Yıllardır Erdoğan’ın arkasında durmuş ve onun 15 Temmuz sonrasında MHP ve devlet bürokrasisiyle kurduğu ittifaka destek vermiş olan millet, işlerin kendi Müslüman kimliğine yakışmayan şekilde gitmesine izin vermeyeceğini sandıkta ilan etmiştir.
31 Mart 2024 Yerel Seçimleri, iman ve feraset sahibi Anadolu insanı tarafından, kızıl yeşil demeden her türlü Kemalizm’in suratına yapıştırılan sert tokatla sona ermiştir.
Yıllardır Erdoğan’ın arkasında durmuş ve onun 15 Temmuz sonrasında MHP ve devlet bürokrasisiyle kurduğu ittifaka destek vermiş olan millet, işlerin kendi Müslüman kimliğine yakışmayan şekilde gitmesine izin vermeyeceğini sandıkta ilan etmiştir.
“CHP şu kadar yeri kazanıp birinci oldu, iktidar şöyle kaybetti, niye kaybetti, ekonomi, emekli maaşı, Gazze meselesi, Erdoğan özeleştiri dedi, kibir vs, vs,” gibi konuşmalar meselenin özünden uzaktır ve esası gözden kaçırmaktan başka işe yaramaz. Doğru olan şu ki, Müslüman millet Kemalizm ve onun türevi olan her türlü global, seküler, Batıcı lağımın sebep olduğu iğrenç manzaraya tahammül etmekten vaz geçmiş ve kendisini yönettiğini sanan devlete, devlet başkanı Erdoğan’a, mevcut iktidara ve güya yeni istikbal vaad eden muhalefete toptan rest çekerek kendi iradesini dayatmıştır. Sandıkta bu millete el açmış kim varsa elinde milletin sopasının acısı ve suratında şamarının yanığıyla “ne olacak şimdi?” diye kala kalmıştır. Hepsinin şoka uğramış halinden belli ki kimse milletin böyle cinnet ruhiyatıyla karşı taarruza geçeceğini beklemiyormuş. Devletin ve iktidarın dumûra uğramış olması bir yana, muhalefet liderinin “aman erken seçim istemiyoruz” diye feryat etmesi iddiamızın delilidir.
En başta Erdoğan ve onun AK olma iddiasında olup da bir türlü ağaramamış partisi çoktandır hak ettikleri bu tokadın birinci muhatabıdır. İbda Mimarı’nın ifadesiyle, Müslüman halk nazarında yeşili, yani İslam’ı vehmettirdiği için rağbet gören Erdoğan, siyasi macerası boyunca Müslüman halktan aldığı krediyi halka da kazandıracak şekilde kullandı ve bu sayede kendisi de sürekli kazandı. Başörtüsü ve İmam Hatiplere katsayı zulmünü def etmek gibi Müslüman halkın isteklerine uygun işler yapan Erdoğan, Kemalist zulüm altında ezilmiş Müslüman Kürt halkı için de başarılı olamasa da çok uğraştı. Doğru zamanda doğru yerde olmak tam anlamıyla budur ve 15 Temmuz ihanetine kadar Erdoğan bunu sürdürdü. Darbe sonrasında o ihanetin de kaynağı olan Kemalizm’e savaş açmak yerine belki başka bir yanlış hesapla buna girmeyerek FETÖ ihanetine karşı Kemalist bürokrasi ve MHP’yle ittifak kurup Kemalizm’e sarıldı. Milletimiz Erdoğan’ın bu müttefikleriyle beraber devleti daha İslamî ve bağımsız bir çizgiye doğru götürmesini umud ettiği için desteğini esirgemedi. Buna mukabil hem Erdoğan hem de partisi, 2017 yılından itibaren dozu artırarak yeşil ton verilmiş ucube bir Kemalizm ve laiklik vurgusuna yapıştı. Bu vurgunun sahte olduğunun herkes farkındaydı üstelik. Sık sık yaptıkları Atatürk vurgusuyla tavlamaya çalıştıkları seküler Batıcı kesim bile bu tavırdan iğrenerek kendi dayanaklarına daha sıkı sarılmayı tercih etti. Böylece Erdoğan ve partisi, akılları sıra uzlaşma aradıkları kesimi daha da perçinlemiş oldu. Bu hakikati en katı Kemalistlerden hepimiz duyduk, kendileri de duydu. Diğer taraftan Müslüman Anadolu insanı başından beri dinine İngiliz askerinden beter saldıran Kemalistler karşısında kim varsa onu desteklerken, o devrimbazların masallarını hem de sahte tarafından Erdoğan ve partisinden işittikçe tüyü döndü ve şüpheye düştü. Erdoğan’a gene de güvenini diri tutmaya gayret eden millet, isminde adalet kelimesi olup adalet mefhumuyla arası bozuk olan iktidar partisinin her yönden