İBDA Cepheleri, kesintisiz eylemleriyle düşmana darbe üstüne darbe vururken, diğer yandan da "iş içinde eğitim"lerini de yapmış olurlar. Cepheler, "Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır." hadîsinden pay kaparak eylemlerini geliştirip tırmandırırken, olası işkence ve cezaevi tecrübeleriyle de iş içinde eğitimlerine devam ederler. İBDA, öyle bir metod ve strateji ortaya koymuştur ki, cepheler yaptıkları eylemlerle hem dâvâya hizmet, hem de kendi oluş ve eğitimini sağlıyorlar.

Mücadele esnasında karşılaşılan her türlü zorluk "iş içinde eğitim" çerçevesinde görülür. Bütün zorluklar olma ve pişme sürecinin gerekleridir. Oturduğu yerden kimse eğitimini sağlayamaz. Bunun için, "iş içinde eğitim" ilkesine sımsıkı sarılmalıyız.
(...)
"Şuur seviyesinin her değişiminde gerçeklik seviyesi de değişir" tesbitini İBDA külliyatından biliyoruz. "İş içinde eğitim"le de şuur seviyesinde değişim ve gelişim yaşanır. Şuur seviyemizin her değişiminde, İBDA külliyatını tekrar okuduğumuzda, daha önce farkedemediğimiz incelikleri farkederiz. Bunun için İBDA eserleri, bir kere okunup kenara konacak kitablardan değildir. İBDA külliyatı, "üst dil, üst diyalektik" olarak, tam erişilmesi mümkün olmayan, şuur seviyesi arttıkça daha iyi anlaşılan, tükenmez bir hazinedir, bir kaynaktır. Şuur seviyesine göre herkes bu kaynaktan içer. Demek ki, İBDA külliyatı, bildiğimiz sıradan kitablar gibi değil, her ân yenilenerek anlaşılacak-anlayacak bir şuur seviyesi gerektiren bir kaynaktır.
"Değişmez kabuktaki cevheri her ân yenilenerek anlayan şuur"un gereğinden bahseder İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu... İBDA ise, öyle kabuk ve cevherdir ki, bağlılarından her ân yenilenerek anlamayı-anlaşılmayı bekler. Kendimizi yeniledikçe ve şuur seviyemizi arttırdıkça daha iyi anlayacağımız bir cevherdir İBDA...
Şuur seviyesine göre gerçeklik seviyesinin değişmesini ve İBDA'yı kuşatmanın da mümkün olmadığını düşünürsek, "iş içinde eğitim" ilkesine sarılıp İBDA'cılığımızı taklidîden tahkikîye çıkarmaya bakmalıyız.
Bu te bir parantez daha açarsak: Zaten ihtilâl şuurun bozuluş ve yıkılışını belirtir. Yâni, ihtilâl önce şuurlarda olur ve çağımızda ideoloji, ihtilâlin gâyesi olduğu kadar vasıtasıdır da...
(...)
İBDA'cılık olmuş bitmiş birşey değil, her ân iş ve aksiyon demektir... İBDA'cılık, mütemadiyen oluş ve arayıştır. İBDA'ya muhatab olan kişide, "oldum, bittim" şeklinde bir tamamlık sözkonusu değildir. Zaten hayatın tabiî akışı da böyle birşeyi kabul etmez. İBDA'cılık, devamlı değişen hayat içinde devamlı oluş ve yenileniş demektir... "İş içinde eğitim"de de, devamlı bir eğitim ve aksiyon sözkonusudur... Tezahür etmeden "oluş" olmaz. Kabuğunu çatlatıp "Kendinden Zuhur"unu ortaya koymak gerek. Bunun vesilesi "iş içinde eğitim"... Kabuğuna çekilip kendi kendini yenileyememek, aksiyonumuzu çürütür... Sürekli "oluş", sürekli "iş içinde eğitim" demektir.
(...)
"İş içinde eğitim prensibiyle istidadlar da açığa çıkar. Böylece, işbölümü doğar. İş ve hareket esnâsında herkesin yetenekleri açığa çıkar. Aksi takdirde, kimin hangi işe istidadı olduğu ve hangi işte ihtisaslaştığı ortaya çıkmaz. İş içinde; liderlik, yöneticilik, organizasyon, silâhlara uzmanlık, sabır ve metânet, fedâkârlık, istihbarat, propaganda, ajitasyon ve provakasyon, hukuk ve iktisad, ilim ve sanat, yazı ve hitabet gücü gibi birçok mevzudaki yetenekler açığa çıkar. Ve kişiler istidadlarına uygun alanlarda faaliyetlerde bulunurlar.
