Önce hadiseleri perde gerisi ile birlikte hatırlayalım...
Gezi Parkına dair ilk işaretler Başbakan Erdoğan tarafından 12 Haziran 2011 seçimleri öncesi partisinin İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlediği toplantısında verildi. Erdoğan bu toplantıda "Taksim Meydanı’nı yeniden düzenleyeceğiz" demişti. Geçtiğimiz nisan ayında ise Topçu Kışlası'nın AVM ve rezidans olarak faaliyet göstereceğini ifade etmişti. Taksim Yayalaştırma Projesi’nin en önemli ayağı Topçu Kışlası’na Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’ndan geçtiğimiz Mart ayında onay çıkmıştı. 
Tartışmaların odağındaki Gezi Parkı’na inşa edilmesi planlanan kışlanın inşa tarihi Sultan 3. Selim dönemine kadar uzanıyor. Kışla Kapıkulu askerlerinin topçu sınıfı için 1806 yılında inşa edilmiş, 1940 yılında yıktırılmıştı. 
Ardında Gezi Parkında üçyüz-beşyüz kişilik eylem. Kasıtlı ya da kasıtsız sanki buradan üretilen acıyla, sancılanan Anadolu harekete geçirilmek isteniyor. Yoksa kimsenin ulusalcı ve İP'çi kemalist katillerin suratlarına bakası yok. Herkes malını tanıyor. Ardından polisin haddi aşan "her zamanki klasik tavrı" gaz, cop, silah, dipçik vs... Birileri fena halde ortamı germek istiyor. Sonrası malum basireti bağlanmış poltikacıların kibir-inat söylemleri. Bir kaç saat içerisinde binlerce kişi Taksim'de, Kadıköy'de, Kızılay'da, Konak'ta... Çoğunun derdi başka; işsizim diyen de orda, açım diyen de orda, biramı içerim diyen de orda, atanamayan öğretmen de orda, ağaçlar kesilmesin diyen de orda, ben eksik kalmayayım diyen de orda. İçtimai bir cinnet hali yaşanıyor. Ve İslâm ihtilal ve inkılabının ayak sesleri duyuluyor.
Herkes saatlerini inkılaba ayarlasın ve "nabzında inkılab manası duyan" tüm gönüldaşlar kendilerini hem ideolojik hem pratik olarak olgunlaştırmaya, geliştirmeye çalışsın. Her an her şey olacakmış gibi hazırolda beklemeye alsınlar... Güçlü olan dağınık ve rastgele hareket eden kalabalıklar-yığınlar değil, onları kontrol edebilecek ideolojik şuur ve pratiğe sahip beş-on kişilik örgütlü kişilerdir. Hedef tayini, kitlelerin isyanın anlamlandırılması, kitlenin ihtiyacına uygun hal ve davranışın kendi diyalektiğinden süzülüp benimsetilmesi ve hareket esnasında kontrolü kaybetmeyen, kimseye de kaptırmayan "dil-fikir-eylem" disiplini ile hareket edilmesi mühim...
Çünkü kısmına fikir ve aksiyon devi Mirzabeyoğlu ile devam edelim; “Biz, teferruatı kendine bağlayan asıl halinde, İslamcı çevrenin kendi kendinden ibaret kalabilecek hareketlerini manalı kılabilecek bir yerdeyiz…Bir hareket rayına girdikten sonra, karşı tarafın hareketlerini bile kendine yararlı kılabilecek bir tılsıma erer…Bu mana çerçevesinde rahatça söyleyebilirim ki, provokasyonlar da bize yarıyor, İSLAM DIŞI MİHRAKLARIN DÜZENİ SARSICI HAREKETLERİ DE…” (S.Mirzabeyoğlu-Adımlar)
AKP on yıllık iktidarı boyunca Müslümanların açıktan lehine fazlaca bir şey yapmadı, beklentileri karşılamadı-karşılayamadı. Bu İslâmi kesimde inanılmaz bir rahatsızlık ve kaygı doğurdu. Köktenlaik/İslam düşmanı batıcı kesime gösterdiği hoşgörü ise bu kaygı ve rahatsızlığın tuzu biberi oldu. 
