Serhat da birkaç saniye daha küçük kızı izledikten sonra tekrar işinin başına döndü.
Serhat bir süredir araba almayı düşünüyordu. Gerekli parayı nihayet bir araya getirmeyi başarmıştı. Bu yüzden işten biraz erken çıkması gerekiyordu. Durumu patronuna daha önce izah ettiği için erken ayrıldı. Restoranın yakınlarındaki metroya doğru yürürken, bir köşede yere çökmüş, saçları kazınmış, çıplak ayaklı bir kadın dikkatini çekti. Kadının görüntüsü fazlasıyla dikkat çekiciydi. Yanından geçip giderken kadını tekrar süzdü. Yolun karşısında gördüğü seyyar satıcıdan aldığı pilavı iştahsız bir şekilde yiyordu. Serhat yoluna devam ederek biraz uzaklaşmıştı ki aniden durdu. O an gözünün önüne sabah tanıştığı küçük dilenci kız geldi. Ya da onu gördüğünü zannetti. Geriye döndü ve kadına doğru yürüdü. Serhat, kadının yanına geldikten sonra etrafını süzdü. Bu, hemen ardından yapacağı eylemin görülmemesi içindi. Cebinden çıkardığı yüz lirayı kadına doğru uzattı. Ağırkanlı bir şekilde pilavını yiyen kadın Serhat’a baktı ve tekrar önüne dönerek pilavını kaşıklamaya devam etti. Serhat etrafına bakınmaya devam ederken, "Alabilirsin abla, içimden geliyor…" dedi. Kadın bu cümleye ya da Serhat’ın ısrarına sinirlenmiş olacak ki, "Beni rahat bırak!" diye güçlü bir şekilde bağırdı. Bu beklemediği tavır karşısında Serhat bir an sendeledi ve sanki dünya ayaklarının altından alınmıştı. Kendine geldiğinde hızla oradan uzaklaştı. Nereye, nasıl ve niçin gideceğini hatırlamak ve biraz olsun nefes alabilmek için karşısına çıkan otobüs durağının bankına oturdu. Yaşadığı olayın neden bu kadar rahatsız ettiğini düşünüyordu. Canı çok yanmıştı. Bakışları bir yerde sabitleyerek, zamanı da durdurmuştu. Birkaç dakika geçmişti ki karşısına genç ve güzel bir kız çıktı. Kız Serhat’ı dikkatlice süzdü ve "Kadıköy’e nasıl gidebilirim?" diye sordu. Serhat'ın hayatla bağlantısı kopmuştu. Genç kızın bırak sesini duymayı, onu fark etmiyordu bile. Genç kız, Serhat'ın dalgın gözlerine bakarak, "Yardımcı olmayacak mısınız bana, Kadıköy’e nasıl gidebilirim?" dedi. Serhat, içinde bulunduğu durumu anlamak istemeyen genç kıza kendisini bir an önce rahat bırakması için "Şurada metro var!" dedi. Kızın metroyu görmemesi imkânsızdı. Serhat'ın tek bir noktaya dalmış halde kendisine hiç bakmadığını fark eden kız, "Metroyla gitmek istemiyorum ya…" diyerek sesini inceltip derinleştirdi. Belli ki Serhat genç kızın çok ilgisini çekmişti. Ancak içine düştüğü kuyudan bir türlü çıkamayan Serhat, kızın bu ilgisini kendisine yapılmış büyük bir saygısızlık olarak algıladı ve öfkelendi. Kızın yüzüne dahi bakmadan "Hanımefendi, beni rahat bırakır mısınız!" dedi. Genç kız bunu duyunca uzaklaşmaya başladı. Kızın hemen ardından Serhat da bu uyarıyla birlikte kendine gelmişti. İçine düştüğü kuyudan bu kadar hızlı kurtulacağını hiç düşünmüyordu. Farkına vardığındaysa kız gittikçe uzaklaşıyordu. Bir hamle yapıp seslenmek istedi fakat aklına biraz önceki tuhaf kadın geldi. Garip bir şekilde iki seçenek arasında hızlıca karar vermesi gerektiğini hissetti. Genç kızın değil, tuhaf kadının yanına gidecekti. Bu döngünün işleyişini bozmak istemedi. Çünkü bir yandan da başına gelenleri anlamaya çalışıyordu. Hızlı bir şekilde kadının yanına geldi. Hala bıraktığı yerdeydi. Pilavını bitirmiş ve olduğu yerde, adeta içine düştüğü kuyusundaydı. Serhat kadına yavaşça yaklaşarak, “Özür dilerim, size çok kabalık ettim” dedi. Kadın bu sefer sakin bir şekilde, “Lütfen, yalnız kalmak istiyorum” dedi. O da buna saygı göstererek kadını derhal yalnız bıraktı.
Serhat, o gün bütün planlarını iptal etmiş, yürüyordu. Bir taraftan bu tuhaf kadınla yaşadığı hadiseyi diğer taraftan genç kızla yaşadığını düşünüyordu. O kısacık zaman içerisinde zihninde kaybettiklerini geri getiremiyordu. Bambaşka bir hayata doğru yürüyordu sanki. Hafızasını kaybetmiş gibiydi ki aklına suçlu olduğu yetişti. Ondan dilediği af, kendisinin de affına vesile olacaktı. Çok fazla yürüdü. O kadar yürüdü ki eve yaklaştığını anca fark edebildi. Kadın ve genç kız hala aklında gezinirken gözlerinin önüne gündüz restorana gelen küçük dilenci kız geldi. Nasıl da çaresizce bakıyordu. Güzel gözleri sönmüştü. Sonra durakta kendisine yaklaşan ve ilgisini çekmeye çalışan genç kızı düşündü. O ne istiyordu peki? Durdu. Birkaç saniye etrafına bakındı. Gözleri yakınındaki bir berber dükkanına takıldı. İçeriye girdi ve berbere “Saçlarımı kazır mısınız?” dedi.
Aylık Baran Dergisi 18. Sayı, Ağustos 2023