Mizaç hususiyetleri yakın olanların birlikte çalışması da, ancak iş içinde birbirini tanıyarak gerçekleşmiş olur.
"İhtilâl-inkılâpçı bir dünya görüşü için teşkilat, ihtilâl vasıtası olduğuna göre, ilk önce «ideolojiyi yayacak, sürdürecek ve hâkim kılacak kadronun yetiştirilmesi» onun için temel gayedir. Mensuplarını iş içinde eğitmek ve hareket adamlarını hareket içinde bulmak... Kısaca; iktidarı ele alacak kadroyu yetiştirmek.(1)
"İş içinde eğitim" ilkesi bu kadar mühim... Hareket adamları, ancak hareket içinden çıkar. İnsanın çapını ölçmenin yegâne yolu, iş ve harekettir. Herkesin kapasitesi, dâvâ aşk ve ahlâkı iş içinde görülür. Adam tanıma yerleri buralardır. Sıcak odalarda, yağlı sofralarda dâvâ omuzdaşlığı kurulamaz. Ne demişler, arkadaşını yolda ve zorda tanıyacaksın... Ziyafete herkes gelir, fakat Yunus Emre'nin dediği gibi, "Zehirle pişmiş aşı yemeğe kim gelir?" Dâvâ adamı, "zehirle pişmiş aşı yiyendir" hem de kendi elleriyle... İş içinde-pratik içinde, her türlü tehlike karşısında bunu göstererek...
(...)
"Pratiğin verileriyle vasıtanın teorisini zenginleştirmek, o teoriyle tekrar pratik şeklinde, «dış oluş vasıtalarını iç oluş destekleriyle kuşatmak»(2) formülünde de görüldüğü üzere pratikle teori zenginleştirilir. Bu da ancak, iş içinde faaliyetle olur.
Ve şu: "«ihtilâl-inkılâp», hadiselerin her ân yeniliği içinde kitaptan öğrenilmesi ve şablonla gerçekleştirilmesi mümkün bir keyfiyet değil...(3) Evet, ihtilâl ancak iş içinde öğrenilir. Bunun okulu yok, okulu kavga meydanları...
"Hareketin tabiî gidişatı içinde güçleri inşâ etmeli"... Hayat her ân yeni ve hiçbir hâdise birbirinin benzeri değil ve vasıtalar devamlı değişmekte... İş içinde karşılaşılan zorluklar, yine iş içinde aşılır; değişen imkân ve araçlar ise, "ihtilâl hareketi"ne uygun dizayn edilir. Doktorun hastasını görmeden ilaç veremeyeceği gibi, hareketin içine girmeden çözümler öneremeyiz. "Damlaya Damlaya" adlı eserinde Kumandan'ın belirttiği üzere: "Devrimin teorisini ve metodlarını bilmek isteyen, devrime katılmak zorundadır."
(...)
"İş içinde eğitim" ilkesi bize şunları da hatırlatır: İBDA fikriyatı, her mensubundan "kendinden zuhur"unu ortaya koymasını istediğine göre, herkesin keşfini beklemeden ortaya çıkması ve iş içinde kendini göstermesi gerekir. Zaten örgüt, iradî katılımlarla vücud bulur. Hiç kimse, keşfini beklemek gibi bir duygu ile hareket etmemeli, cephesini ifşâ edip, saflardaki yerini almalıdır. Şu unutulmamalıdır ki, "gerektiği yerde gerekeni yapma" ilkesi, hiçbir beklentiye ve vakit israfına fırsat bırakmaz. Bugün yapacağı işi belirsiz vâdelere ertelemek, aksiyon taliblisine yakışmaz. "Kendinden zuhur" ve bağımsız cepheleşme modeli bize şunu gösterdi ki, şu ân yürürlükte olan "görev verilmez, alınır" ilkesidir.
(...)
Fikrî, siyasî, ahlâkî ve askerî eğitimler de iş içinde sağlanır.
