Belli bir yerden emir aldığı anlaşılan kesimler tarafından “Rusya Ukrayna’ya ha saldırdı ha saldıracak” diye davul çalınıyor. Ne nedir, ne oluyor diye düşünmeye fırsat tanımayan bu gürültülü zeminde her an Rusya ve Ukrayna arasında savaş başlaması bekleniyor. Modern Rus çarlığının Ukrayna’yı yutma arzusuna dayanarak Rusya’nın savaş çıkaracağı düşünülüyor. Diğer taraftan, seyrettiğimiz hadisenin arkasındaki gerçek saikler nedir diye düşünülmüyor. Mevcut durumu anlamak için sahnede hoplayıp zıplayanlara bakarak bir yere varılamaz. Milletlerin köklerinde saklı hafızasını tarihe bakarak yoklamak bir şeyleri sezmeye ve anlamaya yardımcı olabilir.
Geçtiğimiz asırda iki dünya savaşı çıktı ve ikisini de İngilizler ve Yahudi müttefikleri çıkardı. Çok büyük iddia diyenler için kısa bir hatırlatma yapalım. 19. asırda dünyada en büyük güç İngiliz imparatorluğuydu; İspanya ve Hollanda’yı geçerek okyanuslarda tek hâkim durumuna gelmişti. Öte yandan kıta Avrupa’sında hâlâ Fransa’yla rakipti. 1871 yılında Almanlara yenilen Fransa’yı gözüne kestiren İngilizler, Fransız parasıyla yapılan Süveyş Kanalı’nı 1882 yılında işgal etti ve Mısır’a hâkim oldu. Böylece Fransa’yı geri plana iten ve bu ülkeyi Almanlar karşısında kendine mahkûm eden İngiltere, yeni doğan büyük güç Almanya’ya karşı Fransa’yı yedeğine almış oldu. Avrupa’da çıkardığı Birinci Dünya Savaşında Almanya’yı durduran İngilizler, tarihî Ortodoks Rus ve Katolik Avusturya İmparatorluklarını yıkmış, Osmanlı’yı da tarihe gömmüştü.
Almanya’nın çökertilemeyip Fransa için tehdit olarak kalması sayesinde sonraki rauntta Fransa’yı önünde kalkan ve kurban olarak tutan İngiltere, İkinci Dünya Savaşında Almanya’yı tam anlamıyla yerle bir etti. Japonlara gelince; Birinci Dünya Savaşından beri Doğu Asya ve Batı Pasifik’te tek güç olma yolunda ilerleyen Japonya’yı da ikinci rauntta ezdi.
Her iki savaşta da mevcut hasımlarını ve büyümekte olan rakip güçleri tartıp gözüne kestiren İngiliz, ilk ateşi açan değilmiş gibi görünse de daima hedef aldığı ülkeleri savaşmadan çıkamayacakları bir kısır döngüye sokmayı başarmıştır. Böylece istediği savaşı çıkararak maksadına ulaşmıştır. Almanya her iki savaş öncesinde dünya çapında Anglo-Sakson barajıyla sıkıştırılmış durumda kaldığı için savaşa mecbur oldu. Kıta Avrupa’sından kendine müttefik kıldığı aptal Fransa’yı Almanlara karşı kullanan İngiltere, yine her iki savaşta Rus halkını Alman mermilerini harcatmakta kullanmasını bildi. Nitekim Fransız lider Charles de Gaulle İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu durumu görerek, Almanya ile yakınlık kurmaya ve Anglo-Saksonları uzak tutmaya çalıştı. İlk savaşta İngiliz yanında müttefik olmak isteyen Osmanlı, kasten Alman cephesine itildi ve savaş sonunda haritadan silindi. 1919 yılındaki Versay Antlaşması görüşmelerinde Japonları “aşağı ırk” diye alenen aşağılayan İngiltere, istikbalde yok etmek istediği Japonya’yı ta o günlerde savaşa doğru itmeye başlamıştı. Nihayet Anglo-Sakson nefretiyle dolu Japonya’yı kendine saldırtan İngiliz gene istediğini aldı.