CHP’ye benzediğini görerek iyice endişeye kapıldı ve düşmanca hisler beslemeye başladı. Elinde devlet aygıtı ve yanında çok büyük medya gücüyle zihinlerde ve kalplerde devrim yapma imkanı olmasına rağmen bilakis global lağımın bizim evlerimize yüksek basınçla girmesine seyirci kalan ve en azından bu yanlışı görüp dur demeyen Erdoğan da, kabahati sadece partiye bulup onu aklayacak kadar ahmak olmayan milletin öfkesini üstüne çekti. Bunu görememek gibi bir şeyin izahı yoktur ve muhalefet bile bunun farkındaydı. Kemalizm’in din düşmanı ve ırkçı siyaseti yüzünden sürekli kanayan bir yara olan Kürt halkının durumunda doğrudan Kemalist çizgiye girmek de diğer büyük yanlış oldu. 100 yıl önce “şu kadar şaki öldürdük” diye başlayan ve 90’lardan beri “şu kadar terörist öldürdük” diye devam eden Kemalist masal maalesef gelip Erdoğan’ın da diline dolandı. Hastalıklı rejimin hastalıklı çarelerle girdiği bunalıma tepki olarak 2002 yılında halkın sandık ihtilali sonucu iktidarı devrimci bir hüviyetle elde eden Erdoğan yıktıklarına ciddi şekilde benzemiş oldu. Nafaka zulmü, sokak köpekleri, faiz ve döviz yenilgileri, yüksek enflasyon, son yıllarda patlayan fahiş fiyat zulmü karşısında hükümetin acziyeti, vs., işin tuzu biberi oldu ve milletin şamarı geldi.
15 Temmuz ihaneti hengâmesinde Erdoğan’a sarılan asker-sivil Kemalist bürokrasi, tanklar karşısında tekbir getirerek gövdesini siper eden milletin tarafında olmak yerine ısrarla eski Kemalist diskura sarıldı ve kahraman Anadolu insanını Jön Türk mirası kaba milliyetçilik ve biraz daha yumuşak laiklik sınırları içinde komünizme karşı dini kullanan eski sağ iktidarlar havasında yönetmeye, daha doğrusu gütmeye kalktı. Milletin lider olarak benimsediği Erdoğan’ın yanında olmak kendilerine de halk desteği sağladığı için hiç hak etmedikleri derecede siyasi avantaja sahip oldular ve eski düzene dönmeye kalktılar. Halbuki artık eskiyi çöpe atıp milletle devlet el ele yepyeni bir Türkiye inşa edilebilirdi. Kimi ırkçıların liyakat, ehliyet teranesiyle Erdoğan’a hücumu haksızdır. En büyük liyakatsizlik ve ehliyetsizlik millet düşmanı Kemalizm’de ısrar etmektir ve bunda ısrar etmek ülkeye yıkıcı zarar vermiştir. Asker-sivil bürokrasisiyle devlet dediğimiz yapı 15 Temmuz sonrasında halkımız tarafından “Peygamber ocağı” ve “bizim devlet” umuduyla destek görse de Anadolu insanını ve Erdoğan’ı çıkmaza iterek umutları köreltti. Kemalizm mahsulü Batıcı kesimin kutsal değerleri ve gayri Müslimlerde bile var olan vatan sevgisini rakı bardağından bile aşağı görür hali karşısında, öteden beri aşağıladığı ve daha dün denecek bir zaman önce tankları durdurmuş mazlum Anadolu insanının elini öpüp imana gelmesi gereken devlet, kendi öz milletini bir kez daha hayal kırıklığına uğratmaktan utanmadı ve aklı sıra kaba milliyetçi hamasetle onu sürüklemeye kalktı. İmparatorluk mirasına sahip Anadolu’ya Lozan’da giydirilmiş ulus devlet gömleğinin prangadan başka bir şey olmadığını gördüğü halde, Müslüman kimliğinden dolayı bir asırdır ezdiği ve hiçe saydığı Kürt halkını Müslüman ve emperyal bir çatı altında rahatlıkla kazanabilecekken hala “terörist öldürmek” deyimi çerçevesine hapseden devlet, Kürtler’in seküler ve ırkçı bir kimliğe doğru evrilen ve hızla artan nüfusları sayesinde yakın gelecekte bir referandumla Anadolu’dan kopup İsrail’in eline düşmesine adeta zemin hazırlıyor. Bu vaziyeti görerek hareket eden CHP Kürtler’i istismar etmeyi becerirken devletimiz terör ve güvenlik tantanası yaparak sandıktan zafer bekliyordu. Sonuçta MHP üzerinden yaptığı sığ siyasetin ve hedefsiz duruma düşmüş Erdoğan üzerindeki manipülasyonun karşılığında hak ettiği üzere sandıkta halkın tokadını yedi.