Korkuyu yenmek de iş içinde olur... Durduğu yerde kimse cesâret kazanamaz, ancak iş içinde yaşayarak ve tecrübe kazanarak korkuyu üzerinden atar... Tâbiri câizse, kaşarlanır. Gözükaralık vasfı da iş içinde kazanılır. Ne kadar gönülden arzulasa bile, kimse hâdiselerden uzakta evinde pişemez, İslâm ihtilâl-inkılâbının vasıflarını oturduğu yerden kazanamaz...
(...)
Bilmekle görmek, görmekle yaşamak farklı farklıdır. Derecelendirme içinde söylersek, "ilmel yakîn", "aynel yakîn", "hakkel yakîn"... "İş içinde eğitim"de, en üstün derece olan "hakkel yakîn"den pay sözkonusudur. "İş içinde eğitim" bir nevî "hakkel yakîn"dir.
(...)
Hareketsiz yerde örümcek ağını örer ve hareketsizlik pisliktir... "Temizlik imândandır" ölçüsü malûm... "Akan su pis tutmaz" deyişini de biliyoruz...
Harekette bereket vardır... İş ve hareket, çok şeyi öğretici ve kişiyi de yetiştiricidir. Hareketle fikrî tekâmül arasındaki yakın ilişkiyi "Damlaya Damlaya" isimli eserden gösterelim:
"Hareket olduğu zaman, fikrî tekâmül hareketle içiçe, bir ihtiyaç gereği oluşur. İslâmcı kesimin uyuzluğunun bellibaşlı sebebi burada.(4)
"Tecrübe fayda ile gelen bir ilimdir" diye buyurmuştur Hz. Ali... Hareketin sağladığı bu faydayı, Kumandan'ın yine aynı eserinden gösterelim:
"Hareket başarılı da olsa, başarısız da olsa, tecrübe kazandırır." (5)
İslâm'ın eşya ve hâdiselere tatbiki sözkonusu olduğunda gereken "tecrübe"nin, "iş içinde eğitim"le sağlanacağını belirtelim. İslâm'a muhatab anlayışın tatbiki için "iş içinde eğitim"... İslâmî hükümlerin doğru "uygulanma şekilleri" olan "tecrübî hükümler"den bahsediyoruz. Kurtuluş Yolu'nu zincirleyen ve ilm-i ledün'e de işaret eden "tecrübî hüküm"ler... Zamanını bütünleyerek "Topluluk Hakikati"yle bütünleşen "tecrübî hüküm"ler...
Tatbik mevzuu olan tecrübe için gereken "iş içinde eğitim"... "İş içinde eğitim"le kazanılacak "tecrübe" ile, dünyalık işlerin verimlerini Şeriat'a bağlama... İslâm'ın eşya ve hâdiselere tatbiki ve dünyalık işlerin Şeriat'a nisbetinin gösterilmesi... Kurtuluş Yolu'nun, "her biri kendi zamanını bütünleye bütünleye gelen ve bütünleşen çizgiye nisbetle, zamanımızı bütünleyerek" gelecek nesillere aktarılması... Demek ki, kesintisiz eğitim, kesintisiz tecrübe, kesintisiz tatbik... Eşya ve hâdiselerin her ân yeniliği içinde, başka türlü olması da mümkün değil...
"Marifetname"den bahsimizle alâkalı iki hikmet:
- "Kovalanan, bir kaç zaman sonra avcıdan daha baskın oluyor çoğu..."
- "Tehlike zekâyı işler."
Müslüman, zamanının sorumlusudur... İBDA mensubları, zaman ve mekân hâkimiyetini temin edecek dünya görüşülerinden hareketle iş içinde eğitimlerini sağlarlar. Zerre miktarınca emeklerinin boşa gitmediğini bildikleri İBDA HAVUZU'na, terlerini ve kanlarını akıtırlar. Her eylemin BAŞYÜCELİK DEVLETİ'nin inşâsı için tuğla ve harç demek olduğunu bilirler...
Geçmiş devirlerde müridler, tekkelerde belli bir çile ve pişme dönemi geçirir, nefsini tezkiye ederdi; iyi huylar kazanmaya, ilim ve irfan sahibi olmaya bakardı... Şeyhine yıllarca odun taşıyan Yunus Emre'nin, "Hamdık, piştik elhamdülillah" demesi gibi... O zamanlar, "vaktin icabı" böyle yerine getiriliyordu. Günümüzde ise, olma, pişme sürecinin tam karşılığı "iş içinde eğitim" diyebiliriz. "İş içinde eğitim" ilkesi, akıncıların pişme ve olma teknesidir. Şöyle bir misâl de verebiliriz: Allah Resûlü'nün seriyyelerinden bugüne kadar, derece farklılığı içinde hepsi akıncıdır. Fakat, bir zamanlar o devrin geçerli silâhı kılıç kullanılmış, fakat şimdi ise başka silâhlar kullanılıyor. Günümüzde kılıçla savaşmak ne kadar komik ise, pişme teknesi olan mücadele meydanlarını terkedip, geçmiş devirlerdeki müridliği o şekilde taklid etmek o kadar komiktir.
