Sokak köpekleri meselesi yine mevzu yapıldı. Mevzu yapıldı da ne oldu? Kocaman bir hiç tabii. Sadece laf! Bu da siyasetin aracı olarak kullanıldı, kullanılıyor, o kadar. Sokak köpekleri, daha doğrusu sokak hayvanları veya en doğrusu sokakta yaşayan evcil hayvanlar sorunu, "FIRAT'IN KIYISINDAKİ KOYUN" meseli gibidir, onun başına bir hal geldiğinde KİM SORUMLUYSA, sokakta yaşayan evcil hayvanların başına gelenlerden de O SORUMLUDUR, öncelikle.

Sokaktaki evcil hayvanlar hakkında pek çok şehirde, pek çok dernek ve vakıf faaliyet göstermekte, yiyecek ve sağlık hizmeti vermekte. Fakat bunların gücü de bir yere kadardır, sınırlıdır. Karnını doyurdukları, tedavi ettikleri her evcil hayvan bir kazançtır, bir hayırdır. Fakat sorunun büyüklüğü yanında bu dağınık görüntü, işi daha güçlü bir şekilde ele almanın gerekliliğini de ortaya koymaktadır.

Kanunen yasak olmasına rağmen satın alınarak sahiplenilmiş pitbull saldırısı sonucu küçük bir çocuğun yaralanması ardından CB Erdoğan belediyelere çağrı yaptı. Çağrı yapıldığı esnada birkaç gündür süren Ak Parti'nin Kızılcahamam'da "Belediye Başkanları İstişare ve Değerlendirme Toplantısı" vardı, elbette orada da bu mesele konuşulmuştur. Yılların yıllanmış parti sözcüsü Ömer Çelik, "... sokak hayvanları için barınaklar kurulması, artan yiyeceklerden mama yapılması yönünde belediye başkanlarımıza sayın cumhurbaşkanımızın verdiği talimatın bütün belediye başkanları için örnek teşkil edebilecek, onların bu sorunu hem insanımızın bu tip olumsuz durumlarla karşılaşmamasını sağlayacak hem de o hayvanlara sahip çıkacak şekilde bir düzenlemenin ortaya konulması bakımından son derece önemli görüyoruz." açılmasını yaptı ki, RUHSUZ ve SOĞUK bir açıklamaydı. Erdoğan'ın yaptığı ilk günkü açıklamadan sonra belediyelerin yaptığı sokak köpeklerini toparlayıp barınaklara tıkmak oldu. Peki o barınaklar nasıl, ne durumda? Basına düşen haberlerden de görüleceği üzere hem yetersiz hem de barınakların dahi bakıma ihtiyacı olduğu aşikâr; "köpek bağlasan, durmaz" lafı vardır ya, işte o şekildedir barınakların büyük kısmı ve içinde "köpek" zorla tutuluyor artık.

***

Şu noktada öncelikle anlaşmak gerekiyor veya anlaşamasak da birilerinin kabul etmesi gerekmekte: Sokak hayvanlarının yeri barınak DEĞİLDİRbarınak ancak hasta olduklarında, yaralandıklarında, yaşlılık sebebiyle koruma altına alınmaları gerektiğinde belli bir süre "bakım yapılmak" maksadıyla tutulacakları yerdir. Sokak hayvanlarının mekânı, sokaktır, "doğdukları ve yaşadıkları alandır."

"İnsan kafası" ile "hayvan dünyası"na bakıldığı, yanaşıldığı için problemler meydana gelmektedir. Herkesin dünyası kendinedir. Sokakta yaşayan bir kedi, bir köpek, vücudunda bir rahatsızlık hissettiğinde (fiziki ama küçük yaralanmalar da dahil) toprakla hemhal olmakta, arayıp bulduğu bir otu yiyerek kendini tedavi etmeye çalışmaktadır. Hastalıkları eğer kendi kendini tedavi ile geçecek düzeyde değilse, bir köşeye çekilip sessizce ölümü beklemektedirler. Bu hayattır. Buna müdahale edilecekse eğer, tam bir saygı içerisinde olmalı ve ilaçla tedavi imkânı sağlanmalı, barınağa konulmalı ama fazla zorlamamalıdır. Büyük fiziki yaralar ise muhakkak acil bir şekilde tedavi edilmelidir. Barınağa giren uygun yaş ve uygun cins içerisindeki sokak hayvanları, mecburen kaldıkları bu dönem içerisinde hem tedavi edilmeli hem de eğitime tabi tutulmalı ve alındığı sokağa bırakılmadan önce muhakkak sahiplendirilmeye çalışılmalıdır.