Bütün yaptıkları yalakalıklara rağmen, bu malum kesimin haz sahasına yönelik giriştikleri en ufak bir kısıtlama teşebbüsünde bile olanlar ortada. Kökten laik kesim açık, kıvırmadan direkt söylüyor; "içkime ve fuhşuma dokunma!" Onlara karşı bu zevatlar neyi savunuyor. neyi teklif ediyor? Kerhaneler bunların gözetiminde değil mi? Her gün binlerce kadın devlet, yani belediye, yani zabıta gözetiminde zani erkekler tarafından parayla tecavüze uğramıyorlar mı? 
Bir başka mevzu: ABD, Türkiye üzerinden İsrail’in etrafını bir bir harabeye çevirir, insanları birbirine kışkırtır ve şehirleri köyleri yaşanmaz hale getirirken, benzer bir uygulamayı Suriye ve Irak üzerinden Türkiye için yapmayı kafasına koymuş gibi. CIA ve Mossad bu gibi işler için yabancı değil. Reyhanlı ve Uludere katliamları yabana atılır cinsten değil. ABD her zamanki gibi çok taraflı oyunla taraflardan menfaat temin etme yolunda. 
Gelelim Gezi parkında olan bitenin başka bir yönüne;
Hikmet Kalyoncu ölmüş gitmiş adam. Şimdi çocukları şirketin sahibi. İhale bunlarda. Sadece buradaki ihale değil, üçüncü havayolunda ki konsorsiyumada dahil bu şirket. Memleketin içi dışı bunlarla dolu.. Doğan grubunun canhıraş bir şekilde Gezi Parkı eylemcilerini ekranlara getirmesi ve kalabalığı artırma çalışmasının arka planında sadece üzerlerine gelmekte olan 28 Şubat soruşturmasını bertaraf etme gayreti yok, bu da var. Tabii Gezi Parkı’nda olan biteni canlı yayınlama karşılığında aldığı inanılmaz reklam paraları. Reklamı verenler yine malum “Üçbin Aile”den olup hükümetin on senede servetlerini üçe beşe katladığı insanlar.
Ve İslâm ihtilalinin ayak sesleri...
Milletin (İslama düşman) bir kısmında bir şuur patlaması yaşanıyor, siz buna öfke -nefret patlaması da diyebilirsiniz. Şuur patlaması sıradan bir hadise değildir. Çoğu zaman inanılmaz hadiselere imza atıcı ve "şimdi olsam yapamazdım" dedirtecek şeyleri yaptırıcı "kendinden geçme hali"dir. 
Biraz açalım: İhtilal, çatışma, kavga ve yıkma iken inkılab yapma, inşa ve ibda etmedir. Her ikisi de ruha mahsus bir hadise ve her ikisi de ruhlarda başlayan bir "çatışma-kapışma" hâli... İnkılap "inşa etme" hali... Gezi parkı öncesi ve sonrası ile inkılaba uzak. Yıkmaya daha yakın.  
İslam düşmanı Ulusalcılar-Kemalistler farkında olmadan bir "cinnet" hali yaşadılar. Hatırlanırsa hadise haklı bir sebebe -ağaçlar kesilmesine- dayanan bir protesto şeklinde ortaya çıkmış, insanlar da bu hareketliliği kısmen sempatiyle karşılamıştı. Ancak AKP'nin basireti bağlanmış, ferasetini kaybetmiş, kibir deryasına gömülmüş, çıkar ilişkileri gözlerini kör etmiş politikacı ve bürokratlarının yüzünden bir anda laik batıcı ulusalcı çevrelere büyük bir koz verilmiş oldu. Ve o "sempatik" eylem bir anda iktidarın tekerine çomak sokma hadisesine döndü. Diğer taraftan, kaybettikleri pozisyonlardan doğan kini içlerinde her gün daha büyüterek AKP'ye saldıran, bunu da şuuraltından veya üstünden İslam düşmanlığı ile yapan, kaybettikleri günlerin geri gelmesini arzulayan bu kesim, bir anda bir çok ilde az çok bir araya gelerek Gezi Parkında yaşananlara destek verdi. Artık hadiseler tek bir zümrenin kontrolünde devam etmeye başladı; İP'liler, CHP'liler ve Kemalist gruplar... 