Muhalefeti temsil eden CHP hiç hak etmediği şekilde seçimin galibi oldu ama çıkan manzara karşısında şoka uğradı. Esasında kendi oyunda dişe dokunur artış olmadığı halde Erdoğan ve partisinin oylarının müthiş derecede erimiş olduğunu görmek onların daha çok korkması gereken bir durumdur. Oylar parti değiştirmemiş, CHP yeni umut olmamış ve kalabalık bir kesim zaten CHP'ye karşı olduğu gibi gitgide CHP’ye benzettiği iktidarı da silkelemişti. Yıllardır desteklediği iktidara bile rest çekmekten çekinmeyen bu milleti CHP’nin yönetmesi yahut istediği renge sokması mümkün mü? Bilakis CHP bunun için ancak şeriat getirmeyi vaad etmek zorundadır. Yeni seçilmiş bir CHP’li başkanın Kur’an-ı Kerim üzerine yemin etmesi neyle açıklanabilir? Özellikle 15 Temmuz’dan sonra dost düşman herkes görmüştür ki iktidara gelen kim olursa olsun bu milleti karşısına alamaz. CHP de Kemalist yönünü gözlerden uzak tutup Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “helalleşme” ve yeşil soslu partilerle ittifak kurma dümenlerinin üstüne “ılımlı İslam” sıfatına yakın manzara çizerek kendi sınırlarını aşma imkânı buldu. Yani CHP bile dine sarıldı. Bir gün CHP gelirse dine saldırır kanaati de bence yanlıştır. Milletin sokakta ve sandıkta gücünü ve öfkesini gördükten sonra bu milleti kandırmaya çalışan olur ama onun dinine düşmanlık ederek iktidar sürdüren olamaz. Bu durumda CHP Müslüman halka şirin görünmek için kendi özüne aykırı harekete mecbur kalır ve kendi içinde barındırdığı din düşmanı kesimle karşı karşıya gelir.
YRP’ye kayan oyların bile bu partinin iktidar partisinden daha yeşilmiş gibi manzara çizmeye çalışmasından kaynaklandığı besbellidir. Millet oylarını götürüp CHP’ye vermemiş daha Müslüman gibi iddialarla ortaya çıkmış olan bir partiye oy vermiştir. Bu şekilde davranarak cezalandırdığı iktidara yönelmesini istediği istikameti de hatırlatmış oluyor. Ayrıca YRP iddia ettiği hiçbir şeyi yapacak çapta olmadığından millet onu da tek hamlede siler. Bu noktada Erdoğan gibi güçlü bir lider karşısında Erbakan’ı kıyas edecek değiliz.
Son söz: Bu milleti yönetmekte olduğunu sanan devlet, başkan, parti, muhalefet, şu, bu ne varsa Anadolu insanının tek hareketiyle alt üst olmuştur. Bugüne kadar halkın kafasını karıştıranların hepsi siyaseten kilitlenmiştir ve aynı hal üzere tek adım bile atamayacak duruma düşmüştür.
Anadolu insanı adeta “siz hepiniz, ben tek” demiş ve bütün aktörlerin kafasını birbirine tokuşturmuştur. Onun dışında tek yol, milletin her şeyden umudunu kesip hakkını sokakta aramaya yönelmesi yahut için için yanıp kül olmasıdır. Artık belli ki, bu milleti yönetmek isteyen kim olursa olsun İslam’la bunu yapabilir, başka çaresi kalmamıştır.