Yüzlerine tüküreceğiz! İç içe geçmiş, birbirlerini ilga eden çemberler yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Hakikat, ateşten günlerin yaşandığı zamanımızda daha fazla gizlenemez. Bunun işaretleri var. Bu kadar çok çember olunca, hem çember üyeleri hem başarılı veya başarısız planları kendiliğinden gün ışığında beliriyor. Halil Kantarcı gönüldaşımız ve üç yüze yakın vatanseverin egoist katilleri isim isim beliriyor. Tetiği çeken değil hedefimiz, onlar "mutlak itaat" isteyen, emreden TSK iç hizmet tüzüğünün "emir kulları"; başına silahı daya tetiği çek dese komutanı, gık çıkarmadan emre uyacak "emir kulları" ile işimiz yok bizim! Önüne gelen ve süzülmüş rapor ve laflarla yürümeye çalışan, yalpalayan "Ankara'nın sakini" de okusun bu yazdıklarımızı.
*
"Moskova mahkemeleri"ni bilenler bilmeyenlere anlatsın! Stalin'in, Gestapo şeflerinin çok basit tuzağına düşüp tüm Kızıl Ordu ve bağlı bürokratik unsurları tasfiye (katletme!) süreci, bile bile ladestir aslında. Bolşevik devrimini yapan askerî kadroların, komuta kademesi hizasında, sadece Gestapo'nun ortaya saldığı "liste" ile tasfiyesi! Doğru veya yalan olduğuna bakmadan ("ya doğruysa?") generallerin, albayların, binbaşıların mahkemeler eliyle "anayurda ve devrime ihanet" ithamıyla öldürülmeleri, yerlerine "parti üyesi" çavuşların, teğmenlerin bir gecede albay ve general yapılarak tayini! Kısa bir süre sonra da Almanların ellerini kollarını sallayarak neredeyse Moskova önlerine kadar gelişi; bu esnada atanan general kılıklı teğmen ve çavuşların da "korkaklık" ithamıyla tasfiyesi! Alman ordusunun zafer kazanmasının önündeki ilk engel kışın gelmesi olduğu gibi, ikinci ve en büyük engel de "Sovyet insan kaynağı" karşısında tutunamaması: Siperler, cepheler, "devrim karşıtı" olarak cezaevlerine tıkılan insanlardan oluşmuş "ceza taburları" ile boğuldu çünkü. Öldürmekten bomba, mermi kalmadı ama hala üzerlerine gelen askerler olduğundan geri çekilmeler başladı. "Şaka gibi" ama gerçek!
Ergenekon ve Balyoz sürecinde sanıkların da dile getirdiği bir şeydi "Moskova mahkemeleri." Kendilerinin tasfiye edilip, ülkenin savaşamayan orduyla başbaşa bırakıldığını iddia ettiler. Elbette yalan idi. 15 Temmuz'dan sonra bu "vatansever!" tipler hava ve deniz kuvvetlerine emekli olmalarına rağmen (dikkat edin, ihraç yok, emekliler) geri çağrılmış, bir ikisi gelmiş ve sonra "magazin değeri" bittiğinden tekrar "özel sektördeki işlerine" geri dönmüşlerdir. Ama 15 Temmuz? Komuta kademesi neredeyse her şeyiyle yenilendi. Generallerin üçte ikisi yargılanıyor. Albaylar hakeza. FETÖ tarafından ele geçirildiği haberleri senelerdir yapılan polis teşkilatının, FETÖ tarafından yapıldığı iddia edilen 15 Temmuz'da darbe karşıtı tavır almışken, yarısı tasfiye edildi! Bunlar, gerçek. Yorumu okuyanlara bağlı. "Moskova mahkemeleri"ne benzer bir dönem arıyor ise Kemalistler, 15 Temmuz davalarına baksın demek de en kolay çıkarım. KHK ile atılmaları hiç bu tasfiyeye dahil etmedik üstelik.
*
"Moskova mahkemeleri"nde itirafçıların "samimi beyanları" dikkate alındı. Ergenekon ve Balyoz sürecinde de itirafçılar, gizli tanıklar olsa da, bunların beyanlarının delillerle desteklenmemesi bozma gerekçesi yapıldı. 15 Temmuz davalarında da itirafçılar ve gizli tanıklar var. Üstelik bunların en kayda değerleri, 2013-2015 arası bizzat gidip savcılığa beyanda bulunanlar. Bunlar ve bunların irtibatlı olduğu Balyoz sanığı tiplerin sağda solda gezerken yolda görüp aldıkları flash disk, çanta vs içinden çıkan "FETÖ mahrem listeleri" ile özellikle İzmir ve Ankara savcılığı ve GKB karargahı doldu taştı! Her taraftan "liste" yağmış meğer! 17/25'in olması, bu listelerin yağışının başlangıcı. "İnlerine gireceğiz inlerine!" lafı da buradan hareketle kuvvetle muhtemel!