Ve ardından Laik Batıcı cinnet hali... Bu kadar eylemden sonra ne istiyorsun; AKP gitsin başka, AKP gitsin. Tamam AKP gitsin ama niçin? Cevap yok! Çünkü mevzu sadece milleti ben daha iyi sömürürüm kavgasıdır. TSK, AB, ABD yaranmaları bu yüzden, sahte anti-emperyalist tavırlar göstermeleri bu yüzden. Bütün bu nümayişler esnasında Amerika ve İsrail karşıtı bir tek slogan atılmaması bu açıdan dikkate değer.
ABD ve AB desteği dikkat çekici. Bizde tedaisi şu; önceki hafta Tayyip Erdoğan ABD'de idi. En üst düzey karşılama gerçekleştirilmişti. Böylesine bir iltifat karşısında herhalde ABD beklediğini alamamış olmalı ki içteki mahfilleri harekete geçirerek iktidarı terbiye peşinde. Başbakan bu konularda açık değil. Sır küpü gibi. Son hadiseler ders olmamışsa eğer, bir sonrakinde düştüğünde yanında hiç kimseyi bulamaz. Bunu test için geçmiş dönem liderlerin hayatına bakması yeterlidir. Bugün etrafındaki kuru sıkı pohpohun hiçbir mana ifade etmediğini herhalde anlamaya başlamıştır. Başbakan bu manada açık ve net olmalı. Suriye, Afganistan, bankalar, üçbin aile, Ergenekon, asker vs. bütün bildiklerini açık bir yüreklilikle anlatmalı ve o zaman görmeli bu millet nasıl sahip çıkıyor yiğitlere...
Aksi halde çayımızı yudumlar, Mütefekkir'in deyişiyle "Eğer İslâm gayesi doğmazsa, Roma asillerinin tribünde kölelerin birbirini boğazlayışını seyretmesi gibi seyrederiz." (S.Mirzabeyoğlu-Adımlar)
Hatırlatalım, bu biber gazları, coplar, küçük çocuklara gaz sıkmalar, kadınlara tekme tokat saldırmalar şeklinde zuhur eden LAİK BATICI TERÖR daha iki hafta önce Bolu Cezaevi önünde İBDA’cılarca yapılan bir eylemde de kendini göstermişti. Müslümanlara dönük LAİK BATICI işkence iki sarhoştan beridir hep sürmektedir zaten. Bu açıdan tarafımız hep bellidir; Büyük Doğu-İBDA.
Son olarak; AKP, İBDA ve İbdacılara hiç merhamet nazarı ile bakmadı. 28 Şubatçıların zulmünü ve işkencelerini aynen devam ettirdi. Bunu on yıldır iktidarları boyumca İBDA'cılara kestikleri müebbetler ve onlarca yıllık cezalar açık açık göstermekte. Yine AKP iktidarı boyunca kesintisiz işkence uğrayan ve hali hazırda 11 yıldır tek kişilik hücrede bu işkence'ye karşı mücadele eden Salih Mirzabeyoğlu'na yapılanlar ortada... 
Zaman, bir nebze samimiyeti ve imanı olan her kesimin, kendisine, bu olanlar karşısında çeki düzen verip İslam inkılabının şafağına "hazırlama" zamanıdır.


Baran Dergisi 334. Sayı