Büyük Doğu ideolocyası zatıyla da güzel ve güzelliklerin kaynağıdır. Ancak İBDA ile Büyük Doğu daha bir tazelik ve derinlik kazanıyor. İkisi bir araya gelince zâhir-bâtın, ruh-beden, sebeb-netice gibi bir uyumla bütünleşiyor, adeta birbirini tamamlıyor. Biri olmadan öteki eksik gibi bir his doğuyor. Biri söyleyen öbürü söylenen, biri yazan öbürü oynayan, biri destek öbürü kurban, biri icmal öbürü tafsil, biri zaruriyat öbürü nazariyat oluyor. Zaten Büyük Doğu İslâm’a muhatap anlayışın “nasıl”ına, İBDA ise “niçin”ine cevaptır. Büyük Doğu ile İBDA birbirine muvazi-denk iki kanat halinde yükseliyor. Tek kanatlı kuş uçmaz misalinde olduğu gibi.
Üstad ve Kumandan’ın mezar başında yapılan anma programından sonra (27.05.2019) iftar için gittiğimiz Kaşgarî dergâhının avlusunda, ikindiden akşama vakit de uzun olduğundan, hasırlar üzerinde oturup kendi aramızda bir program icra ettik. Kâh Büyük Doğu’dan, kâh İBDA’dan senkronize bir şekilde şiirler okundu, kavga tarihinden hiciv dolu anekdotlara yer verildi. Fikrin iki boyutu (ruh ve akıl) kendinden zuhur olarak bir ahenk içinde sunuldu. Yazarlar Birliği yöneticisi Muzaffer Doğan’ın gönüllü ve heyecanlı hali yanında, Büyük Doğu ve İBDA’nın birbirini tamamlayan şekilde sunulması zevkli idi. Bunun için özel bir gayret de sarfedilmemiş idi. Bu güzelliğin sebebi BD-İBDA’nın arasındaki hitap-muhatap, emreden-emre uyan, ruh-akıl, teori-pratik şeklindeki uyum idi. Katılımcıların bu keyfiyeti taşımaları ve her iki taraftan (BD-İBDA) beslenir olmaları önemli idi.
Bu vesileyle hatırlatalım. Gönüller ancak sanatla kaynaşır. Çünkü duygu yoğunluğunda birleşme sağlanır. Kumandan Mirzabeyoğlu’nun “Kayan Yıldız Sırrı” kitabı Üstad’ın “Çile”sine nisbet şiirlerinden oluşuyor. Mirzabeyoğlu’nun Yeşilırmak şiiri, Üstad’ın Sakarya şiirinin ruhunu lif lif açan yeni bir dil, yeni bir tahassüstür. Kayan Yıldız Sırrı eseri Salih Mirzabeyoğlu’nun Büyük Doğu’ya aşkının destanıdır diyebiliriz.
İBDA’nın menheci, menbaı, kaynağı Büyük Doğu’dur. Büyük Doğu su yatağı ise İBDA onun içinde akan sudur. Susuz yatak kurumaya mahkûm olur, yatağı olmayan su ise nereye akacağını bilmez, ziyan olur gider.
İBDA’nın her şeyden önce Büyük Doğu ideolocyasını anlamaya dair bir usul ve metod geliştirdiğini belirtelim. Bu husus o kadar mühimdir ki, usulsüz esasa varılamaz. İBDA’nın getirdiği usulü beğenmeyenlerin ise Büyük Doğu’yu nasıl anlayıp yürütmemiz gerektiğine dair bir usul ve diyalektik ortaya koymaları gerekir. İBDA’dan başka bir usul olmadığı gibi esasen yerine getirilmiş bir vazifenin taklidi veya kopyası için uğraşmaya da gerek yoktur. Yüzyılın diyalektiği olan İBDA’nın etrafında kümelenmek ihtiyaç ve zaruret olarak kendini arzeder. Zira İBDA, Büyük Doğu’ya nisbet davasının ölçülendirme ölçülerini ortaya koymuş, herkese altında toplanılacak şemsiye olmuştur. Bundan sonra bu usul üzerinde yürümek ve halledilmemiş öbür meseleleri halletmek gerekmektedir. Büyük Doğu’yu kanına çevirmiş Salih Mirzabeyoğlu’nun nasıl bir usul getirdiği ise ortadadır. Ayrıca İBDA külliyatı esasa dair olarak İslâm’a muhatap anlayışın “niçin” davasını yerine getirmiş ve ideolojik örgüyü tamamlamıştır.
“Peşin fikrimiz Büyük Doğu” derken İBDA, diyalektik ölçülerini tek tek işaretlemiştir. İBDA’nın Büyük Doğu’ya bağlılığı onun kahramanlığına veya şiirselliğine kuru kuru bir bağlılık olmayıp onu yürütmek için ortaya bir hareket sistemi koyan sahici ve çilekeş bir bağlılıktır. Altmış küsur ciltlik İBDA külliyatı ve kan-canla ödenmiş mücadele geçmişi buna misaldir. Büyük Doğu’nun muradı İBDA’dır. Onun için Üstad Necip Fazıl, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun Kültür Davamız isimli eseri için, “Cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin ilk ciddi fikir sesi ve ilk çileli nefs murakabesi” iltifatını etmiştir.