Anadolu’nun Müslüman insanları olarak, itirafçı ve gizli tanıkların ifadelerini gazetelerden, televizyonlardan öğrendik. Dedik ki, pişman olanlar var, onlar tek tek anlatıyor, iş çözülüyor. Gün geçmedi ki itirafçı filanca şöyle dedi, gizli tanık falanca böyle dedi haberleri yapılmasın "15 Temmuz'un kodları" tek tek çözülmesin! Mahkemeler başlayınca onca itirafçı ve gizli tanığa rağmen sanıklar “yapmadım, etmedim, tanımıyorum” dedikçe de "inkâr ediyorlar reziller!" dedik.
Bunu söylememizdeki en büyük hisse tabii ki "15 Temmuz davaları platformu" üyesi, çoğu cumhurbaşkanlığını da temsil eden avukatlar ve gazeteciler. Davalarda, bilhassa en önemli davalarda müdahil avukatlar olarak "esas hakkında mütalaa" verecek ve bunu savcılık mütalaası yerine koyacak kadar dosyalara vakıf olan avukatlar!
Dikkatinizi çekti mi ama? Ergenekon ve Balyoz davalarında iddianameler ve ek delil klasörleri, duruşma tutanakları (birini savcılık ve bağlantılı unsurlar, diğerini de sanıklar) gün gün internette yayınlanır ve davaların gidişatından haberimiz olurken, FETÖ davalarında, 15 Temmuz davalarında bunların hiçbiri olmadı. Sadece iddianamelere ve basına kaldık! 15 Temmuz davalarının mahkemelerinde olan biten üzerine makale yazan, aykırı yorumlar yapan gazeteciler tutuklanmaya başladığında da "kripto FETÖ'cü, ondan tutuklandı" denildiğinde saf saf bakakaldık tabii! Bu aykırı yayın yapanlardan tutuklanmayan üç gazeteci var sadece, Sabah gazetesinin yazarları onlar ve yazdıklarına "yayın yasağı" geldiğinde de durumdan vazife çıkarıp başka haberlere yöneldiler. Bir tek onlar hakkında kripto denmedi!
Bunlar 2017, 2018 başında oldu; iddianameler açıklanıp delil ortaya çıktığı, ilk duruşmaların başladığı zaman. Bizlerin ellerine çok küçük ama en önemli sanıkların savunmaları 2019 başında geçti. Geçti ve okuduklarımızla müdahil avukatların neler yaptıklarını, niye hiçbir yerde delil klasörleri ve duruşma tutanaklarının yayınlanmadığını anlamaya başladık! Bize anlatılanların "gerçeğin bir kısmı" olduğunu gördük. Hayır, yalan yoktu, sadece bir kısım gerçek vardı, o kadar! "İtirafçı... Gizli tanık her şeyi anlattı." derken yalan söylemiyorlardı, "İnkar stratejisi uyguluyorlar." derken de. İtirafçı veya gizli tanığın anlattıklarının, verilen "FETÖ üye listelerinin" sadece bir kısmını yayınlıyor, sanıklar "iyi de güzel kardeşim müdahil avukat bey, bak o listelerde kimler kimler var, bunları kabul et, ben de kabul edeyim, yoksa kabul etmiyorum" dediklerini gizliyorlardı. Müyesser Yıldız gibi unsurların "abidik-gubudik" meseleden tutuklanması da bununla alakalı aslında. Muhalifler arasında planlı, ne yaptığını bilerek meseleye yaklaşan sadece oydu ve iddianamelerin kaynağı "FETÖ listeleri"ni neredeyse her yazısında başa almasının sebebi de belliydi. Listelerin, alınan parmak izlerinin, savunmalardaki bazı beyanların, UYAP'ta hazırda tutulan Balyoz dosyasını tekrar harekete geçireceği endişesi! Savunmaları bile yönünden saptırarak şantajvâri yazmasının sebebi de buydu. Serbest kaldığına göre bir şekilde birileri ile "mutabakata" varıldı diye düşünmek, kabahat olmasa gerekir herhalde.