Sahiplendirme "eve kapatma" şeklinde olduğunda problem doğurmaktadır ayrıca20 katlı bir binada oturan bir aile tarafından sahiplenilen hayvanın tekrar sokağa "terkedilmesi" her zaman mümkündür; apartman sakinlerinin "havlıyor" şikayetleriyle veya "halıyı parçaladı" bahaneleriyle sahiplenilen hayvan tekrar sokağa bırakılır, aslında terkedilir. Tabii hayat içinde yaşadıkları için de, o hayvan sokakta yaşayan diğer hayvanlar tarafından (bölge hakimiyeti) muhakkak şekilde itilir veya kovalanır. Yiyecek ve barınak, (kendi hemcinslerinden) güvenli bir hayat bulmakta zorlanan sokak hayvanı, sokak sokak dolaşarak hayatını idame ettirmeye çalışırken, kendisi gibi itelenmiş diğerleriyle küçük sürü oluşturabilir ve "vahşi hayat" da böyle başlar. Sokaklarda meydana gelen MÜNFERİT SALDIRILARIN temeli budur: KANUNLARIN OLMAYIŞI, KANUNLARIN TATBİK EDİLMEYİŞİ VE İNSAN AHLÂKSIZLIĞI!

Belediyeler, zannediyorlar ki irili ufaklı beton binalar yaparak, hayvanları oraya kapatarak "problemi çözüyoruz!" Bu haliyle o barınaklar problemin keşişim ve dağılım noktası olmaktadır aslında. Alın size (her muhtara bir özel kalem ve sekreter gibi komik öneri yerine) gerçek bir istihdam kaynağı: Başta ilgili bakanlık olmak üzere, istisnasız tüm belediyeler, veteriner hizmetlerini sadece kapalı bina içerisindeki 3-4 hekim ve "görevli" yerine sayıyı daha da fazla tutmalı, sahada çalışacak, her mahalleden görevli en az 30 kişilik ve yeteri miktarda veteriner ve sağlık hizmeti bilen görevliden oluşan "MÜDAHALE TAKIMLARI" kurmalıdır. Bu "müdahale takımları", sokakları her an teftiş etmeli, sağa sola fırlatırcasına atılmış "mamalar" yerine, (koku ve temizlik bakımından) çevre sağlığını da koruyucu şekilde muhtelif kaplar içinde "mamaları" koymalı, sokak hayvanlarının o bölge ve insanlarına alışmasına yardımcı olmalı, gelen hayvanların hepsiyle tek tek ilgilenmeli, bilhassa kendilerine uzak duran hayvanları yakınlaştırmaya çalışıcı davranışlarda/taktiklerde bulunmalıdır. Bunlar önemlidir; eğer bir köpek hem "mama" veren hem de "sevgi gösteren" birine karşı uzak duruyorsa veya sert davranışta bulunuyorsa, bunun ilk etapta orada hemen çözülmesine yönelik hamleler yapmalı, olmuyorsa eğer, muhafaza altına alıp "barınağa" götürmeli ve "profesyonel eğitime" tabi tutmalıdırlar. Böylece sokakta "evcilleşmiş" hayvan dışında bir hayvanın bulunmasının önüne geçilmiş, bahsi geçen münferit saldırılar da engellenmiş olacaktır. Hayvanlar, tabii yaratıklardır. Hiçbir şeyleri sebebsiz değildir. Sevgi göstermeleri de, (hastalık dışında) saldırmaları da tamamen tabiidir ve bir sebebe dayanır.

