Mevzular birbirine karıştırıldığı için, aslında daha doğru ifadeyle ilginç bir zihniyet ile karşı karşıya olduğumuzdan, bir öyle bir böyle, ama daha çok “küçük menfaat” güdüsüyle hareket etmek, üstelik bu arada “iddialı laflar” da sarf etmek yaygın bir davranış şekli olarak ortaya çıkıyor.
Hiç çekinmeden yazıyoruz: Ak Parti’nin hala web sitesinde bulunan “sessiz devrim” broşürüne o günlerde asla inanmadık! Bunu da defalarca dile getirdik. Parti başkanı Erdoğan’ın söyledikleri ile, ortaya konulan uygulamaların farklılığını görüyor, bunun “sesli/sessiz devrim” ile hiçbir şekilde alakası olmadığını, sadece “restorasyon” manasına geldiğini kaleme alıyorduk.
Erdoğan’ın, “yalnızım” derken kendisinin devlet içi çeteler ile mücadele etme isteği olduğunu ama parti idaresinin, hükümet yetkililerinin de buna şu veya bu düşüncelerle tam manasıyla destek olamadıklarını, “hafif veya kuvvetli korkak” tiplerden bahsettiğini zannediyorduk. Elbette bunlar var. 17/25 ertesinde “milli bayramlardan” birinin resepsiyonunda “Benim oğlumun, kızımın kaderini niye Bilal’e bağlayayım.” denilebiliyorsa, üstelik “Bilal’in babasının mekânında” korkaklıktan da öte bir durum olduğu şüphe götürmez!
Fakat Salih Mirzabeyoğlu’nun “Adalet Mutlak’a” başlıklı son konferansı öncesinde ayaküstü yapılmış nezaket ve geçmiş olsun ziyareti esnasında Erdoğan’ın söylediği “Biraz geç oldu ama...” lafı, 28 Şubat davaları hakkında verdiği talimatların muhtelif bahaneler ile yerine getirilmemesiyle beraber düşünüldüğünde, “YALNIZIM” lafının anlamı korkaklar ile çevrilmiş olmaktan da öte bir mana taşıyor. Bunu da en can yakıcı şekilde avukatlık kanunu değişikliği (baro düzenlemesi) tartışmaları esnasında görüyoruz.
17/25 öncesi parti yönetiminde arkada kalanlar, Gülenistlerin ve ardından Davutoğlu’nun tasfiyesi sonrasında öne çıktılar. Kimse gocunmasın tespit olarak yazıyoruz, parti içinde gayet tabii olarak muhtelif gruplar idarede söz sahibi olmaya çalıştılar. Bunu normal görmek gerekiyor. Normal olmayan ise, Gülenistlerin ve Davutoğlu’nun tasfiyesi ardından ön plâna çıkmaya başlayan bu grupların, “ilk önemli test” olan baro düzenlemesinde, hiçbir şekilde SESLİ VEYA SESSİZ DEVRİMci olmadıklarının ortaya çıkmasıdır. Ellerinde 16 Nisan 2017 tarihli referandumunun verdiği MİLLET İZNİ olmasına rağmen, hâlâ “restorasyon” gibi “ölüye makyaj yapma faaliyeti” ile uğraşmalarıdır.
Erdoğan’ın “yalnızım” lafı işte burada bambaşka manaya geliyor: Engelleniyor!
Erdoğan, eski sistemin artıklarının kontrolünde olan “baroları”, bir şekilde “demokratik” hâle sokma yolunun “böl-yönet”ten başka bir şey olmadığını görüyor. Bunun için çok seneler önce talimatını veriyor. Şu veya bu sebeple bu talimat yerine getirilemiyor. Bu süreçte 17/25 hadisesi gerçekleşiyor. Birileri devreye giriyor ve “kumpas mağdurları” diyerek Kemalistlerle “ittifak” telkininde bulunuyor. Hâkim ve savcılar arasındaki Gülenistler ile uğraşılırken barolardaki bu gruba mensup avukatların gücünü kırmak için Ulusalcılar ile işbirliği de telkin ediliyor. Bugün şikayet edilen baroların yönetimleri, Erdoğan’ın talimatını yerine getiremeyenlerin Ulusalcılarla yaptıkları işbirliğinin neticesidir ekseriyetle!
Bir işi vaktinde yapmadığınız zaman, ne tür fırsatların kaçacağı yanında, başa hangi belaları getireceği de önemlidir ve bu baro özelinde çok açık görülüyor.
Şimdi ortada Erdoğan’ın net bir talimatı varken, parti içindeki grupların ekserisi bu talimat karşıtı açıklamalar yapmakta veya sessiz kalarak karşı tarafa zımnen destek olmaktadırlar. Çoklu Baro’nun getirilme gayesini anlamamaktan dolayı, “5000 üye sınırı” ile bunun olması gerektiğini söylemekte, ayrıca “nisbi temsil” formülünü değişiklik tasarısına eklemeye çalışmaktadırlar. Ankara’ya 56 baro başkanının yürüdüğü bir dönemde Çoklu Baro’yu sadece üç il için istemek, “sesli/sessiz devrim”cilik değil REVİZYONİZMİN GÖBEĞİDİR!
ÇOKLU BARO “geçiş dönemi” için acil bir alet olmakla birlikte, esas önemli olan değişiklik ki BİZİM TEKLİFİMİZ budur, yönetim kurulunu birtakım işlerinde denetime tabii tutacak olan BARO MECLİSİ kurumunun kanuna eklenmesidir. Belediye idaresinde belediye meclisi faktörünün ne olduğunu bilenler, aynı şekilde teşekkül edecek olan BARO MECLİSİ’nin ehemmiyetini de anlar! Ama Parti’nin seçim işlerinden sorumlu başkan yardımcısı olan hukukçu zat bile, bunu görmüyor, zaten “çarşaf liste” olarak uygulanan “nispi temsili” destekliyor, Çoklu Baro’ya bile uzak duruyor ise, Erdoğan’ın nasıl engellendiğini görmemek imkansız.
Erdoğan, Yeni Sistem için istediği kadar talimat versin, etrafı işte bu şekildeki revizyonist ve hatta sadece “iş ilişkileri” sebebiyle menfaat güdüsüyle hareket edenler ile çevrilidir. Çok önceden bunun çaresini de yazdık ve “ÇARE, YENİ KADROLAR” dedik.
Erdoğan’ın 2010-2011 gibi başlayan “değişiklik” taleplerini, çevresindeki unsurların gerçekleştirme niyeti yok ve hatta engelci durumları ortada. Erdoğan bir şeyler yapmak istiyor ise, bu engelcilerden bir an önce kurtulmak zorunda. Çoklu Baro düzenlemesi eğer basına yansıdığı gibi çıkarsa, hiç çıkmamasını, ertelenmesini tavsiye ederiz. Çünkü önemli bir fark oluşturmayacak, hatta “işte olmuyor!” denilerek lekelenebilecektir.
Biz, eski sistemin tek bir çivisi dahi kalmayacak tarzda her türlü değişiklik teklifine gerektiğinde “şöyle olursa daha temelli olur” diyerek, hem Çoklu Baro’nun her il için uygulanmasına hem de Baro Meclisi gibi “tam demokratik” teklif katkımızla her zaman evet diyeceğiz.
“Yapmak istedi de engel oldular” diye anılmak iyi bir şey değildir. Engelcileri ortadan kaldır!
“İnceldiği yerden kopsun!” 15 Temmuz’u yaşadık, “dahası ne sayın Erdoğan?!”
Baran Dergisi 702.Sayı