*
Normalde soruşturmaların bir mantığı olur. Suç ve sanıklar belirtilir, ardından aleyhe ve lehe deliler ortaya konulur, olaya dair tüm tanıklar, şahitler (gizli tanık veya itirafçılar da) dinlenir, karşılaştırma yapılır, dava açmaya yeterli delil toplandıysa iddianame yazılır.
15 Temmuz ana davalarında onca kamera görüntüsü, evrak yığınağına rağmen, darbenin başlangıcı, kimlerin darbeci olduğu, meşhur Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin kim olduğu inanın kuvvetli şüphe ile dahi ispattan uzaktır! Bizlere, insanlara gösterilen, ateş açan askerler, meclisin bombalanması, genelkurmay önündeki insan yığınağı, köprüde şehit olan insanların vurulma anları, kan ve acıyı gösterip, gözlerimiz kinle dolduruluyor ama emri verenler olarak da, askerî olarak tek bir askere bile emir verme yetkisi olmayanlar gösteriliyor! Böyle deyince de ya tutuklanıyor ya kripto damgası yiyorsunuz!
Biz de yazıyoruz işte aylardır! Halil Kantarcı'nın kanının savaşçısı olarak yazıyoruz!
Darbe davaları, darbeyi değil, 2013'ten sonra yığılmaya başlanan n'idüğü belirsiz liste ve tanık ifadeleri ile, sadece Gülenistleri değil, başka grupları tespit ve bu tespit üzerinden de darbeci damgası vurularak bitiriliyor. Askerlerin FETÖ'cü veya kripto FETÖ'cü olduğu dahi ispatlanmadan, listeler ve gizli tanıkların ifadeleri delil kabul edilerek dosyalar kapatılıyor ve "Ankara sakini"ne "inlerine girdik" zannettiriliyor! Bir dönemin meşhur lafı, "devletin bağırsakları temizleniyordu”, tamam yine aynı işlemi yapıyor olabilir Devlet denilen şey, ama fazla lavman zararlıdır yalnız! Bunlar o noktadan umurumuzda değil. Birileri, "Moskova mahkemeleri" gibi çalışmayı, mahkûm olsalar da olmasalar da soruşturma geçirme sebebiyle kadroları değiştirmeyi planlamış, birinin bahsettiği 2023 hedefine başka türlü ve hesap içinde gidiyor olabilirler. Zerre umurumuzda değil! Ne kadar çok lavman o kadar çok zarar, diye bakarız.
Ama sorarız da: Kod adı Abdullah, kod adı Kadir olan (gerçek isimleri de bilinen) gizli tanıkların tam ifadeleri, verdikleri tam isim listesi nedir? Niye onlar yayınlanmaz, mahkemelerde bunlar tek tek bahsedilirken savunmalarda, kimsenin, anlı şanlı gazetecilerin tek bir yazısı çıkmaz? Biz mi yayınlayalım? N’idüğü belirsiz, mesela daha önceki yazılarımızda bahsettiğimiz Ertuğrulgazi Özkürkçü gibi hem 28 Şubat'tan yargılanan hem hakkında FETÖ'cü olduğu yönünde "liste kayıtları" bulunan unsurların verdikleri listelerin sağlaması yapılmadan hiçbir kıymeti yoktur aslında. Ama orada öyle burada böyle, asla olmaz! Nerdeyse her listede bulunan birileri adım adım yükseliyor ise, kuvvetli şüphe vardır. Hayır, onda vardır demiyoruz, mahkeme kararlarında vardır diye anlayın! Bu sebeple de o listeleri kâle alamadığımız gibi, ana darbe davalarının kararlarını da alamıyoruz, tek derdimiz Halil Kantarcı kimin emriyle şehit edildi, bunun üzerindeyiz! Çete savaşları ile ilgimiz ancak bu kadar, katillerin izini sürmemize yarayacak kadar.
Buradan da bağırarak sesleniyoruz "Ankara sakini"ne... 15 Temmuz dosyalarında herkesin ve hatta sizin de klasörler ve tanık beyanlarında isminiz geçerken, kimin ismi/isimleri geçmiyor? 2023 başka kimin "hedefi?" Kimler kimlere biatlı olarak kanalizasyonda biten gül fidanları arasından su gibi akarak ilerliyor? Kim? Kimler? Onlar kimlerse, gönüldaşımız Halil Kantarcı’nın da, 300’e yakın vatanseverin de katili onlar!
Baran Dergisi 726. Sayı