"Vaktin icabı-İBDA" olduğuna göre, İBDA'nın gösterdiği yol ve usûlle mücadele etmek, insan-mü'min olma memuriyetinin yerine getirilmesidir.
Eşya ve hâdiseleri teshir eden dünya görüşüyle zamanını bütünleyerek, "Vaktin icabı-İBDA" olduğuna göre, bağlılık mânâsında müridlik de, "iş içinde eğitim"le gerçekleşir ancak... "İş içinde eğitim"le pişmeyenlere, yâni kavga meydanlarından uzakta nefsinin kucağında yellenenlere mürid değil, olsa olsa şarlatan denir.
(...)
"Eğlence hayata karşıdır, çünkü hayat bir aksiyondur.(6) Dünya görüşü ve aksiyonunu ifâde edemeyen cemaatlerin İslâmcılığı, çerez ve eğlenceden başka birşey değildir. Can ve mal ile yapılan cihada katılmayıp, suya sabuna dokunmayanlar, İslâmcılık oynayarak nefsini eğlendirenlerdir. Böyleleri, İslâm ihtilâli ve aksiyonu derdi taşımadıkları gibi, "iş içinde eğitim"e de ihtiyaç duymazlar. Aksiyon isteklisi yiğit tabiatlılar ise, "kan-can pahası" verilen mücadeleyi gördükçe İBDA saflarına katılmaktadırlar. "Yiğit yiğidi çeker" hesabı, bulunduğu çevrenin kofluğunu anlayanlar, imân öfkelerine tercüman olacak adresi bulmakta zorluk çekmiyorlar.
(...)
"Savaşı kuvvetli değil, dayanıklı asker kazanır" ilkesine nazaran, devamlılık arzeden "iş içinde eğitim"le dâvâ mensubları, dayanıklılık testinden de geçerler. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, şube ve cezaevleri de "iş içinde eğitim" mekânları olup, pişme, olma ve dayanıklılık teknesi vazifesini görür. Zorluklar, sıçrama tahtasıdır; ızdırablar militana ruh kuvveti kazandırır.
(...)
Allah'ın nurunu tamamlayacak olmasını, içtimaî vazifelerini yapmamak zannedenlere ve âyet meâllerini tekerleme gibi tekrar edenlere, "Damlaya Damlaya"dan cevab verelim:
"«Allah nurunu tamamlayacaktır, kâfirler istemeseler de»... Bu bir itikad meselesidir, amel meselesi değil... Çalışmayana ne var?(7)
Evet, çalışmayana ne var ki? Kumandanımız'ın, "Kesintisiz Devrim" için işaretlediği üç ilkeden biridir "iş içinde eğitim"... Demek ki, "Kesintisiz Devrim", "iş içinde eğitim"le gerçekleşiyor.
İBDA Diyalektiği'nin "Kesintisiz Devrim" bahsinde, "iş içinde eğitim" için şöyle denmektedir: "Geliştikçe gelişecek prensiplerle gelişmek!" (8)
Kesintisiz Devrim... Geliştikçe gelişecek prensiplerle gelişmek... Yâni, "kesintisiz iş içinde eğitim"...
Kaynaklar:
1) Salih Mirzabeyoğlu, İdeolocya ve İhtilâl -Kavganın İçinden-, İBDA Yay., 2 Basım, İstanbul 1993, s. 95
2) A.g.e., s. 40
3) A.g.e., s. 121
4) Salih Mirzabeyoğlu, Damlaya Damlaya -Yılanlı Kuyudan Notlar-, İBDA Yay., 2 Basım, İstanbul 1997, s. 189
5) A.g.e., s. 189
6) A.g.e., s. 121
7) A.g.e., s. 100
8) Salih Mirzabeyoğlu, İBDA Diyalektiği -Kurtuluş Yolu-, İBDA Yay., 3 Basım, İstanbul, s. 106
 
Akademya 12. Sayı