İğrenç, ahlaksız, namussuz, serseri insanlarla aynı mahalde yaşamayı, "birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız" diyerek dayatan bir anlayış, tamamen tabii yaşayan, tamamen tabii sebeplerle fiillerde bulunan sokak hayvanlarını "barınaklara tıkmayı", orada iki üç haftalık hapisten sonra sahiplenilmediyse "cellada teslim edilmesini" öneriyor şimdi.

Alçaklığın, ahlaksızlığın "başyapıtını" yazıyorlar!

***

Merkezi idarenin planladığı "bayındırlık hizmetleri"nin üstünden geçinen, bölgelerini "imara açmaktan" başka işleri olmayan belediyeler için, bahsettiğimiz "MÜDAHALE TAKIMLARI" önerisi kasadan para çıkışı demek olduğu için olmayacak işler kategorisinden sayılır muhakkak. Yeri geldiğinde "leylek vakıfları kuran ecdadın ahfadıyız" diye övünenler için, bu teklif hem istihdam hem de "prestij" sağlayıcı bir açılımdır oysa. "Köpekler oy verselerdi, yapılabilirdi" diye itiraz edilebilir belki, ama buna söylenecek bir lafımız da yok maalesef.

Veya "sivil toplum katkısı" ile de gerçekleştirilebilir. "TC Cumhurbaşkanlığı himayesinde" yürütülen kimi iyi ve faydalı, kimi zorunluluk, kimi prestij, kimi de "hikmetinden sual sorulmaz" nev’inden birçok proje mevcut. Cumhurbaşkanlığı himayesi altına alınacak "SOKAK HAYVANLARI VAKFI" kurulabilir, bunun altında "kamuya yük olmadan" da bu faaliyet hayata geçirilebilir. Sadece "TC Cumhurbaşkanlığı himayesi" ibaresi dahi yeterlidir; hatta buna da lüzum olmayabilir, Cumhurbaşkanının vereceği bir irtibat ismi altında da faaliyet olur; devlet, bu kadar da olsa elini taşın altına koymalı herhalde.

Peki, bu vakıf nasıl kurulur, ne yapar?

Muhayyel "Sokak Hayvanları Vakfı"nın mütevelli heyeti ve merkezi idari mekanizması birer kişi hariç "bürokratik zihniyetten" uzak, tamamen "amatör" ama sorunun derdini çeken insanlardan müteşekkil olmalı; aksi halde orası da kocaman isimli ama ölü bir kurum haline gelme ihtimaline sahip olacaktır. Vakıf, devlet/bürokratik zihniyetin şimdiye kadar yaptığı "beton barınaklar" yerine her şehirde gerektiği kadar ve gerektiği büyüklükte "HAYVAN BAKIM, TEDAVİ VE EĞİTİM MERKEZLERİ" kurmaya öncelik vereceğinden, lüzumlu arazilerin tesisi için orman bakanlığı ile koordineli olacaktır. Merkezlerin inşaat ve donanım işine devletin bir katkısı beklenmemelidir. Merkezlerin tahsis edilmiş arazi üzerinde iş yapabilir hale getirilmesi, Vakıf'ın alacağı "bağışlar" ile gerçekleştirilecektir. (Para ve nüfuzun girdiği her yerde "şaibe" veya dedikodusu mümkündür, onun için "bürokrasi bulaşmayacak" dedik, gerisi vakfın merkez idaresi ile dernekler ve vakıflar masasının sıkı kontrol ve suç duyurularına kalmıştır.)

Muhayyel "Sokak Hayvanları Vakfı"nın, "Cumhurbaşkanlığı himayesi" veya göstereceği "irtibat isim" olduğu takdirde, ilk etapta (ayni ve nakdi) bağış sorunu yaşamayacağı ihtimal dahilindedir. Velev ki yaşasa bile, uygun irtibatlarla, uygun kişilerden rahatlıkla bağış toplayabilir.