Her iki dünya savaşında Üstad Necip Fazıl’ın ahmak fil diye tarif ettiği Amerika’nın sırtına binmeyi başaran İngilizler, hem akrabalık bağları, hem Protestanlıktan doğan yakınlık ve hem de Yahudi sermayesiyle ortaklıklarından dolayı bu büyük devleti kendi menfaatleri için savaştırmasını da bildi. Ne yapıp edip Amerikan askerlerini cepheye süren İngiliz, hem insan kaynağı, ham madde kaynağı ve hem de ekonomik güç açısından bütün imkanlara sahip halde savaşa girmiş oldu. Düşmanları ise insan kaynağı ve maddî kaynak açısından İngiliz tarafından kuşatıldıklarını görerek bu cendereden çıkmaya kalkmış ve ilk ateşi açsalar da sonunda kaybeden olmuşlardır.
Şimdi bu hatırlatma ışığında Rusya ve Ukrayna arasındaki duruma tekrar bakalım. Almanya ve Japonya’nın yerinde Rusya ne kadar münasip duruyor değil mi? Fransa’nın yerini almaya müsait durumdaki Ukrayna da kalkan ve kurban rolüne çok yakışıyor. Geçen yılki NATO zirvesinde Çin karşısında Amerika’ya destek vermeyeceğini alenen belli eden Almanya ve Fransa, uğrayacakları zararla yine Anglo-Saksonların kucağına düşecek.
Çin’in Amerika tarafından büyük tehdit olarak kabul edilmesiyle beraber çok şey esastan değişmeye başladı. Bugüne kadar ahmaklığından dolayı Çin’in geldiği durumu fark edememiş olan Amerika nihayet tehdidi görse de baş edebilmek için çok geç kaldığını da gördü; dolayısıyla pat diye Çin’i karşısına alamaz. Çin’in yakın müttefiki olan Rusya ise daha kolay hedef gibi görünmüş olmalı. 140 milyonluk nüfusuyla ve döküntü insan kalitesiyle Rusya Çin’e göre çok zayıf. Rusya devre dışı bırakıldığında Çin aynı anda ham madde kaynaklarından mahrum bırakılır ve kendi sınırlarına hapsedilebilir. Çünkü Rusya’nın sağladığı denge ortadan kalkınca Amerika’nın baskısıyla Çin’e karşı global ambargo uygulanabilir. Zannederim Amerika böyle bir hesap yapıyor. Ukrayna karşısında Rusya çabuk zafer kazanamazsa modern çarlığın çöküşünü seyredebiliriz. Amerika’yla uyumlu yeni bir Rusya’nın doğmasına hizmet eder bu.
İşin bir de başka bir yönü de var. Rusya nükleer güce sahip bir ülke ve başı sıkışırsa bu gücü kullanmaya kalkabilir, bu bir. İkincisi ise, bu mücadele içinde kendini çıkmazda gören ülke Amerika olabilir ve kendini bir şekilde topyekûn savaş başlatarak etrafındaki zincirleri kırmaya mecbur hissediyor olabilir. Çünkü yakın gelecekte Amerika’nın ekonomik üstünlüğü Çin’in eline geçmiş olacak ve şimdiden Avrupa Çin’e yelken açmış durumda. Önceki iki savaşta Fransa’yı kurban, Amerika’yı ise güç olarak kullanmış olan İngiliz bu defa Amerika’yı kurban edip, modern Rus çarlığını da çökerterek küresel sermayenin yeni merkezi olan Çin’le el ele yeni bir emperyal projeyi uygulamak niyetinde olabilir.
Her ne olacaksa olacak. Büyük stratejik atmasyoncular konuşadursun, biz salim şekilde fikir yürütmeye çalışalım. Rusya istese de istemese de bu savaşa girebilir. Tek vuruşta Ukrayna’yı saf dışı bırakabilir veya tam anlamıyla batağa da saplanabilir. Ukrayna’nın çabucak çökmesine Amerika tahammül edemez. Eğer yenilgiyi kabul ederse o zaman Amerika’nın çöküşünü seyrederiz, ama bunun bu kadar kolay olacağını beklemek safdillik olur. Vietnam ve Afganistan yenilgilerine benzemez bu. O zaman iş büyüyüp iki dünya savaşının merkezi olan Avrupa’yı üçüncü dünya savaşının sahnesi haline getirir. Tarafların sahip olduğu muazzam nükleer güç karşısında işler daha nerelere varır bilinmez ama savaşı çıkarmak isteyenlerin sonunu da getirebilir bu.
İhtimallerin çeşitliliği ve çıkabilecek neticelerin ağırlığı karşısında Allah’tan gelecek bir yardımla muhafaza olunabiliriz. Belki de çıkması beklenen bu savaş bizzat ilahî yardımdır.