Üstad’ın Kumandan’a övgülerini hatırlatmaktan kasdımız hem bir gerçeği tesbit, hem de işi kuru övgüden ibaret görmeyip ideolocya ve ihtilâl bütünlüğü içinde işlemektir. Zira insan ve toplum meselelerine İslâm’ı tatbik için fikir ve diyalektik şarttır. Arayan ve dert sahibi olanlar için bu meselelerin çözümleri BD-İBDA’da vardır. Ancak BD-İBDA külliyatına bakacak ve oradan gerekenleri doğru çıkaracak bir göze sahip olunmalı. Bu da her şeyden önce samimiyet ve kafa disiplini (eğitimi) gerektirir. Ucuz şeyler arayanlar ancak ucuz yollarla teselli bulabilir, sathî İslâmcı veya sathî İBDA’cı olabilirler. Fakat kıymetli şeyler emek ve sabır ister. Arayıcı ve tarayıcı çile sürecinin ise kişiyi olgunlaştıracağı malûmdur. İdeolojik ve siyasî eğitim süreci, tasavvuftaki mertebe ve makamlara benzer bir yoldur. BD-İBDA’ya sahici bağlılık, ideolojik eğitimle birlikte cemiyet kavgası içinde yer almak, halk içinde Hakk ile birlikte olmaktır. Tasavvufta bunun karşılığı “halvet der encümen”dir.
Bir fikir ve hareket, yenilenir ve açılımı olursa yürür ve canlılığını korur. Aksi halde arkaik olur, kütüphanelerin tozlu raflarında kalır. Büyük Doğu’yu kütüphanelerin tozlu raflarından kurtaran köprübaşı şahsiyet Salih Mirzabeyoğlu’dur. Temelleri sağlam atılmış Büyük Doğu-İBDA’yı sözkonusu iki Üstad’dan sonra yürütecekler ise kadro hâlinde zuhur edenler olacaktır. Çünkü kurucu-pirler (Üstad-Kumandan) rollerini ifa etmiş, artık geriye gençlik ve kadro tarafından dava taşının hedefine taşınması kalmıştır. Mevzularında uzmanlaşmış hareket, fikir, sanat, ilim vs. insanları tarafından birbirilerini tamamlayıcı-destekleyici bir şekilde “Fırka-i Naciye-Kurtuluş Fırkası”nın taşları döşenecektir. Bu taşlardan da nur nesli yürüyecek, içteki fetih tamamlandıktan sonra dıştaki fetihler gerçekleşecektir. Kanunî’den beri olan tarihî hesabı görmek ve dünyanın gidişatını tersine çevirmek, kısaca İslâm inkılabını tesis etmek için… Hâlihazırda dünya emperyalist sistemi her alanda gerilemektedir ve dünyanın dengesi, başta ekonomik güç olmak üzere, Asya’ya kaymaktadır. Türkiye’nin ise bütün iç ve dış çelmelere rağmen tarihî misyonuna doğru yol aldığı, Batı ve ABD’yi bilhassa bu adımların rahatsız ettiği ise çok aşikârdır.
BD-İBDA etrafında hasedçilik ve ademe mahkûm etme tavrı ise hem geçmişte hem de şimdi devam etmektedir. Cahil diyebileceğimiz kişiler Büyük Doğu ile İBDA’nın arasını ayırmak için uğraş verdiler. Hâlbuki bir fikir onun takipçilerine, açılımına ve yeni hadiseler zemininde işlenmesine muhtaçtır. Aksi halde o fikir canlılığını yitirir ve gündemden düşer. Büyük Doğu ile İBDA’nın arasını ayırmak isteyenler için Mevlana’nın şu sözünü hatırlatalım: “Bir mum başka bir mumu yakınca ışığından bir şey kaybetmez.”
İBDA’yı yakan mum Büyük Doğu’dur ve İBDA tamamen Büyük Doğu’nun malıdır. İBDA’nın bâtını Büyük Doğu’dur, Büyük Doğu’nun zâhiri ise İBDA’dır. Necip Fazıl’ın “mütefekkir yetiştiren mütefekkir” olarak Salih Mirzabeyoğlu’nu yetiştirdiğinin altını çizelim ve Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun “Necip Fazıl’la Başbaşa” isimli eserine dair Üstad’ın “hakkımda yazılmış tek harika kitap” övgüsünü de hatırlatmış olalım.
Büyük Doğu davasını zerre sevenin tabiî olarak İBDA’ya gönlünün akması, samimi olup çıkar hesabı gütmüyorsa altında toplanması gerekir. BD-İBDA sancağı altında toplanmayanlar ise Üstad’ın muradına göre davranmayanlardır. Üstad’ın, Akıncı Güç kadrosuna gönderdiği “Işık” yazısında ifade ettiği İBDA’nın misyonu ise şudur:
“Davamızın billur sarayını, Kafdağı’nın, yâni topyekûn insanlıkça özlenen eskimez ve pörsümez ideal tepesinin en yüksek noktasında inşa istidadında mimar ve namzetleri olarak onları selamlarım!.. Onbeşinci İslâm asrının kapısında, İslâm’ın ebedî gençliğini ve yeniliğini, her ân genç, taze ve yeni kimlikleriyle ışıldatsınlar ve Kafdağı’na tırmanmak kadar zor ve çetin gayenin mânâ ve madde şartlarına ersinler...
Bu kör dövüşü hengâmesinde, ümidim şimdilik hangi çevreden olursa olsun, işte bu gençlerin belirttiği mayadadır.”
Büyük Doğu Mimarı’nın İBDA hüviyetinde tesbit ettiği bu mayanın yığınlara mal edilmesi vazifesi aynı zamanda Üstad’ın vasiyetidir. Üstad’ın bu daveti, mayası temiz olanlaradır.
İBDA, Büyük Doğu’nun gövdesine bitişik, onun eli, ayağı, dili, diyalektiğidir. İBDA, yürüyen Büyük Doğu’dur. Onsuz Büyük Doğu, âtıl kalır, hareketsiz ve cansız olur. Belki iddialı bir söz olacak ancak, Büyük Doğu ve İBDA gibi dünyada birbirine yakışan fikir, aksiyon ve estetik mihrakından başkası yoktur.
Baran Dergisi 648. sayı
13.06.2019