Vakıf, sadece bağışlar üzerinden yaşamaya kalkmayacak, kendi gelirini de sahası içerisinde toplamaya yönelik faaliyete girişecektir. Şehirlerde açacağı "veteriner klinikleri" ile sokak hayvanlarının sorunlarının yanında "fiyat ve ihtimam bakımından" farklı olacağından sahipli evcil hayvanların da sorunlarıyla ilgilenecek ve "kaynak" oluşturacaktır. Bunu bir nevi, özel hastaneler ile devlet hastaneleri/poliklinik "farkı" gibi görmek gerekir. Vakfın bir diğer "kaynak" getirici hizmeti de, ülkemizde son yıllarda yayılan "kedi/köpek otelleri"nin verdiği hizmeti yapmak olacaktır. Kedi veya köpeği olanların tatile ve acil şehir dışına veyahut başka bir eve gitmeleri durumunda "komşuya veya kapıya bıraktıkları" evcil hayvanların sayısı azımsanmayacak miktardadır. Yeni bir "ticari saha" olarak görüldüğünden gerek veterinerler gerek tek başına yaşayan insanlar belirli sayıdaki evcil hayvanlar için işyerlerini veya evlerini "otel" olarak (uyuma sahası) kullandırmakta ve küçümsenemeyecek ücretler almaktadırlar. Vakıf, bu hizmeti, "her şey dahil" olarak (güvenlik, yiyecek, sağlık ve eğitim hizmeti) ve çok daha makul bir ücrete yaparak "kaynak" sağlayacaktır.

Merkezlerin insan psikolojisine olan katkısından da söz etmemek olmaz. Kedi veya köpekten "korkan" pek çok insan mevcut, bunlar bir şekilde "travma" yaşamış veya çevresinin etkisiyle bu hale gelmiş olabilirler. Psikolojinin bir sahasıdır elbette "derinlemesine" fakat bu "fobi"nin büyük ölçüde çözümü de “merkez”lerde bulunabilir. Tecrübeyle sabittir, böyle bir "fobi"ye sahip olanlar, yetişkin kedi-köpek yerine yeni doğmuş veya bir iki aylık kedi-köpekleri görerek, onlara dokunarak bu "fobi"den kurtulmuş ve hatta sahiplenmişlerdir. "Fobi"den kurtulmaya sebep olmanın yanında sahiplendirmeye de yarayacak bir faaliyetin odağı olacaktır merkezler.

***

Sokak hayvanlarından "zararlı böcek" veya "oraya buraya fırlatılan mal" gibi bahsedilmesinin önüne geçmek gerekiyor. Bu elbette "ahlak sorunu" öncelikle; fakat bu hususta teorik olarak istediğiniz kadar "şatafatlı" cümleler kurun, fiil olarak bunu desteklemiyorsanız, süreklilik sağlamıyorsanız, boşuna bir çabadır, üstelik problemin ne olduğunu görmeden sadece münferit birkaç acı hadiseye odaklanan milletimizin lüzumsuz tartışmalar ile "bölünmesine" ve hatta bu esnada "provokasyona açık" hale gelmesine sebep olunmaktadır. Kendisinin "abartısız" bir kedi-köpek seveni olduğu bilinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, belki DÜNYADA EŞİ OLMAYAN ama "leylek vakıfları" misali kendi kültürümüzde tabiî bir şekilde var olan ama sonradan unutulan, "hayırsız ada" gibi ve hatta şimdi "bürokratik zihniyetin" elinde "kürek mahkumluğu" şeklinde tezahür eden "evcil hayvan karşıtlığına" karşı, bu önerimizi destekleyeceğini düşünmek gerekiyor. Tamamen "sivil toplum" denilen nesne saikiyle yürütülecek -muhayyel- "SOKAK HAYVANLARI VAKFI"nın kurulmasına öncülük edeceğine inanıyoruz. “El ve kalbimizle” bu işe gireriz, soracak olan olursa, “himaye” veya “irtibat” şartıyla

Baran Dergisi 781. sayı